TR EN

Dil Seçin

Ara

Beyaz Yazı

Asırlardır bu böyledir / Bütün kötülükler geçer / Yaşar iyi ve güzel olan. - Necati Cumalı

Üstümde ilk karın şaşkınlığı ve sevinci…

Ellerim ceplerimde.

Gözlerim beyaz misafirde. Göklerden bir inci yağıyor beyaz ve ince.

O kadar hafif ki, saatler boyu beklesem dışarda, omuzlarım çökmez.

Bu ağırlık da taşınabilir, bu güzellik de yaşanabilir.

Eğer imanın bir parça neşesi kalmışsa içimizde.

Verimli topraklar, beyaz incilere susamışlar.

...

“Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu.

Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu.”

Yahya Kemal Beyatlı

...

O sabah şükürle kımıldadı dudaklar.

Yeryüzü genişliği kadar bir şükürle.

Mavisi ayrı güzel, güneşi ayrı güzel.

Beyazlarla kaplanışı güzel bu dünyanın.

Nasıl sevmez ki insan bu güzellikleri yaratanı…

Bir selam verelim biz de bu yazımızla, o beyaz tanelere, onları indiren meleklere, onları gönderen Rabbimize…

Okuyalım bu beyaz mektupları.

Okuyalım ki anlayalım. Anlayalım ki sevinelim.

Rahmetin tecellisi gelemeyene gider işte böyle. Bazen yağmurla, bazen karla.

Herkesin adresine teslim ediliyor bu mektuplar. Herkesin gözüne gösteriliyor bu mektuplar. Görememenin imkânı yok. Mazereti de yok. Bugün beyaza dair bir güzellik kımıldadıysa içimizde, Rabbimize borçluyuz bu nimeti…

Bir mektup oldun, pencereme kondun.

Elli metre yukarıdan buharlaşıp inebilirdin. Sadece fotoğraflarına bakardık o zaman.

Şimdi geldin bu beyaz güzelliği gözlerimizin önüne serdin ve dedin: “Beni Rabbimden bilin, onun mektubu bilin. Az sonra gideceğim. Güneş geldiğinde ben yokum, ona göre…”

Anlayana, bilene, duyana…

...

Gel bakalım içinde çocukluğum olan misafir.

Gel bakalım…

Sana yer açmamak olmaz. Hoş geldin dememek olmaz. Seninle beraber beyaz düşlere dalalım.

Rabbimizin dergâhına bir solukta varalım.

Gel bakalım…

Tüketmeyelim boşuna ılık nefesimizi.

Hayat güzel diyenlere biz de katılalım.

Gel bakalım.

Görülecek kadar güzelsin ki gözlere bu kadar yakın duruyorsun.

Şimdi sen varsın yaratandan gelen mektuplarda.

...

“Bir hicret sevdasıdır ruhumu sardı yine.

Ruhum gibi pervasız yoldaşlar da bulundu.

Ruhum karıştı gitti bu kar tanelerine;

Şimdi yağan kar değil, ruhumdur kar yerine.”

Cahit Sıtkı Tarancı

...

Çocuklar kadar saf olabilse yüreğimiz, hissedebileceğiz bu sevinci.

Bir kış sabahı karla çalar kapını.

Bir bahar sabahı çiçekle çaldığı gibi…

Bu da benden sana bir mektuptur ey kulum der...

O halde bu mektubu beraber okuyalım.

...

Bir bayram yeridir dünya. Güzeller geçer burada ard arda.

Sırasıyla resmi geçitte yerlerini almak için sıraya girer her varlık.

Gelir görünür ve giderler. Hepsi istikbalden gelir, halde görünür, maziye dökülürler.

Yapraklar dökülür, yenileri gelir. Çiçekler solar, yenileri açar. Meyveler gider, yenileri gelir. Kelebekler ölür, yenileri doğar. Sular derelerde durmaz, denize dökülür ama yerleri hiç boş kalmaz. Hemen başka sular tarafından doldurulur. Farkında bile olmayız.

Kimi uzun kalır, kimi hemen gözden kaybolur. Ama giden gelmez, gelen gider.

Oysa hiçbiri sıradan değildir bu bahsettiklerimizin. Gelenler de gidenler de sanat eseri.

Kaybolup gitmelerine gönlümüz razı olmaz.

"La uhîbbul âfilîn” der kalbimiz.

Fakat ardından gelenler de gidenleri aratmaz.

Varlıklar tek tek gözden kaybolsa da onlarla beliren güzellik dünyadan hiç eksik olmaz.

Giden gider, manası baki kalır.

Güzeller gider, güzellik hala oradadır.

Yenilenmek, tazelenmek ister o güzellik..

...

“Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam!

Uyandırmayın beni, uyanamam.

Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,

Allah aşkına, gök, deniz aşkına

Yağsın kar üstümüze buram buram...”

Ahmet Muhip Dranas

...

Dünya koskocaman bir kepçe olur.

Görünmeyen âlemlere bir bir bu mahsulatı boşaltır.

Bir küçük gezegen zenginliğiyle göklere denk bir değer alır.

Kâinat bir yana, dünya bir yana.

Ne kadar değerlidir bu dünyadaki güzellikler.

Her köşesinde, her an bu güzelliği yenilenir dünyanın. Sahneyi terk edenleri sahneye çıkanlar izler. Filmler çekilir, fotoğraflar alınır. Bir çiçeğin bir böceğin tesbihatı bile unutulmaz.

Biz duyamasak da kalabalıkta kaybolmaz.

Bir an için dünyaya gözünü açıp kapayan bir varlığın bile bu ilahi senaryonun içinde bir yeri vardır.

O da kayda geçer, ilahi arşivlerde saklanır.

Bir gün, zaman ve mekân farkını ortadan kalktığı bir âlemde bu güzel tabloların hepsi bir arada seyredilir ve dinlenir.

O zaman anlaşılır dünyanın niçin bu kadar çok değiştiği ve bu muhteşem güzelliklerin nereden gelip nereye gittiği.

Şimdi kar zamanı…

Şimdi beyazları seyretme vakti…

Güzelliklere, art arda değişip giden güzelliklere hikmetle, hayretle bakma zamanı…

Ya Rab, gönderdiğin bu beyaz mektuplar gibi içimizi de beyaz eyle.

Yollarımızı bembeyaz eyle. Her türlü karalardan kalbimizi, memleketimizi, milletimizi, kardeşlerimizi muhafaza eyle.

İliklerimize kadar bizi bir ve beraber eyle. Bembeyaz eyle…

Güzelliklerine komşu eyle. Güzellikleri görmek için verdiğin gözlerimize bu manaları görmeyi de nasip eyle…

Şükrederiz gönderdiğin mektuplar için.

Okumak isteriz.

Şükretmek isteriz.

Şükrümüz sonsuza denk yazılsın isteriz.

Şükreden bir kulun olup, sana hayran bir dille gelip, bu kervanın içinde yer alalım dileriz. Duamızın kabulünü niyaz ederiz…

Son dua da Efendimizden olsun:

"Allah’ım! Hatalarımı kar ve soğuk su ile temizle. Beyaz elbiseyi kirden temizlediğin gibi kalbimi de hatalardan arındır." (Nesaî, Taharet:49)