Yıl 1963. Yer Londra. Ünlü boksör Cassius Clay, Avrupa şampiyonluğu maçı için Amerika’dan gelmiş ve İslam Kültür Merkezi’ni ziyaret etmiştir. Orada, kendisinin Müslüman olduğunu, ancak bunu gizlediğini söylemiştir. Çünkü, Müslümanlığı bilinirse, asla dünya şampiyonu yapılmayacağı çok aşikârdır.
Ne var ki, yepyeni bir Müslüman’dır. Adını da Muhammed Ali olarak değiştirmiştir. Ama, yeni dinini daha da çok öğrenmek istemekte; bu sebeple, kendisine yardımcı olacak birileriyle görüşmek istemektedir.
Bu istek, o sırada Londra’da ilmi araştırmalar yapan Nevzat Yalçıntaş Hocamıza ulaştırılır. Nevzat Hoca, boksörün kaldığı otele gider. Lobide oturan Muhammed Ali’ye doğru yürür. Henüz 24 yaşında olan bu delikanlı adamla selamlaşır. Muhammed Ali selama şehadet ekler; büyük bir heyecan ve aşkla Kelime-i Şehadet’i söyler.
Böylece, Müslüman olduğu mesajını verip kollarını Hoca’ya doğru açar. Hoca’nın da kolları aynı duygularla açılmıştır. Kucaklaşırlar. Fakat, o da nesi, Muhammed Ali’nin gözlerinden pıtır pıtır yaşlar dökülmektedir. Bu durum karşısında, Hoca hem çok şaşırır, duygulanır, hem de üzülür.
Acaba bir hata mı yapmıştır. Tabii ki, merak eder. “Hata yapmamıştım ama, emin olmak istedim. Çünkü karşımdaki insanın gözlerinden sel olup dökülen yaşlar boşuna olamazdı.” diye düşünür:
“Sizi üzecek bir şey mi yaptım?” diye sorar. Muhammed Ali hemen irkilip toparlanır ve sesi titreyerek:
“Hayır, hayır, hiçbir yanlışlık yok… Bunlar, mutluluk göz yaşları.” cevabını verir. Sonra da, Hoca’nın anlamaya çalışan bakışlarına bir cevap olarak, o derin mutluluğunun sebebini açıkar:
“Şu yaşımdayım, bana sarılan ilk beyaz adam siz oldunuz!..”