TR EN

Dil Seçin

Ara

"Parasız Adam, Lüzumsuz Adam" / Hayalin İçinden Öyküler

Bir akşam iş dönüşü, bu kez farklı bir yoldan geldiğim için fark ettim ki oturduğum sitenin yakınlarında yeni bir bakkal açılmış. Tabelada mini market yazıyordu fakat bildiğimiz klasik bakkal ölçeğinde bir dükkândı burası. Az önce evden aramışlar ve iki tane ekmek almamı istemişlerdi. Çalıştığım kurumun tahsis ettiği araç ile bu bakkalın önünde durdum...

Bir akşam iş dönüşü, bu kez farklı bir yoldan geldiğim için fark ettim ki oturduğum sitenin yakınlarında yeni bir bakkal açılmış. Tabelada mini market yazıyordu fakat bildiğimiz klasik bakkal ölçeğinde bir dükkândı burası. Az önce evden aramışlar ve iki tane ekmek almamı istemişlerdi. Çalıştığım kurumun tahsis ettiği araç ile bu bakkalın önünde durdum. O zamanlarda ekmeğin tanesi bir liraydı. Ben o gün, yöneticiliğini yaptığım şubenin bağlı olduğu bölge müdürlüğünde bir toplantıya katıldığım için saçıma sakalıma, takım elbiseme ve kravatıma her günkünden daha özen göstermiştim. Bu detaya, az sonra tanışacağım kişiye biraz olsun güven vermemde hiç katkısı olmadığını vurgulamak amacı ile değiniyorum. 

Sonradan öğrendiğime göre bakkalımız bir devlet dairesinden yeni emekli olmuş ve burasını bir hafta önce açmıştı. İki ekmeği poşete koyup bana uzattı. Aklıma o an bir Çin atasözü geldi: “Yüzü gülmeyen dükkan açmasın.” Çünkü bakkalımız ne tatlı dilliydi ne güler yüzlü. Benim “Hayırlı olsun yeni açtınız galiba” şeklindeki soruma verdiği cevap sadece tek kelime ile oldu: “Sağ ol.” 

Ben bir yandan poşeti alırken bir yandan cüzdanımı ve ceplerimi yokladım fakat ne kağıt para, ne bozuk para bulamadım. Olan paramı gün içinde harcadığımı ve niyetlendiğim halde hesabımdan para çekmeyi unuttuğumu hatırladım. Zaten üzerimde bozuk para taşımayı pek sevmiyordum, çekmecemde bir süre biriktirip bütünlemeyi tercih ediyordum. Gün içinde milyon liralarla ilgilenen biri olarak üzerimden iki lira çıkmaması beni gayri ihtiyari gülümsetti. Ustanın evi olmazmış, terzi kendi söküğünü dikemezmiş gibi sözleri doğrulayan bir olaydı yaşadığım. Son model bir arabadan inen takım elbiseli ve kravatlı biri için düşülen durum hem zor hem komik bir durumdu gerçekten. 

Uzun bir arayıştan sonra, masum bir ses tonu ve gülümseyen bir yüz ifadesi ile “Galiba üzerimde para yok” dedim. Bunu dememle birlikte, bakkalın poşeti elimden bir hışımla geri alması ve kızgın bir ses tonu ile “Parasız adam lüzumsuz adam” demesi bir oldu. Neye uğradığımı şaşırdım. Kamera şakası gibiydi. Kızsam mı gülsem mi bilemedim. Küçük bir şok yaşamıştım. Söylediği cümle zihnimde tekrarlandı. Adam bana baya baya hakaret etmişti.

Yakasına yapışıp, “Ne diyosun lan sen, sensin lüzumsuz. Suratında meymenet yok, bir de kalkmış dükkan açmışsın, tez zamanda batarsın inşallah” gibi geri bildirimler vermemek ve kötü bir şey söylememek için kendimi tuttum. Çünkü o an sabretmenin tam zamanıydı. Zaten daha önceki tecrübelerimden biliyordum ki, böyle durumlarda sabredersem, sonrasında kader o kişiye benden daha iyi geri bildirimler veriyordu. İşim gereği yüzlerce esnaf tanımıştım. Bu konuda çok tecrübeliydim. İşletmecilik hataları veya işletmelerdeki başarılı uygulamalar konusunda kitap bile yazabilirdim. Bu hakareti, bu kişinin ticarette acemi olmasına, henüz esnaf olamamasına ve karakterinin de buna uygun olmamasına bağlayarak hiç karşılık vermeden oradan ayrıldım.

Aradan çok geçmedi, benim kiraya vermek istediğim evime bu bakkal talip oldu. Fakat kira tutarını 200 lira indirmem için çok uzun süre ısrar etti ve pazarlık yaptı. O konuşmayı pek beceremeyen adam gitmiş yerine sanki profesyonel bir pazarlamacı gelmişti. Söylediğine göre çocuklarının hepsi okul çağındaydı, dükkânı yeni açmıştı, maddi durumu çok iyi değildi. Yaptığım küçük bir araştırmada taahhütlerine bağlı bir insan olduğu kanaatine vardım. Üstelik bana söylemediği bir şey daha öğrenmiştim: Bir çocuğunun önemli bir sağlık sorunu vardı. Benim de kalbim onu reddetmeye elvermedi ve evi onun istediğinin çok az üzerinde bir rakama ona kiraladım. Kiracılığında da hiç sorun yaşamadım. Bir zaman sonra evden ve siteden ailece çok memnun kalmışlar ve benden bu evi onlara satmamı istemişlerdi. Fakat benim istediğim fiyatı çok bulan bakkalımız bu sefer de istediğim rakamdan 20.000 TL daha azına beni ikna etmeye çalıştı. Çok uzun süre ısrar etti. Israrcılığı ve pes etmemesi takdire şayandı doğrusu. Yakını olan bir milletvekili adayına ve çalıştığım kurumun genel müdürlüğünde çalışan bir kişiye beni bu konu için aratması gibi, beni her defasında şok eden girişimleri oldu. Bu konuda onu ekibimdeki pazarlamacı arkadaşlara örnek bile gösterebilirdim. Çünkü takip ve ısrar bir pazarlamacının olmazsa olmazlarıydı.

Ben satma niyetinde olmadığımı fakat İstanbul şartlarında belirttiğim rakamı fazlası ile hak eden bu evi satsam bile daha düşük bir rakama satamayacağımı belirttim. Eşi ile birlikte beni başka bir şehirdeki iş yerime ziyarete geldiler. Misafirperverlikte kusur etmemeye ve yanlış bir söz söylememeye özen gösterdim fakat onların istediği rakama satamayacağımı defalarca tekrarlamak zorunda kaldım. O ana kadar yaşadığımız o kadar süreçte, onca görüşmede, iki ekmek, iki lira ve parasız adam lüzumsuz adam konusu benim tarafımdan ima ile bile olsa gündeme gelmedi. Bakkalımız da bunca zaman ne o konuya değindi ne bir özür diledi. Fakat eşine bahsetmiş olmalı ki, ilk önce eşi, sonra da bakkalımız benden o söz nedeni ile özür dilediler. Evi, bunun için onlara satmadığımı zannediyorlarmış. Fakat ben onlara asla bu konunun kararımda etkisi olmadığını söyledim, etkisi olsa kiraya verirken olurdu diye izah etmeye çalıştım. 

Bir süre sonra aynı siteden metrekaresi daha düşük bir daireyi satın aldılar. Onlar çıkınca ben evi tekrar kiraya vermedim. Zaten çok geçmeden tayinim çıkınca o eve ben kendim taşındım. Birkaç sene aynı sitede komşu olduk. İyi bir ailesi vardı. Kendisi de özünde iyi bir insandı. Fakat ben sorun etmesem de “Parasız adam lüzumsuz adam” cümlesi ve “2 lira”, “200 lira” “20.000 lira” rakamları ister istemez aramızda bir mesafeye neden olmuştu. Düşünmeden edilmiş sözler yaydan fırlayan oklar gibiydiler. Geri almak mümkün olmuyordu.