TR EN

Dil Seçin

Ara

Anons / Hayalin İçinden Öyküler

Anons / Hayalin İçinden Öyküler

“Dikkat dikkat! Beş yaşlarında bir erkek çocuğu bulunmuştur. Ailesinin danışmaya müracaat etmesi rica olunur.”

O anda bulunduğum alışveriş merkezinde yapılan bu anons, aradan geçen onca yıla rağmen, beni o günkü gibi heyecanlandırmıştı. Gözümde canlanan o sahnede, avazım çıktığı kadar bağırdığımı ve beni teselli etmesi imkansız cümleler sarf eden abileri ve ablaları hatırlıyorum. Bütün çocuklar gibi anne diyerek ağlamıştım, üstelik o gün, o alış veriş merkezine babamla gitmeme rağmen.

O sıralarda ilkokul birinci sınıfa gidiyordum. Ufak tefek ve çelimsiz olduğum için okula başladığıma şaşıranlar oluyordu. Bu yüzden benim için yapılan anonsta da beş yaşlarında denmişti. Cümle yine aynı kelimelerden oluşuyor, yine tamir edilmesi gereken bir mikrofon kullanılıyor ve yine birkaç kez tekrar edilmeden anlaşılmıyordu.

Anons deyince, o yıllarda mahallemizden sıklıkla geçen seyyar satıcıların anonsunu yaptığı sebzeler, simitler, kap kacaklar, nevresimler çok sonraları anladım ki benim de bildiğim şeylermiş fakat uzatmalarla ve eğip bükmelerle söylenerek anlaşılmaz hale getirmek o satıcının ne kadar mahir olduğuna delalet edermiş.

Bir de otobüs yolculuklarındaki anonsları anlayamazdım. Hatta bir keresinde mola verilen tesislere yaklaştığımızda yapılan anons herkesi güldürmüş günün konusu olmuştu fakat ben yine anlamamıştım. Anons şöyleymiş:

“Rüzgâr Turizmin sayın yolcuları! Dinlenme tesislerine yaklaşmış bulunuyoruz. Tuvaletler tesislerin sol yanındadır. Afiyet olsun.”

O gün evden çıkarken annem yarı şaka yarı ciddi takılmıştı.

“Oğlum babana dikkat et. Biliyorsun o biraz dalgındır. Senin elini bırakmasına izin verme tamam mı bi tanem.”

O bunları söylerken ses tonuna, bizi ne kadar çok sevdiğini eklemeyi ihmal etmiyor, bir yandan benim montumun düğmelerini iliklerken bir yandan da gözleri ile babamın gönlünü alıyordu. 

Evet babam çok titiz olan annemin yanında tıpkı şimdi benim olduğum gibi biraz dağınık ve dalgın kalıyordu fakat o gün bilmediğim bir şeyi sonra öğrenecektim: Biz erkeklerin tamamına yakını—babamın tabiri ile—her şeyin sahibi tarafından böyle tasarlanmıştık.

Her ne kadar soğukkanlılığını zor durumlarda koruyabilen biri olmasına  rağmen babamın o gün yaşadığı korkuyu şimdi daha iyi anlayabiliyorum. Evladını kaybetmiş olması yetmezmiş gibi, birkaç saatliğine bile olsa kayıp kalmam durumunda annemin hassas bünyesinin yaşayacağı muhtemel sarsıntı,  emanete sahip çıkamamış olmanın kendisine yaşatacağı acı ile birleşmiş ve babamı çok korkutmuştu.

Oysa babam masumdu. Ellerimi özgür bırakmasını, bana güvenmesini, artık okula başlamış ve büyümüş olduğumu kabul etmesini ondan ben istemiştim. Defalarca çekmiştim ellerimi ellerinden. Çünkü biz iki yetişkindik ve erkek adamdık. Hafta sonuydu ve çok kalabalıktı. Babama benzettiğim başka bir adamın peşinden, yürüyen merdivenlere binmem yetişkinliğime dair tezlerimi çürütmüş, annemin tembihlerinin şaka olan kısmını ciddileştirmişti. Minik bedenim gözden kaybolmamı kolaylaştırmış ve babam buna akıl sır erdirememişti. Peşinden gittiğim adamın babam olmadığını anladığımda adam da benim kaybolduğumu anlamış ve elimden tuttuğu gibi danışmadaki yetkililere teslim etmişti.

“Dikkat dikkat! Beş yaşlarında bir erkek çocuğu bulunmuştur. Ailesinin danışmaya müracaat etmesi rica olunur.”

Bugün bu mağazada kaybolan çocuk benim kadar şanslı değildi anlaşılan. Babam daha ben ağlama faslından kendimi tanıtma bölümüne geçmeden gelmişti danışmaya. Bana öyle bir sarılmıştı ki, o günden bu güne geçen yirmi yıldır, ben bu sarılışla avunuyorum. 

Aynı yıl bir trafik kazasında kaybettik babamı. Salâdan sonra yapılan anonsu yine tam anlayamamıştım. Çünkü içimde yankılanan başka bir anons onu bastırıyordu:

“Dikkat. Dikkat!.. Beş yaşlarında bir çocuk babasını kaybetmiştir