TR EN

Dil Seçin

Ara

Bir Karakterin Ölümü / Hayalin İçinden Öyküler

Bir Karakterin Ölümü / Hayalin İçinden Öyküler

Herkesin ve her şeyin durduğu o anın üzerine, kaç saniye eklendi, kaç zaman geçti bilmiyorum. Bir gün de geçmiş olabilir, belki bin yıl da. Herkes ve her şeyle birlikte ben de durdum, ruhundan ayrılmış bir beden gibi hiç kıpırdamıyordum. Yolculuğunu tamamlayamayan yağmur damlaları havada asılı kaldılar. Rüzgârın uğultusu kesildi. Hemen az ileride yer alan kulenin saatindeki saniye çubuğundan sonra yelkovan ve akrep de zamanı ölçmekten vazgeçtiler. Onlarca araç, yüzlerce karakter ve görünen görünmeyen binlerce şey, durdu. Nasıl ve neden bilmiyorum açık kalan ve kapakları hiç kapanmayan gözlerimle, bakış açıma isabet eden her şeyi görebiliyorum. Bu sadece benim yapabildiğim bir şey midir, diğerleri de görebiliyorlar mı emin değilim. Emin olduğum tek şey hiç birimizin ve hiç bir şeyin hareket etmediği. Değil konuşmak, dudaklarımızı kıpırdatacak kadar bile gücümüz yok. Çok yakınımdaki karakterlere seslenmek istiyorum fakat nafile.

Durma anına uzun bir caddenin başında yürürken yakalanmış olmama seviniyorum. Çok şey görebilecek bir bakış açısına sahibim. Buraya gelene kadar bu durma olayını bir kaç kez daha yaşadık. Çoğunda görebileceğim şeyler kısıtlıydı. Fakat yine de hiçbiri bana bu kadar uzun gelmemişti. Dedim ya belki de bir asır geçti. Aklıma kötü şeyler gelmiyor değil. Sağlığından bile endişe ediyorum. Ya başına bir şey gelmişse, ömrü çoktan bittiyse, ya da her şey yolunda olsa bile bizden vazgeçtiyse ve bizi sonsuza kadar burada bu halde bırakmaya azmettiyse? Aslında sonsuza kadar var olmak isterdim fakat bu şekilde değil.

Oysa ne güzel başlamıştı her şey. Ben, ailesi tarafından çok sevilen, ablalarının bile üzerine titrediği, evin en küçüğü ve tek erkek çocuğuydum. Fakat bu kadar ilgiden ve sevgiden şımarmamış, bilakis aklı başında ve başarılı bir gençtim. Uzak bir şehirde üniversiteyi kazanmıştım. Annemin gördüğü karışık bir rüya ve uzaklara gidiyor olmam biraz tedirgin etmişti onları fakat yine de tıp okumayı çok istediğim için razı olmuşlardı. Kayıt için daha önce babamla gitmiştik. Bu kez tek başınaydım.

Caddenin karşısındaki terminalden bir otobüse binecektim. On saati bulan uzun bir yolculuk olacaktı. Fakat o kadar saatte neler yaşayacağımı ve hikâyenin nasıl biteceğini tam olarak o da bilmiyordu. Özellikle sonu için epeyce düşünmüş ve henüz bir karar verememişti. Beni karakter olarak belirlediğinden beri ne zaman hikâye ile ilgili düşünse onu duyabiliyordum. Bunu nasıl yapabildiğimi ve diğerlerinin de yapıp yapamadığını bilmiyorum. Sonuçta o izin vermedikçe hiç birimiz hiçbir şey yapamazdık.

Sıkı bir hikâye olsun istiyordu. Baş karakteri bendim. Diğer önemli karakter, otobüste yanıma oturan, kırk yaşlarında, iş adamı görünümlü, gizemli bir yolcu olacaktı. İşte o da benden az ileride duruyor. Terminale doğru yönelmiş. Onun arkasında da avını uzun süre takip eden bir avcı gibi uygun zamanı kollayan kapkaççı var. Terminal girişinde bu kapkaççı onun elindeki bond tipi çantayı çalmak isteyecek ben de bunu önceden fark ettiğim için ona engel olacaktım. Ardından ikimizin arasında nasıl bir diyalog yaşanacağını henüz belirlememişti. Bir ara yolda bir kaza oluyor ve ben ölüyordum, sonra nedense vazgeçmişti. O zaman bu vazgeçiş beni sevindirmişti fakat şimdi bir sonum olsaydı, ölseydim bile daha iyi olurdu diye düşünüyorum. Biz insanlar gibi değiliz. Onların yolculuğu ölünce bitmiyor… Bilakis sonsuz bir hayata geçiş yapıyor onlar. Bizim için ölmek, yok olmak demek ve yok olma fikri çok korkunç. Fakat sonsuza kadar da böyle yarım kalacak bir hikâyenin, gözlerini bile kapatamayacak kadar hareketsiz yaşayan bir kahramanı olmak da istemiyorum.

Yapabilseydim onu bulur ve yazması için ikna etmeye çalışırdım. Bana ve diğerlerine bir başlangıç yazıp yarım bırakmasının doğru olmadığını söylerdim. Fakat yapamam. Ben de bütün hikâye kahramanları gibi yazarın yazdığı kadarım. 

Endişelerim boşunaymış. Yazarımız nihayet hikayemize sağ salim geri döndü. Yağmur başladı. Rüzgâr uğuldadı. Arabalar hareket ettiler. Kuledeki saatin saniye çubuğu ilerlemeye başladı. Bu ilerleme akrep ve yelkovanın da göreve dönüşlerini müjdeliyordu. İnsanlar yürümeye devam ettiler. Gizemli yolcu da terminale doğru ilerliyor. Fakat kapkaççıdaki hareketsizlik devam ediyor. Kapkaççı birden yok oluyor. Veda bile edemiyor. Ben güle güle bile diyemiyorum. 

O böyle istiyor. Ben o an hikâyede kaldığım için seviniyorum. Fakat sevincim uzun sürmüyor. Tekrar ilk taslağa geri döndüğünü, yolculuğun sonuna doğru bir kaza planladığını ve bu feci kazada öleceğimi öğreniyorum. Çok tuhaf bir duygu beliriyor kalbimde. Benim için farklı bir son yazmasını, başka hikayelerde de bana yer vermesini, en azından biraz daha yaşamak istediğimi söylemek istiyorum ona. Çünkü benim de kapkaççıdan farkım kalmıyor. Hikayede ölmekle hikayeden çıkartılmak aynı şey çünkü… Beni duyacağından, hatta bu düşündüklerimi de bildiğinden hiç şüphem yok. Umarım bu isteğimi kabul eder. 

Kendimi bir anda otobüsün içinde buluyorum. Yolculuğumuz başlıyor. Yanımda o gizemli yolcu. En ön koltuklardan birinde oturuyoruz. Karşısındaki aynadan şoförün yüzünü görüyorum. Çok bitkin ve uykusuz bir hali olduğu dikkatimi çekiyor. Yolculuğun sonundaki kaza geliyor aklıma. Öleceğimi ve yok olacağımı düşünmek tüylerimi ürpertiyor.