TR EN

Dil Seçin

Ara

Benzersiz Bir Bahçe / Hayalin İçinden Öyküler

“Hoş geldin oğlum” dedi yaşlı adam. Tatlı bir ses, şefkatli bir bakış eşlik etti sözcüklerine. Gayri ihtiyari, “hoş bulduk” diyerek karşılık verdi genç adam. Fakat o kadar şaşkındı ki bir adım bile atamadı. Buraya nasıl gelmişti, bir rüya da mıydı yoksa!..

“Hoş geldin oğlum.” dedi yaşlı adam. Tatlı bir ses, şefkatli bir bakış eşlik etti sözcüklerine.

Gayri ihtiyari, “hoş bulduk” diyerek karşılık verdi genç adam. Fakat o kadar şaşkındı ki bir adım bile atamadı. Buraya nasıl gelmişti, bir rüya da mıydı yoksa!

Yaşlı adam yaklaştı ve sarıldı ona.

“Haklısın oğlum.” dedi. “Bu kadar uzun bir ayrılıktan sonra bu ani karşılaşmamıza şaşırdın elbette.” 

Genç adam bu sarılmadan sonra babasının varlığını ve bu karşılaşmanın gerçekliğini şüpheye yer kalmayacak kadar hissetmişti. Yalnız hafızası onu epey şaşırtmıştı, çünkü babasıyla uzun zaman önce ayrıldıklarını hatırlamasına rağmen nedenini hatırlamıyor ve buluştukları bu yerin neresi olduğunu bilmiyordu.

Renkleri, desenleri, tasarımları çok farklı eşyalarla döşeli büyük bir salondu burası. Huzur veren bir atmosferi vardı. Dekorasyonuna, duvarlarının ve pencerelerinin yüksekliğine bakılırsa burası çok değerli bir köşk olmalı diye düşündü genç adam. Üstelik içeriden göründüğü kadarıyla bile, bahçesi benzersiz bir güzellikteydi ve manzarası da muhteşemdi. 

Genç adam hatırladığı bir şeyle birden irkildi. Gözlerinin yandığını, kalbinin sıkıştığını hissetti ve babasına dönerek; “fakat sen” dedi ve devamını getiremedi.

Yaşlı adam onu yanına oturttu. 

“Evet yavrum” dedi “Ben her nefsin mutlaka tadacağı şeyi tattım ve biz ayrılmak zorunda kaldık.”

Genç adam gözyaşlarını tutamadı. Hayatta iken babasını ne kadar çok üzdüğünü ve ona yaşattığı sıkıntıları hatırladı. Yakalandığı amansız hastalıkta, ona yaşattığı üzüntülerin de katkısı olduğuna dair bir düşünce hiç bırakmamıştı yakasını. Çaresiz bir ses tonu ile “çok üzgünüm” diye mırıldandı. Devamını getirmesine izin vermedi yaşlı adam:

“Üzülme” dedi. “Her şerde bir hayır var elbet. Her olanın Allah’ın emri ile olduğunu bil, faili Hak’tan başka görme diyor büyükler. İnsanın asıl sınavı, olaylar öncesindeki niyeti ve sonrasındaki tavrı ile ilgilidir. Kabullenmekle birlikte göstereceği çabadır insana düşen.” 

“Ben yapamadım.” dedi genç adam. “Çok güçsüzüm. Ne kadar yanlış olduğunu bilsem de yanlış yaptığım şeylerden vazgeçemedim. Biliyorum seni de çok üzdüm. Senden sonra yakınlarımızın gözlerinde gördüğüm hep aynı şeydi. ‘Senin yüzünden’ der gibi bakıyorlardı. Herkesi düşman bildim. Annem de çok üzüldü yaptıklarıma.”  

“Kimse bir başkası yüzünden ölmez oğlum. Vakit dolmadıysa eceli korur insanı ölümden. Vakit dolduğunda ise kimse engel olamaz ecele. Dediğim gibi bütün bunlar hepimizin sınavı için. Çevremizdeki herkes, yaşanılan her olay, her hastalık bu sınavı kolaylaştırmak için. Önemli olan sabredebilmek ve isyan etmemek.”

Genç adamın en çok zafiyet gösterdiği iki kelimeydi bunlar. 

“Çok pişmanım.” diyebildi kekeleyerek. Bir anlık suskunlukla ve şaşkınlığı artmış bir halde,

“Fakat.. benim sınavım bitti ve kaybettim öyle mi?” diye sordu korku dolu bir sesle.

Oysa her şeyi hatırlıyor fakat kendi ölümünü hatırlamıyordu.

Yaşlı adam tekrar sarıldı oğluna:

“Hayır” dedi. Sen henüz hayattasın ve istersen, Allah’ın izni ile çok şeyi değiştirebilirsin. Bildiğim kadarıyla birazdan bir trafik kazasından sağ olarak kurtulmuş halde kendine geleceksin.

Genç adam trafik kazasını hatırlamaya başlamıştı. Yaşlı adam devam etti;

“Bu trafik kazasını da ölüme hazırlanman için sana tanınan bir fırsat olarak gör. Bir nimet olarak bil. Şu an benim haricimdeki yakınların hayatına devam etmekteler. Fakat onların ölümü mü senin sınavın için olacak, senin ölümün mü onlar için, bunu ancak Her Şeyin Sahibi bilebilir. Bu yüzden aldığın hiçbir nefesi boşuna harcama. Senin yaşadığın her şeyin haberini alıyorum. Yanlış yaptığında üzülüp, iyi şeyler yaptığında mutlu oluyorum. Bu bekleyiş bittiğinde şu gördüğün muhteşemliğin tamamının nasip olması ve bütün sevdiklerimin de yanımda olması için dua ediyorum.”

Genç adam çekinerek ve sessizce sordu:

“Burada seninle kalamaz mıyım?”

“Sınav” dedi yaşlı adam. “Sınavın bitişini nefisler değil nefesler belirliyor. Sayısı belli nefesler bitmeden nefis istese de ölünmüyor ki. Bu trafik kazasının şiddetine rağmen burnunun bile kanamadığını görünce bunu düşün mutlaka. Annene iyi bir evlat, kardeşlerine iyi bir kardeş, insanlar için hayırlı bir insan ol. Benim üzüntülerinizden de sevinçlerinizden de haberdar olduğumu unutma.”

Genç adam kendine geldiğinde, kullandığı aracıyla karşı şeride geçerek bir başka araca çarptığını ve iki aracın da ağır hasarlı ve kullanılamaz hale geldiğini öğrenecekti.

Kazayı görenler ambulans çağırırken bile bu ağır hasarlı arabalardan sağ çıkılmasının mümkün olmadığını düşündüler. Fakat genç adam da diğer araç sahibi de kazayı önemli bir yara almadan atlatmışlardı. Kısa süren bir baygınlık esnasında babası ile buluşması, aralarında geçen konuşmalar ve gördüğü manzara aklından çıkmıyordu genç adamın. 

Kendisine yeni bir hayatın bağışlandığını düşündüğü bu deneyimden sonra aldığı her nefesi, o muhteşem manzaralı benzersiz bahçede, babası ve diğer sevdikleri ile beraber olabilmek için sarf edecekti. Bunun bir rüya ya da gerçek olması önemli değildi onun için. Hatta bu güne kadar yaşadığı birçok şeyden daha gerçekti. Babasının da sağlığında sık sık ifade ettiği gibi, hayatın kendisi de zaten, insanın ölünce uyandığı bir rüya değil miydi?