Eve işten yorgun gelmiştim. Üzerimde bir gerginlik de vardı.
Akşam yemeğini yemiş çayımızı içmek üzere ilken, dört yaşındaki oğlum yanıma gelip her zamanki sevecenliği ile hararetli hararetli bir şeyler anlatmaya başladı.
Onu dinlemek istiyordum ama çok yorgun ve çok dalgındım. Yavrum belli ki gün boyu çektiği yalnızlığı benimle konuşup, oyun oynayıp gidermek istiyordu.
İsteksiz halimi görünce birden kucağıma oturmaktan vazgeçip küsmüş bir eda ile yandaki odaya geçti. Kapıyı da kapadı.
Çayımı içtikten sonra koltukta sızmışım. Hanım uyandırınca oğlum aklıma geldi. Yanına gidip gönlünü alayım dedim. Hem de biraz dinlenmiştim doğrusu.
Odanın kapısını açtığımda onun çekyatın üstünde uyur buldum. Yanına yaklaşıp seslendim “Barışalım mı?” dedim.
Yarı uykulu ama gülümseten bir yüzle: “Küsmedik ki.” dedi.
Gün boyu okulda ders veren ben, küçük yavrumdan büyük bir ders almıştım o gece. Hiç bir şey ama hiçbir şey yavrularımızla ilgilenmenin önüne geçmemeliydi. Yaşadığım bu olay vicdanımı sızlattı ama iyi bir ders olmuştu.