Tablolarıyla şöhretli bir ressam bir gün en güzel eserini yapmaya karar verdi. Bu eserine bir konu bulmak için şehirde dolaşmaya çıktı. Yolda yürürken ihtiyar bir dervişe rastgeldi. Selamlaşıp sohbet ederken, derviş ona nereye gittiğini sordu. Ressam dedi ki:
“Bilmiyorum dünyanın en güzel şeyinin resmini yapmak istiyorum. Belki siz bana dünyanın en güzel şeyinin ne olduğunu söyleyebilirsiniz.”
Derviş:
“Kolay,” dedi. “Dünyanın en güzel şeyi imandır.”
Ressam yoluna devam etti. Daha sonra pazarda çalışan genç bir kadına dünyanın en güzel şeyinin ne olduğunu bilip bilmediğini sordu.
Genç kadın:
“Dünyanın en güzel şeyi sevgidir. Fakirleri zenginleştiren, göz yaşlarını tatlılaştıran, azı çok yapan o değil midir? Sevgisiz hiçbir şey güzel olamaz.”
Ressam, dünyanın en güzel şeyini aramaya devam etti. Yolda giderken rastladığı yorgun bir askere de aynı soruyu sordu. Asker dedi ki:
“Dünyanın en güzel şeyi barıştır. Barış ve güven olan her yerde güzellik bulabilirsiniz.
Ressam kendi kendine:
“Dünyanın en güzel şeyleri iman, sevgi ve barış ise ben onların resmini nasıl yapabilirim?” diye düşündü.
Bu düşüncelerle evine döndü.
Evinin kapısından içeri girince, birden gözleri parladı, dünyanın en güzel şeyini bulmuştu. Çocuklarının bakışlarında iman, eşinin gözlerinde ise sevgi okunuyordu. Evinde de huzurlu bir barış hüküm sürüyordu.
Ve bunlardan ilham alan ressam dünyanın en güzel şeyinin resmini yaptı.
Resim bitince de ona “Evim” adını verdi.