TR EN

Dil Seçin

Ara

Hayatta Şansın Yeri Var Mı?

Hayatta Şansın Yeri Var Mı?

Dinimizde şansa yer var mıdır?

İşler  yolunda gidince, aksiliklerle karşılaşmayınca, ''Şansım yaver gitti.'', ''Şans bana güldü.'', ''Şansım yardım etti.'', ''Şanslı olarak dünyaya gelmişim.'' gibi sözler söylenir.

Bir de işler tersine gidince, aksiliklerle karşılaşınca, ''Bizde şans mı var?'', ''Ben şanssız biriyim.'', ''Şansım olsaydı bu hale düşmezdim.'' denir, dert yanar, şikayetler edilir.

 

İşini şansa bırakma

Toplum içinde ise ''şans'' kelimesi daha çok kumar, piyango, loto gibi oyunlarla ismi tekrar edilir. ''Şansınızı deneyin.'', ''Şans kapınıza geldi.'' gibi ifadelerle insanlar bu oyunlara özendirilir.

''Şans''a güvenen, ümit bağlayan bir insanın, aslında sağlıklı bir düşünce ve psikoloji içinde olması pek mümkün değildir.

Mesela, ''şans''la iş görmeye başlayan insan, kendisini boşlukta hisseder, tesadüflere inanır; sabah akşam kalbini, ruhunu, hatta hayatını, ''işini şansa bıraktığı için'' belirsizlik, stres, heyecan, telaş içinde yaşar.

İstediği olmazsa, arzu ettiği sonuca ulaşamazsa, sığınacak bir merci bulamadığından çaresizdir, huzursuzdur, sıkıntıya kapılır, morali bozulur, o halin ezikliğinden kendisini kurtaramaz.

Böyle bir insan kendisini neden bu derece ''şans''a kaptırmıştır? Sebebi gayet açıktır. Anne sütünden mahrum olan çocuk nasıl naylon emziğe sarılırsa; bu kiş de ''dua, çalışmak, kader, tevekkül, kısmete rıza'' gibi imanından gelen gerçek dayanak noktalarını bilemediği için ''şans'' gibi belirsiz, boş bir şeye dayanmıştır.

 

Dinimizde şansa yer var mıdır?

İslam'da ''şans, talih'' gibi sözlerin yerine ''kader, tevekkül ve nasip'' gibi mefhumlar vardır. Bunların da kaynağı imandır.

Mümin, Allah'a iman eder, Ona teslim olur, maddi ve manevi kanunlarına uygun hareket eder, elinden geleni yapıp sonuç için Ona tevekkül eder, Ondan yardım ister; sonuçta ise iki dünya huzuruna ve mutluluğuna kavuşur.

Çünkü imanlı insan, her şeyin sahibi olan Allah'a dayanır ve güvenir; bu yüzden güçlüdür, ''kainata meydan okuyabilecek'' bir cesarete sahiptir. Kendisini yoktan var eden, dünya gibi yaşayacağı bir alem hazırlayan; sağlık ve huzur gibi madde ile ölçülemeyecek nimetler ihsan eden, sadece dünyayı değil, kainatı idare eden Rabbine dayanır ve sığınır.

 

Allah'a inanmalı, şansa değil

Yaratıcısının, onu boş yere yaratmadığını, boşlukta bırakıp bir ''tesadüf'' oyuncağı haline terk etmediğini de bilir. Dünyaya ilk göz açtığından hayata gözlerini kapayıncaya kadar geçen ömür dakikalarının Allah tarafından bilindiğini bilir. Hiçbir şeyi sahipsiz ve başıboş bırakmayan Allah, kulunu da sahipsiz ve çaresiz bırakmaz.

Bunun için mümin tesadüfe bel bağlamaz, ona hayatında yer vermez. Başına iyi de gelse , kötü de gelse İlahi takdir altında olduğunu bilir. İstedikleri için helal yollardan çalışır çabalar, bütün vesile ve sebeplere başvurur. Sonunda da onu ondan daha iyi bilen şefkatli ve cömert Rabbine tevekkül eder, neticeyi Onun yaratacağını bilerek sonucu Ondan bekler, kaderin tecellisine razı olur. Kanaat eder.

 

Şans yaratmaz, Allah yaratır

Fakat ''tesadüf'' ve ''şans'' peşinde çırpınan insan öyle mi? O, ya elinden geleni yapmaz, hiçbir güç sarfetmez veya bunları yapsa bile o Sonsuz Kudrete dayanmaz.

Neticede ne olur? ''Kainatın dilenciliğinden'' yani her şeye, her güçlü gördüğüne el avuç açmaktan, güçlü farz ettiği şeyler karşısında acze düşmekten, hadiseler karşısında ürküp titremekten, kendinde birşeyler vehmetmekten kurtulamaz; ve dünyada huzur diye bir şey bulamaz. Hatta itikadını düzeltmezse, Allah korusun ebedi hayatını kaybetmek gibi bir tehlike ile de yüzyüze gelebilir.