Ölçmek ve tartmak, insanlık tarihi boyunca ve gündelik hayatımızda en çok karşılaştığımız olaylar arasındadır. Bir şey alır-satarken, herhangi bir nesnenin büyüklüğünü, hacmini, ağırlığını, uzunluğu, şiddetini değerlendirirken ölçüm birimlerini kullanırız. Pazardan satın alınan domatesin ağırlığından tutun, evlerimizde kullandığımız elektrik, su ve doğalgaz tüketiminin belirlenmesine; bir işin yapılması için gereken sürenin hesaplanmasından, yıldızların dünyamıza olan uzaklıklarını ölçmeye kadar çok geniş bir alanda ölçüm işlemleri gerekmektedir.
Ölçme, çevremizde algıladığımız fiziksel büyüklükleri insanların anlayabileceği sayısal değerlere dönüştürme işlemidir.
Bir şeyi ölçmek kadar önemli olan bir diğer konu ise, bu işlemi doğru ve hassas bir tarzda yapmak ve uluslararası standartlara uygun ifade etmektir. Aksi halde, yanlış ve hileli ölçümler ya da geçerliliği olmayan birimlerle ölçümlerin ifade edilmesi, insanlardaki güven duygusunu zedeleyeceği için toplumdaki ahengin bozulmasına, sosyal ve ticari hayatın hukuki açıdan zarar görmesine yol açacaktır.
Nitekim doğru ölçmenin önemi, Yüce Kitabımızda şu ayetle vurgulanmıştır: “Ölçtüğünüzde ölçmeyi tam yapın, doğru terazi ile tartın. Bu daha hayırlı, sonuç bakımından daha güzeldir.” (İsra suresi, 35. ayet) Yine İncil’de de ölçme ile ilgili olarak, “Hangi ölçüyle ölçerseniz, aynı ölçü sizlere de uygulanacaktır” (Luka, 6:37) ayeti yer almaktadır.
Doğru ölçüm yapmanın önemi ile alakalı bir başka tarihi anekdot da şöyledir: M.Ö. 3000 yıllarında Eski Mısır’da, Firavun’ların piramitlerini ve tapınaklarını inşa etmekten sorumlu mimarlar, her dolunayda kullandıkları uzunluk standartlarını kalibre etmekle yükümlüydüler. Bu sorumluluğu unutan ya da yerine getirmeyenler, ölüm cezası ile karşılaşırdı.
Günümüzde herhangi bir cihazın kalitesi belirlenirken temel alınan unsurlardan birisi standart ölçülere ne kadar uyduğudur. Hatta mühendislik sistemlerinde en az hata ya da en düşük tolerans değerleri ile tasarımın öne çıktığı hassas mühendislik kavramı son yıllarda çok önem kazanmıştır. Söz gelimi, dünyaca ünlü otomobil firmalarının makine parçalarının çok hassas işlendiği ve bu durumun doğrudan kaliteye yansıdığı bilinen bir gerçektir.
Aynı şekilde, Rabbimizin bütün kâinatta mahlukat üstünde göstermiş olduğu sanatı da hassas bir ölçü içindedir. (bkz. Bediüzzaman, 20. Mektup) Hatta eğri büğrü gibi görünen vücut azalarımızda dahi öyle bir ölçü vardır ki, çok hikmetlerle vazife görmektedir. Mesela elimiz, kolumuz, kafamızın büyüklüğü, parmaklarımızın dizilişi, kulağımızın-burnumuzun konumu ve yerli yerince yerleştirilmesi hepsi adeta hassas işlemeli bir iş tezgâhından çıkmış gibi nihayetsiz sanat ve hikmet içinde bir ölçüyü göstermektedir.
Tabiattaki özellikle canlı varlıkların farklı unsurlardan/elementlerden yapılmış oldukları herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Ancak pek çoğumuzun gözden kaçırdığı gerçek ise bu elementlerin belli oranlarda bir araya geldiğinde o canlının hayatının devam etmesini sağladığı; ölçü ve denge değiştiğinde ise canlılık özelliklerini kaybettiğidir. Aynen bir eczanedeki ilaçların belli oranlarda ölçülü olarak bir araya getirildiğinde faydalı olurken, ölçüsüz oranlarla yapılan karışımların fayda yerine zarar vermesi gibi, canlıların vücudunda bazı maddelerin azlığı hastalıklara sebep vereceği gibi aşırı artması da kanser gibi sonuçlara yol açmaktadır.
Kâinattaki nizam ve intizam da kanun, ölçü ve denge üzerine kurulduğu için devam etmektedir. Ölçülü bir sistemin de tesadüfen, kendi kendine olamayacağı aşikâr olduğundan; kâinattaki varlıklardaki bütün ölçülü yapılar ve hareketler de ilmi her şeyi kuşatan, hesabını dikkatlice yapan bir yaratıcıyı bildirmekte ve tanıtmaktadır.
Ölçüm meselesi bu kadar önemli olduğuna göre bu konu ile ilgili olarak bir bilim dalının ortaya çıkmaması düşünülemez. Yine Risale-i Nur’daki mantıkla meseleye yaklaşacak olursak, “ölçü ile, tartı ile sanatkârane yapan; elbette kuvvetli bir ilme istinaden yapar” (bkz. Bediüzzaman, 22. Mektup). İşte insanların kendi işlerinde kullanmak zorunda oldukları ölçüm sistemleri üzerine ortaya çıkan bilim dalına metroloji (ölçüm bilimi) denir. Bu bilimin amacı, bütün ölçme sistemlerinin temeli olan Uluslararası Birimler Sistemi (SI) ve SI’dan üretilen ölçüm birimlerini tanımlayarak bilim ve teknolojinin kullanımına sunmak ve yapılan ölçümlerin güvenilirliğini ve doğruluğunu sağlamaktır. [Kaynak].
SI birimler sistemi, yedi temel büyüklük tanımı yapmaktadır: Uzunluk, kütle, zaman, elektrik akımı, termodinamik sıcaklık, madde miktarı ve ışık şiddeti.
Bu temel birimlere ek olarak, türetilmiş birimler (metrekare, watt, joule gibi) ve yardımcı birimler (radyan, stradian gibi) de bulunmaktadır.
Tablo 1’de temel büyüklüklerin birim değerleri ve sembolleri listelenmiştir.
Bir şeyin ölçümünde en önemli nokta, ölçülen büyüklük değeri ile ölçülenin gerçek büyüklük değeri arasındaki uyuşmanın yakınlığını ifade eden ölçüm doğruluğudur. Ya da aynı olayı farklı bir açıdan değerlendirecek olursak, ölçülen ile gerçek değer arasındaki fark, hatayı belirler. Bu hatanın mümkün olduğu kadar küçük olması istenir.
Peki, gerçek büyüklük değeri nedir? Gerçek büyüklük değeri, çok hassas ve kalibre edilmiş ölçüm cihazları ile yapılmış ölçüm değerlerine karşılık gelmektedir. Ancak ne kadar hassas, pahalı, gelişmiş olursa olsun tüm ölçüm cihazları için mutlaka bir hatalı okuma söz konusudur. Hatta bu olayı biraz esprili bir şekilde ifade edecek olursak, hatasız kul olmayacağı gibi yeryüzünde yapılan hiçbir ölçüm de hatasız değildir. Önemli olan, belli bir tolerans değeri içinde ölçümü gerçekleştirip deklare edebilmektir. Çünkü tüm ölçümlerin gerçek değerinin bilgisi Allah’ın ilmindedir. İnsanların yapması gereken ise, gerçek kabul edilen ölçüm değerine mümkün olduğu kadar yaklaşabilmek; bir de kasıtlı olarak yanlış ölçüp insanları yanıltmamaktır.
Kaynak: Metroloji (Tübitak, Ulusal Metroloji Enstitüsü UME yayını, 2013)
Tablo 1. Temel SI birimleri
Temel büyüklük Birim Sembol
Uzunluk metre M
Kütle kilogram Kg
Zaman saniye S
Elektrik akımı amper A
Termodinamik sıcaklık kelvin K
Madde miktarı mol mol
Işık şiddeti kandela cd