TR EN

Dil Seçin

Ara

Karakter Eğitimi Nasıl Olur?

Karakter Eğitimi Nasıl Olur?

İnsan, Hakîm isminin gereği olarak, karakterini, maharetini, becerilerini ortaya çıkaracak bir yapıda yaratılmıştır. Kendisine verilen istidat ve kabiliyetlerin hangisini geliştirirse, o karaktere sahip olur. Sonunda kimisi hayat bahçesine bakmaz, dikenli çalılar, yabani otlarla kaplar, dağa çevirir; kimisi de sever, bakar, işler ve güzel bir bağa çevirir.

Hayat bir açıdan karakter eğitimidir. Başka bir ifadeyle de bir karakter imtihanı...

İnsan, Hakîm isminin gereği olarak, karakterini, maharetini, becerilerini ortaya çıkaracak bir yapıda yaratılmıştır.

Kendisine verilen istidat ve kabiliyetlerin hangisini geliştirirse, o karaktere sahip olur. Sonunda kimisi hayat bahçesine bakmaz, dikenli çalılar, yabani otlarla kaplar, dağa çevirir; kimisi de sever, bakar, işler ve güzel bir bağa çevirir.

Aynı şekilde kömürle elmasın cevheri aynı karbondur. Fakat kimisi kömür olmayı, kimisi de elmas olmayı tercih eder…

Herkes çevresine bir göz atacak olsa bunu tasdik eder.

Bu gerçeği dile getiren Hazret-i Mevlânâ, Mesnevî’de şöyle bir hikâye anlatır:

Bir gün bir akrep ırmağın kenarında dolaşıyordu. Birdenbire bir kaplumbağa akrebin yanına geldi, sordu:

“Burada ne yapıyorsun akrep kardeş?”

Akrep, “Irmağın karşı yakasına geçmek için bir çare arıyorum, fakat bir türlü bulamıyorum. Çünkü bütün yavrularım ırmağın öte yanında duruyorlar.” dedi.

Kaplumbağa da bir anneydi. Şefkati coştu, çaresiz bir anneye iyilik yapmak istedi.

“Gel,” dedi, “sırtıma bin, seni karşıya, yavrularının yanına geçireyim.”

Ve akrebi sırtına alıp yüzmeye başladı.

Tam ırmağın ortasına gelmişlerdi ki, akrep hareketlendi.

Kafasını çeviren kaplumbağa bir de ne görsün; akrep saldırı pozisyonu almış…

Buna bir anlam veremeyen kaplumbağa sordu: “Ne yapıyorsun akrep kardeş?”

Akrep, “Bir şey yaptığım yok” dedi. “Ben sadece kendi hünerimi gösteriyorum. Sen bana bir iyilik yaptın, derdime el attın. Ben de sana iğnemi batırmaya hazırlanıyorum. Benim vereceğim karşılık ancak bu olur.”

Bunu duyan kaplumbağa hemen suya daldı. Akrep de boğulup gitti ve hainliğinin cezasını buldu.

Hazret-i Mevlânâ bu hikâyeyi kötü huylu ve kötü tabiatlı insanlar hakkında kendisine sorulan bir soru üzerine anlatmış ve arkasından da aslı Farsça olan şu beyitleri okumuştu:

“Cahil, yakınlık gösterse de sonunda cahilliğinden ötürü seni incitir.”

“Ahmağın sevgisi, ayının sevgisine benzer; onun kini sevgidir, sevgisi kindir.”

“Haydi, durmayın kötü nefsi öldürün. Bu hususta ihmal göstermeyin. Onu diri bırakmayın. Çünkü nefis akreptir.”

Bu hikâye aslında bir âyetin de tefsiridir. Çünkü Mesnevî kendi döneminin bir nevî Kur’ân tefsiri, bir Kur’ân yorumudur.

Âyetin meâli şöyle:

“De ki: Herkes kendi seciyesine, karakterine göre hareket eder. Rabbin ise kimin doğru yolda olduğunu en iyi bilendir.” (İsrâ Sûresi, 84)

Cahil bir insan her zaman zarar verebilir ve insanı incitebilir. Bilerek ya da bilmeyerek muhatabını zor durumda bırakabilir. Çünkü onda bu durum bir özellik ve karakter haline gelmiştir.

Nefis de öyle.

İnsanın içindeki kötü duyguların kaynağı ve madeni olan nefis...

Şeytanın içimizdeki işbirlikçisi olan nefis...

Kur’ân’ın ifadesiyle, insanı devamlı kötülüklere sürükleyen nefis...

Nefsin karakteri budur. Hazlarının, zevklerinin, heveslerinin, arzu ve isteklerinin peşinde koştuğu için kâr-zarar hesabı yoktur. Sadece anlık zevkleri düşünür, başkasının zarar görmesi de onun için önemli değildir, hatta kendi çıkarını başkasının zararında görür.

Nefis ruha zarar verir, bedene zarar verir, geleceğine zarar verir, dünyasına ve ahiretine zarar verir, kendi kendine zarar verir, çünkü bu onun karakteridir.

Nefsi içimizde taşıyoruz, onu atamayız, ondan kurtulamayız, onu yok edemeyiz. Zaten bizden beklenen de bu değil.

Ama aklın ve inancın devreye girmesiyle nefsin zararlarından kurtulma imkânımız her zaman vardır.

Aslına bakılırsa nefsin zararlarından kurtulmanın en güzel yolunu Peygamberimizden (asm) öğreniyoruz:

“Allah’ım! Beni göz açıp kapayıncaya kadar da olsa nefsimle baş başa bırakma.”

Nefsi Allah’a şikâyet etmeli, Allah’tan yardım istemeli, onun şerrinden Allah’a sığınmalıdır. Allah’ın dini İslam ve Şefkatli Elçisi’nin sünneti, dünya ve ahiretin her türlü tehlikelerinden korunma reçetesi olduğu gibi, her türlü hayra kavuşma vesilesidir.