TR EN

Dil Seçin

Ara

Bedenimizdeki Algılayıcılar

Hiç düşündünüz mü? Dokunmayı nasıl hissederiz? Ya sıcak, soğuk, ağrı, basınç; bunları nasıl algılarız? Nasıl acıkırız, susarız, doyarız, tuvalet ihtiyacının olduğunu nasıl anlarız? Nasıl görürüz, işitiriz? Yediklerimizin tadını; çiçeklerin kokusunu nasıl alırız?

Hergün, hiç düşünmeden yaptığımız bu fonksiyonların devamı için vücudumuz milyarlarca algılayıcı ile donatılmıştır.

Gözümüz, bizim kâinatı görmemizi sağlayan dev bir algılayıcıdır. Kulaklarımız sesleri işitmeyi sağlar. Cildimiz ise nesneleri hissetmemizi sağlayan farklı algılayıcılarla donatılmıştır. Dilimiz tatları algılar, burnumuz ise binlerce kokuyu birbirinden ayırt edebilecek bir algılayıcı olarak yaratılmıştır.

 

**** Günümüzde bir arabada toplam 60 ila 100 civarında sensör mevcut. Bir akıllı telefonda 10-15 civarında farklı sensör var. Vücudumuzda ise sadece bir hücrede bile onlarca “reseptör” yani algılayıcı olabilir. Vücudumuzda son yapılan çalışmalara göre 3,72 x 1013 (37 trilyon) hücre olduğunu düşünürsek toplam reseptör sayısını hesaplamanın son derece zor olduğu anlaşılmakta.****

 

**** Gözümüz de ışığı algılayan dev bir algılayıcıdır. Gözün iç yüzeyinde bulunan retina tabakası ancak oftalmoskop denilen özel cihazlarla görülür. Retinada iki çeşit algılayıcı bulunur: rodlar ve koniler. 120 milyon adet rod hücresi alacakaranlıkta görmemizi sağlar. 3 milyon adet koni ise ışıkta renkli görmemiz için vazifelidir.****

 

Sinir hücresinin kas hücresine bağlandığı yerdeki reseptörler “Hücrelerarası iletişim”:

Sinir hücresi ile kas hücresinin bağlantı noktasına “sinaps” denir. Sinir-sinir, sinir-kas hücreleri arasında sinapslar olabilir. Bu sinapslarda molekülleri dahi tanıyabilen onlarca algılayıcı bulunur. Sinir ve kas hücresi arasındaki bağlantı, sinir hücresinden salgılanan asetilkolin ile sağlanır.

Kas hücresinde bulunan asetilkolin reseptörleri sayesinde hareket edebiliyoruz. Beyinden bir uyarı gelince sinir uçlarından asetilkolin salgılanır. Asetilkolin kas hücresine gider ve asetilkolin reseptörüne bağlanır. Allah’ın ilmi ve kudretiyle saliseler içinde gerçekleşen bu olaylar sonucunda beynimizden gelen “kolunu kaldır” gibi komutlar uygulanır.

Mesela ameliyatlarda genel anestezi verilen hastalara asetilkolin reseptörlerini kilitleyen bir ilaç verilir ve reseptörler asetilkolini tanıyamaz. Bu ilaçlar kalp kası hariç bütün kasları felç eder. Neyse ki bu ilacın etkisi kısa bir sürede geçer. Bu ilaç Afrika’daki yerlilerin düşmanlarını öldürmek için oklarının ucuna sürdükleri kürar zehirinin benzeridir ve bundan ilham alınarak tıbbın hizmetine girmiştir.

Bir de Miyastenia Gravis ismini verdiğimiz bir hastalık vardır. Bu rahatsızlıkta kas hücrelerindeki asetilkolin algılayıcılarına, vücut savunma hücreleri tarafından hasar verilmiştir. Bu algılayıcılar görevlerini tam yapamaz. Hastalarda hareket edemeyecek derecede kas zayıflığı ve kronik yorgunluk görülür.

 

Ya bedenimizin içindeki algılayıcılar?

İnsanda sadece beş duyu olduğu genel-kabulu bilim ilerledikçe değişiyor. Basınç, sıcaklık, propriosepsiyon (bedenin durumu algısı), gerilme, ağrı, denge hissi, açlık, susama, orientasyon gibi hisler beş duyuya eklenmektedir.

İdrar torbası, akciğerler, mide ve barsaklar gibi iç organlarda hatta kan damarlarında gerilme-esneme algılayıcıları bulunmakta. Tokluk, idrar, dışkılama gibi hayatî işlevler bu algılayıcıların çalıştırılmasıyla yapılamaktadır.

Ayrıca kemoreseptörler vücudun çeşitli yerlerinde bulunan hormon, ilaç gibi çeşitli molekülleri algılayan kimyevi algılayıcılardır.

Kalpten çıkan ana damarda ve karotis denilen boyun damarında bulunan kemoreseptörler, kandaki karbondioksit, oksijen ve hidrojeni ölçer. Bu veriler devamlı ölçülerek, beyne iletilir ve nefes alıp vermemiz artırılıp azaltılır.

İç kulaktaki algılayıcılar ise, beyne denge ile ilgili bilgiler sağlar. Vestibüler sistem denilen bu algılayıcılar, vücudumuzdaki 6. duyu olarak kabul edilir. Bu sistem doğru çalışmadığında dengede durabilmek, yürümek, hatta hareket edebilmek imkânsız hale gelir.

Proprioseptörler kas, eklem ve bağlarda bulunan algılayıcılardır. Vücut pozisyonu, vücudumuzun bölümlerinin birbiriyle ilişkisi ve hangi konumda olduğunu algılayacak şekilde yaratılmışlardır. Bu algılayıcılar olmasaydı yemek, giyinmek gibi en basit hareketleri dahi yapamazdık.

 

Hücresel düzeydeki algılayıcılar

Hücrelerimizin duvarlarında ve içinde birçok farklı reseptörler yerleştirilmiştir. Bu reseptörler sodyum, potasyum, kalsiyum gibi elementleri; molekül, hormon ve ilaçları tanıyıp algılayabilecek şekilde yaratılmıştır. Böylece, hücrede her an gerçekleşen biyokimyasal hadiseler devam eder.

Mesela, vücudumuzun savunma hücreleri tarafından işaretlenen bakteri, virüs, mantar, parazit gibi zararlı mikroorganizmalar, yine savunma hücrelerinde bulunan reseptörler tarafından tanınıp algılanarak yakalanırlar.

Hastalandığımızda kullandığımız birçok ilaç da vücudumuzdaki bu reseptörler tarafından algılanarak şifa vesilesi olur.

 

Ciltteki algılayıcılarla çevremizdekileri nasıl hissederiz?

Aynı cilt bölgesine bir tüy değdirince dokunma; iğne batırınca ağrı; sıcak ya da soğuk bir cisim dokununca o cismin sıcaklığını algılıyoruz. İşte bu hisleri cildimize yerleştirilen farklı tiplerdeki reseptörler sayesinde algılayabiliyoruz. Ciltteki bu reseptörler şunlardır: Serbest sinir uçları, kıl dibi organları, pacini cisimciği, krause cisimciği, meissner cisimciği, ruffini sonlanmaları.

Cildimizdeki termoreseptörler, sıcak-soğuk algısıyla vazifelidir. +45 derece üzeri sıcaklıklarda vucuttaki koruma mekanizması devreye girer ve bu yüksek sıcaklık ağrı olarak algılanır.

Parmak uçları cildimizin en hassas ve en çok reseptör bulunan noktalarıdır. Parmak uçlarımızda santimetrekarede 2500 adet reseptör vardır.

Görüldüğü gibi, vücudumuzun çalışması, kendi durumumuzu algılayabilmemiz ve dış dünyayı algılayıp ilişkilerimizi devam ettirebilmemiz için, sayısı milyonları bulan reseptörler çalıştırılmaktadır. Madem Âlemler Rabbi (cc.) bize böyle reseptörleri ve organlarımızı güzelce hizmet ettiriyor, biz de bu nimetleri rabbimizden bilelim ve güzelce şükredelim.

 

Kaynaklar:

1. Bianconi E et al. An estimation of the number of cells in the human body. Ann Hum Biol. 2013.

2. http://www.automotivesensors2015.com

3. A. B. Vallbo and R. S. Johansson Properties of cutaneous mechanoreceptors in the human hand related to touch sensation. 1984. Human Neurobiology