Bir sabah işe gitmek için arabamın yanına gittiğimde, bir lastiğin yarıya kadar inmiş olduğunu farkettim. Hemen en yakın tamirciye gittim; çivi batmış… Tamirci çiviyi çıkarınca lastikte hatırı sayılır bir delik göründü. Yeni lastik mi almak gerekecek diye endişe ederken lastikçinin sesiyle rahatladım, “bir yamayla hallederiz hocam” dedi…
Dediği gibi de yaptı. Güzel bir yamadan sonra sağlam lastikle yoluma devam ettim.
Yolda kırmızı ışıkta beklerken işaret parmağımdaki yara dikkatimi çekti. Oysa birkaç gün önce kestiğimde canım yanmış ve epey kan da akmıştı. Şimdi ise neredeyse izi bile kaybolmak üzereydi. Patlayan lastik gibi parmağımda da bir tamir faaliyeti gerçekleşmişti…
Evet mükemmel bir tamir açıkça görünüyordu. Peki bu nasıl oluyordu, akılsız şuursuz hücreleri, bu cansız maddeleri kim, nasıl sevkediyordu?..
O yaramı iyileştiren mutlaka ilim sahibi idi, tıp ilmini çok iyi biliyordu, hükmü bedenime de bedenimdeki tüm hücrelere de geçiyordu; ve ayrıca mutlaka çok şefkatliydi… Düşünsenize yaralarımız iyileşmeden öylece kalsaydı; iş yapamayacak, kan kaybedecek, mikrop kapacak ve kısa sürede hayatımızı kaybedecektik… Ancak bizi seven, bize şefkatiyle muamele eden Rabbimiz, biz farkında bile olmadan yaralarımıza şifa veriyor. Evet Allah Şafi’dir. O ne güzel şifa vermektedir.
Peki bir yaranın iyileşmesi sırasında neler oluyor?
Damarlarımızda dolaşan kan, öyle mucizevi özelliklerle yaratılmış bir sıvı ki, hasar gören dokularımızın onarımı için her özellik verilmiş. Vücutta çizilen ve kesilen dokular kan ile iyileştiriliyor ve dahası vücuda giren yabancı mikroorganizmalarla mücadele ediliyor. Tüm bu işlere, kana yerleştirilmiş olan özel görevli sıvı ve hücreler koşturuluyor.
Vücudumuzda dolaşan kan, plazma dediğimiz bir sıvı ve farklı özellikteki hücrelerden yapılıyor. Kandaki bu hücreler; alyuvarlar, akyuvarlar ve trombositler. İşte bu yazımızda ve parmağımdaki yarada görev alan kahramanlar da bunlar: TROMBOSİTLER.
Trombositler, kanın en küçük çekirdeksiz hücreleridir. Esas görevleri pıhtılaşmaya sebep olmaktır. Yani bu hücreler yaratılışları gereği, bir yerimiz kesildiğinde, orada pıhtılaşırlar ve böylece yaraya koruyucu bir tabaka yapılmış olur. Yani hem kanamanın durdurulmasında hem de yaranın iyileştirilmesinde önemli rol oynarlar.
İşte Trombositlerin bu mucizevi görevinden ilham alan araştırmacılar da bu hücreleri birçok alanda tedavi amaçlı kullanmaya başlamışlardır.
PRP (PLATELET RICH PLASMA/TROMBOSİTÇE ZENGİNLEŞTİRİLMİŞ PLAZMA)
PRP (Platelet Rich Plasma) adı verilen bu tedavi şekli, Trombositçe Zenginleştirilmiş Plazma tedavisinin kısaltılmış ismidir. Bu yöntem, kişiden alınan küçük miktardaki kanın özel bir tüpe konularak bir dizi işlemden geçirildikten sonra elde edilen trombositçe zengin plazmanın, yine aynı kişiye enjeksiyon yoluyla geri verilmesi şeklinde uygulanıyor.
PRP’nin en önemli katkısı, enjekte edildiği bölgede yara iyileşmesi süreçlerini uyararak hasarlı dokuda onarımı tetiklemesidir. Bu yüzden PRP; spor hekimliğinde, yumuşak doku yaralanmalarında, ortopedi ve travmatolojideki kırıklarda, hasarın normal süreçlerden daha erken giderilmesinde, ayrıca cilt gençleştirme ve saç dökülmesi gibi alanlarda da kullanılmaktadır.
…
Sonuç olarak trombositlerin bu vazifesi, bize canlı sistemlerde mükemmel bir denge ve düzenin varlığını; en küçüğünden en büyüğüne hiçbir varlığın amaçsız olmadığını; küçük-büyük her şeyin bir görevinin olduğunu açıkça göstermektedir.
Risale-i Nur’da, Kur’an’ın, “Lâ şerikeleh” (Allah’ın şeriki, ortağı yoktur) hükmü tefsir edilirken, kan ve kandaki hücrelerin görevi ile ilgili geçen şu ifadeler ne güzeldir: “Kan ise, içinde iki kısım küreyvat (küçük yuvarlaklar) halkedilmiş. Bir kısmı küreyvat-ı hamra (alyuvar) tabir edilir ki, bedenin hüceyrelerine erzak dağıtıyor ve bir kanun-u İlahî ile hüceyrelere erzak yetiştiriyor—tüccar ve erzak memurları gibi. Diğer kısmı küreyvat-ı beyzadırlar (akyuvar) ki; ötekilere nisbeten ekalliyettedirler (azınlıktadır). Vazifeleri, hastalık gibi düşmanlara karşı asker gibi müdafaadır ki, ne vakit müdafaaya girseler Mevlevî gibi iki hareket-i devriye (dönme hareketi) ile süratli bir vaziyet-i acibe (acayip bir vaziyet) alırlar… Kanın heyet-i mecmuası (tamamı) ise; iki vazife-i umumiyesi (genel görevi) var: Biri: Bedendeki hüceyratın (hücrelerin) tahribatını tamir etmek. Diğeri: Hüceyratın enkazlarını toplayıp, bedeni temizlemektir…”