Yaşlı bir adam, şehir dışında ve gecenin ikisinde, arabaların ender geçtiği bir yolda kalmıştı. Hava da son derece soğuk, fırtınalı ve sisliydi.
Yaşlı adam birkaç saat yürüdü. Birden yanından çok yavaş ilerleyen bir arabanın geçtiğini gördü. Önce yorguluktan hayal gördüğünü sandı; fakat bu gerçekti. Çok yorgun yaşlı adam, bu işkenceye bir son vermek lâzım deyip koşup kendini arabanın ön kapısından içeri attı. Kafasını sola çevirdi fakat ne görsün; şoför koltuğunda kimse yoktu… Yaşlı adam gözlerine inanamadı, korktu, ama bunun şokunu yaşarken ileride bir uçurum olduğunu da farketti. Araba uçuruma doğru ilerlemekteydi.
Ne yapacağını düşünürken, karanlıktan uzanan bir kolun direksiyonu çevirdiğini gördü. Adam daha fazla dayanamadı ve dehşetle arabadan dışarı fırladı. Koşarak, az ileride ağaçların arasında ışığını gördüğü küçük bir kahveye sığındı. Titreyerek bir çay içip biraz kendine gelince de kahvedekilere başından geçenleri anlattı.
Kahvedekileri de bir korku sarmıştı ve kimseden çıt çıkmıyordu.
Az sonra kahvenin kapısı açıldı ve bu sefer de içeriye, yorgun ve üstleri başları perişan olmuş, iri yapılı iki adam girdi.
Kahvedekiler, bunlar da benzer şeyler anlatacak diye heyecan ve korkuyla onlara bakıyordu. Gelenlerden birisi, kahvedekileri şöyle bir süzdükten sonra, o yaşlı adama dikkatlice baktı ve yanındaki arkadaşına dönerek:
“Şu ortadaki adamı sen de tanıdın mı?” dedi. “Biz arabayı itmeye çalışırken içine girip oturan, sonra da kapıyı bile kapatmadan kaçan adam o değil mi?..”
…
Çok etkileyici, büyüleyici şeyler anlatan çok insan vardır ki, bunların konuştukları hep masaldan ibarettir. Özellikle son asırda ortaya çıkan ve kitleleri ardından sürükleyen nice kurtarıcı, bilim adamı, felsefeci sıfatlı insanların hayalden başka birşey vaat etmedikleri ortaya çıkıyor.
‘Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.’ derler ama, insanlar uyanık olsalar o kadar beklemeye de lüzum kalmaz.