TR EN

Dil Seçin

Ara

Ara Formlar Var mı? Tabloları Doğru mu?

Ara Formlar Var mı? Tabloları Doğru mu?

Soru: “Ara form yok.” deyince evrime inananlar, amfibiyenden sürüngene; sürüngenden memeliye; dinazordan kuşa uzanan bir tablo çıkarıyorlar. Bu tablo ne kadar doğru?

Cevap: Terazinin ayarı doğru değilse, tartılan şeyi yanlış gösterir. Doğru sonuca ulaşabilmek için, önce terazinin ayarının doğru olması gerekir.

Burada evrimcilerin felsefesi şudur: Onlara göre canlılar, silsile halinde basit yapılıdan yüksek yapılıya doğru, tesadüfen ve tabiatın eseri olarak meydana gelmiştir. Düşünce bu olunca, fosiller üzerinde yapılan her çalışmada elde edilen veriler, bu ön kabulü doğrulayacak şekilde takdim edilir ve yorumlanır. Farklı yapıda iki canlıdan birisi diğerine ayak yapısı bakımından benziyorsa, hemen buna göre bir yorum ve değerlendirme yapılır. Biri diğerinden yapı itibariyle daha mükemmel görünüyor, fakat arada bazı yapıların görevleri bilinmiyorsa, o zaman onlar körelmiş yapılar ve organlar olarak sunulur.

Canlıların genetik yapısı, her türün kendine has olduğunu—masallardaki cadı sopasıyla gelişigüzel değişikliğin olması gibi—bir farklılaşmanın olamayacağını, bir attan köpeğin, balıktan kurbağanın meydana gelemeyeceğini gösteriyor. Dolayısıyla ara form olarak ileri sürülenlerin, bu genetik değişmezliği aşması mümkün değildir.

Dürbüne hep ters tarafından bakılıyor, bir de normal tarafından bakılsın. O zaman belki gerçekler görülecektir. Mesela, yukarıda sayılan fosiller, müstakilen yaratılmış, her birisi kendine has yapısı ve karakterleri olan, belli bir devrede yaşayıp ortadan kalkmış canlılar olamaz mı? O fosillere, niye bu şekilde bakılmıyor?

Sorgulanması gereken bir başka konu; ara form olarak ileri sürülen bu fosillerin gerçeklere ne kadar uyduğunu da, evrimci zihniyete sahip birkaç kişiden başka kimsenin bilmemesidir. Yani, evrimci birilerinin ortaya attığı bir takım iddialar, karşımıza bilimsel deliller gibi takdim ediliyor. 

Değişerek farklı canlıları hâsıl ettiği ileri sürülen bu ara formların ruh yapılarının, hareket ve davranışlarının nasıl değiştiği veya değişeceği de hiç gündeme gelmiyor. Balığın duyguları ile kurbağanın duyguları aynı mı? Sürüngen olan yılandan, bir memeli olan koyunu teşekkül ettirirken, onların duygu ve davranışlarını, istek ve ihtiyaçları niye dikkate almıyorlar? Köpeğin duygu ve hissiyatı ile atınki aynı mı? “İtten at meydana geldi” derken bu duygu ve his âlemi hep nazarlardan gizleniyor. Bunların da, en az kafa ve çene değişmesi kadar önemi yok mu?..

Bazı Latince isimleri sıralayarak canlıları birbirinden meydana getirtmek iyi bir masal olabilir; ama bilimsel bir düşünce ve isabetli bir değerlendirme asla olamaz.