TR EN

Dil Seçin

Ara

Sabah evden çıktığımızda hava sakindi. Hafif bir rüzgar vardı. O gün eşimle birlikte Fatih Emniyetine pasaport müracaatına gitmiştik. Giderken 2012’nin ilk kar yağışı başlamıştı. Emniyetten çıktığımızda kar ve tipi şiddetlenmişti. Önce metrobüsle Avcılara kadar geldik. Fakat ondan sonra yolun kapalı olduğu söylendi. İstanbulda trafik kilitlenmişti. Bir otobüse bindik ve santim santim ilerleyerek beş saatte Beylikdüzündeki evimize ulaştık. Allah’a şükrettik. Yolda kalanlara yardım etmesi için Rabbimize dua ettik.

“Kar yağışına en çok sevinen çocuklar…” dedim pencereden dışarıya baktığımda. Çocukların soğuğa aldırmadan kartopu oynadıklarını gördüm. Yılın ilk karında sevinç çığlıklarla oynayan çocukları dakikalarca seyrettim. Bazı büyükler için bir kabus gibi görünen kar, çocuklar için bir zevk kaynağıydı. Elleri yüzleri soğuktan pancar gibi kızarmıştı. Ara sıra ellerini oğuşturarak ısıtmaya çalışıyorlardı. Ama eve girmek istemedikleri belliydi. Kar onların körpe bedenlerini üşütmüştü ama ruhlarını ısıtmıştı adeta. Çocukların bozulmamış fıtratları kar yağmasını sevmişti. İnsan yaşlandıkça bazen fıtratı ve tevekkülü değişiyor herhalde.

Hayalen çocukluk günlerime gittim. Arkadaşlarımla evimize yakın bir yokuştan aşağı kızaklarla kayışımızı ve saatlerce eve dönmeyip ancak acıkınca eve dönmeyi düşündüğümüzü hatırladım.  Karın da bir kokusu vardır. O kokunun cazibesiyle olsa gerek kendine çekiyor insanı. Babamın Haziran ayında yaylamızın güneş görmeyen bir yeri olan kuz pınarı mevkiinden sertleşmiş kar getirdiğini ve pekmezle karıştırarak yediğimizi hatırladım. Ne güzel bir hediye-i Rahmaniye şu kar. Kışın ruhumuzu ısıtıyor; yazın da içimizi serinletiyor.

İnsan ruhu monotonluktan hoşlanmıyor. Tekdüze hayat sıkıyor insanı. Bunu bilen Rabbimiz mevsimleri yaratmış. Sürekli manzaraları değiştiriyor. Tefekkür edelim ve şükredelim diye. Şimdi kış manzaralarını seyrediyoruz. Sonbaharda yaprakların dökülmesi boşuna değildi. Bunun birçok hikmetlerinden birisi de; kışın yapraklar dallarda kalsaydı, ağaçların dalları üzerinde kar birikecek ve dallar bu ağırlığa dayanamayıp kırılacaktı. Aynı zamanda dalların arasından manzara seyretmek mümkün olmayacaktı.

Makro âlemde gözümüzle kar manzaralarını seyrederken mikro âlemi ihmal etmeyelim. Önce o güzelim sanatlarla süslenen narin kar tanelerinin nasıl yaratıldıklarına bir göz atalım. Havada bulutları oluşturan su buharı 0°C’ın altında donar ve iğne şeklinde buz kristalleri meydana gelir. Bunların birbiriyle birleştirilmeleri neticesinde de ilginç desenlerde altıgen şeklinde kar kristalleri yaratılmış olur. Daha hayret verici olan ise mikroskopta baktığımızda bu kristallerin hiçbirisinin diğerine benzemediğini fark ederiz. Eğer bu iş tesadüfen olsaydı iğne şeklindeki öncü kristallerin birleşmesiyle düzgün bir kar kristali oluşmayacağı gibi, birbirine benzeyen kristaller olacaktı. Demek ki; her bir kristal bir Mukaddir’in takdiriyle orijinal olarak yaratılmaktadır.

Kar taneciklerinin çapları 3 mm civarındadır. Ağırlıkları ise yaklaşık 0,005 gramdır. Hafif oldukları ve havanın direnci ile karşılaştıkları için yere doğru yavaş yavaş süzülürler. Elimize yüzümüze değse hemen ıslatmaz ve rahatsız etmez. Kendini fark ettirmekte bile çok hassas davranan ak meleklerdir onlar. Güneşe tam bir ayna olup, Güneş ışığının bütün tayflarını yansıttıkları için beyaz olarak görülürler.

Faydaları da saymakla bitmez karın. Atalarımız rahmet ve bereket olarak adlandırmışlar onu. Yolları kapatması gibi zahiren kötü görünen küçük sıkıntılarına karşılık, şeker gibi tatlı büyük neticeler, bereketler getirdiğini düşündüğümüzde bu sıkıntılar sıfıra iner ve rahmet olur. Çünkü hüküm eksere, çoğunluğa göredir. Kar, tarım toprağını ve bitkileri soğuktan korur ve besler. Yeryüzü ve yeraltı su rezervlerinin başlıca kaynağıdır. Kar taneleri gökten inerken havadaki mikropları, toz ve partikülleri toprağa indirerek zararsız hale getirir. Böylece havayı da temizler. Daha bilmediğimiz nice faydaları vardır karın. Onları yaratıp nimetlerle ve bereketlerle gönderen Rabbimize karşı nankörlük ifadeleri olan ‘kâbus’ ve ‘âfet’ gibi kelimeleri kullanmaktan sakınmalıyız. Onu ‘rahmet’ diyelim ‘bereket’ bilelim ki, bir şükür ifadesi olsun ve Rabbimiz faydasını çoğaltsın. Zira, “Şükrederseniz nimetlerimi artırırım, ama nankörlük ederseniz azabım şiddetlidir.” buyruluyor.