TR EN

Dil Seçin

Ara

Göbeğinde Yalancı Dünyanın, Sahici Belde

Göbeğinde Yalancı Dünyanın, Sahici Belde

Orada bir başka dünya var ve gerçek... Seküler mantık, modernizm ve materyalist dünyanın rasyonelleriyle uyuşmayan bir dünya bu. Küremizin bu yerinde, artık olmaması/kalmaması gereken bir hayat yaşanıyor, halen...

Hayır, nostalji peşinde ütopik bir gettodan veya tarih dışı kalmış bir küçük kabileden bahsetmiyorum. Milyonlarca insan her gün oraya koşuyor ve oranın gerçeğini yaşıyor. Dünyanın her ülkesinden, farklı ırklarından, dillerinden, kültürlerinden, farklı yaşam alışkanlıklarına sahip milyonlarca insan 365 gün 24 saat yalancı dünyanın göbeğindeki bu sahici beldeye kaçıyor. Alışık oldukları, sahip oldukları, ait oldukları her şeyi bırakarak oraya geliyorlar. Oysa orada hiçbir şey yok görünürde... Kupkuru toprak ve taşlık bir arazi. Dünyalık, görülmeye, yaşanmaya değer hiç bir şey yok.

Sürekli bir insan akıyor sokaklardan: yaşlılar, gençler, engelliler, çocuklar, kucaklarında bebeleriyle anneler, siyahlar, beyazlar... Hepsinin hedefinde büyükçe bir küpü andıran taştan örme bir yapı (Kabe) var. Herkes ona koşuyor, ona ulaşmak, el sürmek, yüz sürmek istiyor, birbiriyle yarışıyor... Gecenin saat ikisinde de aynı manzara, gündüz 50 derecelik sıcaklıkta güneş altında da aynı... Gece gündüz ayrımı ortadan kalkmış. Hiç bir gün, hiç bir an akın kesilmiyor. Namaz vakti oraya giden caddeler insan selini andırıyor... Milyonlarca insan onun etrafında halka olmak için, onu görmek için, ona dokunmak için yarışıyor ama kavgasız, çekişmesiz, gürültüsüz bir yarış bu.

Yaşadığımız dünyanın hitleri orada kimsenin umurunda değil. Bütün çaba bir tavaf daha fazla yapmak, başını koyup secde edebilecek bir yer bulmak, cüzünü tamamlayabilmek, ürperen bir kalp ve yaşaran bir gözle makbul duayı bulmak, nasuh tövbesiyle günahlarının ağırlığından kurtulmak için... Bunların dışındaki hayat, sadece bunları yapabilmek için güç ve enerji depolamak amaçlı eylemlerden ibaret: uyku, zaruret miktarınca yeme içme, duş, kişisel bakım ve diğer ihtiyaçlar... Başka heves edilen, arzulanan hiç bir şey yok.

Para, imaj, karizma, konfor, zevk, rahat, keyif gibi modern insanın peşinde koştuğu şeylere dönüp bakan yok. Oraya ulaşanlar televizyonun, telefonun, internetin, medyanın sanal gündemini unutuyorlar. İnsanlar orada nefislerini yargılamanın, kusur ve noksanlıklarını bir bir görüp itiraf etmenin, pişmanlıklarını, nedametlerini açık yüreklilikle dile getirebilmenin, hıçkıra hıçkıra ağlayabilmenin, gözyaşı dökebilmenin peşindeler. Sadece iç dünyalarına odaklanıyorlar. Orada hayat: iman, tevhid, tefekkür, tezekkür, dua, tövbe, zikir, namaz, tavaf, Kuran ekseninde yaşanıyor.

Oraya ulaşanların, evleri, yakınları, işleri, makam ve mevkileri, mal ve mülkleri ve burada onları meşgul eden, gece gündüz peşinde koştukları, önem verdikleri şeyler, orada hiç akıllarına gelmiyor. Hemen oraya ait oluveriyorlar, çünkü zaten oralılar, “vatan-ı asli” orası... Adem ile Havva orada buluştular ve insanlık orada başladı, yeryüzündeki ilk bina orada inşa edildi.

Oradakiler kendilerini sıradanlaştırıyorlar. Diğer insanlardan ayırt eden unvan, makam, şöhret, para, güç, kılık kıyafet vb. argümanlarından, bağımlılıklarından kurtuluyorlar. Özgürleşiyorlar... Kimse “Simple Life” gibi afilli sözcüklerle entelektüel gevezelikler yapmıyor. Ama modern ve konforlu bir yaşamdan kopup gelenler bile oraya girdiğinde, yıllardır peşinde koştukları huzuru yakalayıp sade, basit, kolay, sıradan bir hayata yadırgamadan, zorlanmadan hemen dönüveriyorlar. Dizlerini kırıp yere oturuyorlar, mermerlerin üzerine çıplak ayakla basıyorlar kişiliğini oluşturan kıyafetlerinden soyunup, bir beyaz bezi bedenlerine sarıyorlar, birkaç hurma ve zemzemle iftar yapıyorlar.

Orada başka bir hayat yaşanıyor, günümüz modernist akımın rasyonelleriyle bağdaşmayan bir hayat. İnsan orada ruhuyla tanışıyor, uzun bir aradan (gaflet) sonra... Kendini keşfediyor, kusurlarını, eksikliklerini, fazlalıklarını fark ediyor. Kendini bulurken, Rabbini buluyor. Neyin değerli, gerçek, kalıcı, asıl; neyin aldatıcı, boş, kıymetsiz, geçici olduğunu diliyle değil duygularıyla, yüreğiyle anlıyor. Oraya gidenlerin hemen hepsi “neden daha önce orada olmadığını” soruyor kendine ve hayıflanıyor, geçmiş yıllarına... “En yakın zamanda bir daha buraya nasıl gelebilirim?” sorusu takip ediyor bunu... Oradan farklı bir “kişi” olarak dönüyorlar. Üstelik döndükleri dünyayı da değiştirmeyi ahdederek...

Orada bir başka dünya var ve gerçek... Göbeğinde yalancı dünyanın...