TR EN

Dil Seçin

Ara

1987 - Yalancı Peygambere Mektup

İslâmiyet’i bütün dünyaya yaymakla görevli olan Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), diğer devletlerle olan münasebetlerinde diplomasi kaidelerine de fevkalâde önem veriyordu. Hicretin 7. senesinde, başta Doğu Roma (Bizans) İmparatoru Kayzer olmak üzere, dünyanın büyük devlet adamlarına ve komşularına kendilerini İslâm’a davet eden mektuplar göndermişti. Bu mektuplarda, diplomasiye tam riayet edildiğini ve mektupların, Kur’an’dan muhatabın durumuna göre alınan âyetlerle bezendiğini görüyoruz.

Hz. Peygamberin bu teşebbüsleri istenen neticeyi vermiş ve Kur’an’ın Nasr Sûresi’ndeki müjdesi, ortaya çıkmaya başlamıştı. “Allah’ın yardımı erişerek zafer geldiği ve sen de insanların kafile kafile Allah’ın dinine girdiğini gördüğün zaman, tesbih et. Rabbine hamdeyle ve mağfiretini dile. Çünkü Allah, tövbeleri kabul edicidir.” (Nasr, 1-2-3)

Bu sûre, Kur’an-ı Kerim’in en son nazil olan süresidir.

İnsanlar bölük bölük, İslâmiyeti kabul ediyorlardı. Özellikle Arabistan’da yaşayan Arap kabileleri, heyetler göndererek Müslüman olduklarını ilân ediyorlardı.

Bunlardan birisi, bugünkü Umman topraklarında oturan Benî Hanife kabilesini temsil eden bir heyetti. Hicretin 10. yılında Medine’ye gelmişler ve Müslüman olduklarını açıklamışlardı. Heyetin ileri gelenleri arasında, Müseylime adında birisi de vardı. Bu şahıs edebî yönü kuvvetli olan ve aynı zamanda kendini beğenmiş birisiydi.

Benî Hanife heyeti geri döndü. Bir süre sonra, Müseylime adındaki şahıs, edebî gücüne güvenerek, Hz. Peygamber (sav) gibi Allah’tan kendisine de vahiyler geldiğini; kavminin Muhammed’e değil, kendine tâbi olmalarını söyledi.

Bu iddiası, bazı münafıkların da yardımıyla kavmi içinde kuvvet buldu ve Benî Hanife’nin çoğunluğunu dinlerinden döndürdü.

Müseylime daha da ileri giderek, Hicretin 10. yılında Hz. Resulullah’a şu meâlde bir mektup yazdı:

“Allah’ın Resulü Müseylime’den yine Allah’ın Resulü Muhammed’e; Sana selâm olsun. Ben seninle beraber peygamberlik görevine ortağım. Yeryüzünün yarısı bize, yarısı da Kureyş kabilesine aittir. Ancak Kureyş haddini aşan bir kavimdir.”

Hz. Peygamber mektubu okumuş ve gelen elçilere, “Siz ne diyorsunuz?” diye sormuştur.

Onlar da aynı cevabı verince: “Eğer elçiler öldürülmez kaidesi olmasaydı, sizin boynunuzu vururdum...” demiştir.

Daha sonra da, Müseylime’ye bir mektup yazmıştır. Bu mektubun metni bazı tarihlerde yer almakta, fakat orijinali elde bulunmamaktaydı. Bu tarihî vesika geçtiğimiz günlerde Topkapı Sarayı Müzesi’nin Mukaddes Emanetler Dairesi’nde ortaya çıktı.

Hicretin 10. yılının sonuna doğru Hz. Peygamber tarafından Übeyy b. Kaab’a yazdırılıp Müseylime’ye gönderilen bu mektubun Türkçesi ise şöyledir (son cümle tam olarak okunamamıştır.):

“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla;

Allah’ın Resulü Muhammed’den yalancı peygamber Müseylimet-ül Kezzaba; Selâm hidayete tâbi kimseler üzerine olsun. Bundan sonra, bilesin ki; Yeryüzü Allah’ındır. O’nu kullarından dilediğine ihsan eder. Hüsn-ü akıbet ise muttakilerindir. (Allah’tan korkan mü’min kullara aittir). Sen ve beraberindekiler eğer tevbe ederseniz, Allah da seni ve seninle beraber tevbe edenleri affeder.”

Allah Resulü Muhammed.

Müseylime, Hz. Ebubekir zamanında öldürülmüş ve Allah sadece Arabistan’ı değil, yeryüzünün yarısını Hz. Muhammed’e inananlara ihsan etmiştir.