TR EN

Dil Seçin

Ara

Yanarım Allah'ım Senden Uzak Günlerime

Rabbim, hiç yabancılık çekmiyorum yaşattığın dünyada, bizleri ağırladığın bu misafirhanede

 

Bir dünyadan yeni bir dünyaya uyandığım sabah…

O binbir renkli masal cennetlerinin kapısı ardına kadar açılmıştı sanki.

Nice görülmemiş rüyalar var. Çocuklar… Yüzleri seçilmemiş çocuklar... Bu ne doyulmaz bir rüyadır, bu ne kanılmaz bir dünyadır. Gecesi ayrı, gündüzü ayrı güzel… Rüyası başka, rüyadan uyanışı bir başka güzel…

Rabbim, hiç yabancılık çekmiyorum yaşattığın dünyada, bizleri ağırladığın bu misafirhanede. Ne varsa kardeşim hepsi. Hayatımın bir parçası benim. Ben de onların bir duasıyım belki. Bilmeseydim, öğrenmeseydim Efendimizden (asm) cennetini, Kur’an’ından işitmeseydim ebedi bir diyar olduğunu, aklım buralarda kalacaktı.

Dünyan o kadar güzel. Kendisine ait bir güzellik değil ki bu… Güzeller güzelinin eseri… Senin isimlerinin tecellisi… Ondan güzeldir, Sen yarattığın için güzeldir bu dünya.

Hem her şeye yabancıyız, hem her şeye dostuz. Hayretteyiz. Bundan anlıyoruz ki, biz misafiriz. Misafir, ev sahibinin iznine tabidir. İzin verdiğin ölçüde yeriz, içeriz, gezeriz… İbretle seyrederiz. Hiç yoktan bir hayatı ve dünyayı bize bahşettiğin için lütfuna şükrederiz, keremine hamd ederiz.

Kimsenin kimseyi tanımadığı bir dünyada herkesin, her şeyini; alıp verdiği her nefesini bilen sadece Sensin. Denizlerin içinde olanı da bilen Sensin, sema denizinin içinde yüzen yıldızları da bilen Sensin.

Biz bir küçük tenceredeki yemeğimizin tadını tuzunu bile ayarlayamazken, tüm meyvelerin ayrı ayrı tatlarını veren Sensin. Koskoca denizlerin içine farklı farklı tuzlarını katan Sensin. İçindeki mahlûkatı bizim için gezdiren, yüzdüren de Sensin. Tuzlu denizlerden tuzsuz balıkları çıkaran da Sensin.

“Deniz kimin ise, içindekiler de onundur.” (Sözler, 258)

İnsan da bir deniz. İçimizde nice düşünceler, duygular yüzüyor. Bilen Sensin. Cevap veren Sensin. Kalbimizi yaratan Sensin. Kalbimizin içinden geçenleri de bilen Sensin.

Kalbi üzülüyor, yaralanıyor bazen insanın. Kimini “bu dünyadan gideceğim” korkusu, kimini “burada kalacağım” duygusu sarıyor. Her türlü imkânı, her türlü nimeti önümüze Sen serdin. İman ki, en büyük imkân. Bir kapı açılır önümüzde o iman ile, o imkân ile. Bir beyaz kuş olup düşeriz yollara, düşeriz sulara.

Ben bir halı alamadım. Gönlümce üstünde oturamadım. Bahar halısını yemyeşil, kış halısını bembeyaz, dört mevsimin halısını rengârenk, hem de capcanlı, ayaklarımın altına seren Sensin. Misafirin gönlünce gezsin, nasıl ağırlandığını bilsin diye. Geceye açılan bir kapı kıldın ayı, yıldızları… Karanlığa gömülmemize izin vermedin. Dinlenmemiz için uykuyu üzerimize yorgan gibi Sen çektin. Rahmetini üzerimize Sen gerdin. Hayatı Sen verdin. Ölümü Sen verdin. Hayatı ölümün içine kattın, ölümü hayatın peşine taktın.

Bir gün gelip buluyor ölüm bizi... Şükürler olsun ki, onun da hikmetini öğrettin. Dostlara açılan bir kapı olduğunu gösterdin. Ölümsüzlüğe giden yolun ölümden geçtiğini bildirdin. Kuşların neşesine arkadaş olalım diye, bir zikir verdin dilimize. Hayretle bakıp maşallah dememiz için. Onlar dallarda meyvelerle oynaşıp, rızkını arıyor. Bizim de dilimiz kelime meyveleri veriyor, “elhamdülillah” diyor.

“Böyle güzel bir dünyada yaşamaya hakkımız var mı, buna layık mıyız?” diye düşünmeden edemiyorum. Bazen bir erik ağacının, bazen bir akasyanın altında dudağımda hasret dolu cümlelerle… “Rabbim ne güzel dünyan, ne güzel göklerin, ne güzel mevsimlerin…” diye biteviye söyleniyorum. Kelimelerim bitecek diye korkuyorum.

Ben bir kâğıt üstünde iki zıt rengi birleştiremiyorum. Sen binlerce rengi birbirine ters düşmeden nasıl da yakıştırıyorsun, hayretengiz bir şekilde nasıl da birleştiriyorsun. İşte sergi önümde, meyvelerin, çiçeklerin, göklerin… Aklım almıyor doğrusu… Şükür ki almıyor. Onun için “Allahuekber” diyorum ya…

Yeşil dalların altında baharı bekleyen, meyvelerin olgunlaşmasını bekleyen bir çocuk gibiyim şimdi. Küçük bir çocuk… Bir yağmur damlası düşüyor üstüme, korkutmuyor, ürkütmüyor. Senden bilince Rabbim her şeyi, atıyorum içimdeki endişeyi… Senden biliyorum içimdeki coşkuyu, neşeyi…

Karanlık kuyularda bırakmadın, ana rahminde bırakmadın. Hangi nimetine şükredelim ki? Bir dünyadan daha güzel bir dünyaya uçurdun bizi. Yıldızlardan yıldızlara koşturdun bizi. Esirgemedin, serdin rahmetini, şefkatini de katarak. Ona denk ne bir nimet, ne bir haz var. Her yeri kaplayan o sonsuz rahmetini içimize de, dışımıza da Sen serdin. “Kullarım bunu Benden bilsinler.” diye…

Bir imtihan faslı açtın önümüze. Senden bildik ey Rabbim, Senden… Ne varsa verdiğin her nimet, az ya da çok hepsini Senden bildik. Lâyıkıyla şükredemediğimiz için mahcubuz. Lâkin şükre mecburuz.

Denizlerden daha derin, göklerden daha engin bir iç deniz, bir iç dünyası verdin bize. Birbirimizi aldatmayalım, kendimizi kandırmayalım, korunalım düşmanlardan, en başta nefis ve şeytandan diye, sevgili Peygamberimizi (asm) gönderdin. Kitap gönderdin, yaşadığımız dünyanın sayfalarını doğru okuyalım, cehalette kalmayalım diye Kur’an’ı gönderdin. Baharlar dolusu sevgiler, baharlar dolusu meyveler, baharlar dolusu yapraklar ve çiçeklerle hamdler ve şükürler olsun Sana. Sütler gibi bembeyaz hamdler ve şükürler olsun Sana.

Hep o dua yükseliyor içimden, ruhumun tâ en derin yerinden.

Dilim dil olduğunu anlıyor adını anınca. Bildiklerimi unuttum adını anınca.

“Andıkça Seni, büyür hayalim…”

Rabbim, ne güzel yaratmışsın dünyayı. Anneyi, babayı, rüzgârı, denizi, havayı… Rabbim, ne güzel yaratmışsın, yıldızları, ayı… Rabbim renk renk, her yanımı çepeçevre kaplayan bu ahenk Sendendir. Senden başkası bilemez, göremez. Bilirim, Senden başkası işitemez içimden geçeni, söylemek istediklerimi. Rahmetindir dökülen üstümüze güneşten, yağmurdan. Rahmetindir dökülen annelerin elinden. Rahmetindir dökülen dört bir yanımızı saran, rahmetindir. Yanarım Senden uzak geçen günlerime, Seni anmadan geçen anlarıma. Ancak rahmetinle doyarım, adını andıkça kanarım. Susuzluğumuz adını andıkça diner. Doyarız ancak adını andıkça.

Kader, güzel kader, ne varsa güzeldir senden gelen. Gelip de dünyaya görmeyen var bu güzellikleri, hissetmeyen var. Söz! Görmeyene göstermek, hissetmeyene hissettirmek, bilmeyene bildirmek, bizim de şerefli bir görevimiz olsun.

Eğilip kokladım çiçeklerini. Uyuyan çocuğunu koklayan bir anne gibi. Eğildim, kokladım toprağını, baharı kokladım. Meyvelerin üzerindeki tozu toprağı sildim. Uykuda terleyen çocuğunun alnındaki damlaları silen anne gibi.

Hayal ettim. Bir ülkeyi baştanbaşa gezdim. Bir bir dolaştım evleri. Hüzünlü kalpler gördüm. Teselli bulacaklarına inanarak, rahmetinden medet istedim, bırakıverdim dualarımı yanlarına. Birden ümit kapladı her yeri, evlerin ışıkları gibi yandı kalpleri. Ümitsizlik yok, içine kapanmak yok. İçimizden birileri tutsa da ahiret yolunu, onlarladır dualarımız. Ondan seviyoruz öteleri.

***

Çocuğu vefat eden bir anne, eşine sormuş:

“Bey, herkes bizi teselliye geliyor çocuğumuz vefat etti diye. Gelen giden hep mahzun. Senin gözünde bir damla yok. Neden?”

“Hanım” demiş, “İnsan, evladı gözü önünden gitti diye ağlar. Benim yavrum gözümün önünden gitse de, gönlümden hiç gitmedi ki, ağlayayım… Teselli istedim, Allah’ım da verdi.”

***

Oyuncak bebeğine doyamadan gidenlere, anasına, yavrusuna doyamadan gidenlere, beyaz duvaklarını giyemeden gidenlere, ömründe görmek istediği nice günler varken daha, onları göremeden giden Reyhanlılı kardeşlerime Rabbim, öyle bir gün göster ki, ne göz görmüş olsun o günü, ne kalp hissedebilmiş olsun o güzellikleri.

Dilersen bir şerden bin hayırlar çıkarırsın Sen. Çekirdeği ağaca çeviren Rabbim, dilersen dikeni güle çevirirsin Sen. Rabbim, bu günleri de, masum Anadolu evlatlarının yüzüsuyu hürmetine yakında göreceğimiz en güzel günlere tebdil eyle.

Ne kadar bekledi bahar günlerini gelsin diye penceredeki çocuk… Ne kadar bekledi yağmuru yağsın diye çiftçiler... Ne kadar bekledi sevdiğine kavuşmayı sevdalılar, yavrularına kavuşmayı anneler, babalar… Yollar şimdi yaprak yaprak. Rahmetinden bir ışık düştü önümüze. Yürüyoruz açtığın yolda, ellerimiz, dillerimiz dualarda. Çocuklar kadar saf, yarınlar kadar ümit dolu, rahmetinden bekleyerek, bir günün sabahına, bir geceden çıkmaya çalışıyoruz.

Susar ama şahididir gökler, susar ama şahididir yıldızlar. Susar zannederiz. Onlar sussa da melekler şahididir. Ümidimiz, bu karanlıkları da aydınlığa çevireceğine dairdir. Ümidimiz Sendedir yâ Rab, ümidimiz Sendendir. Ümidi yaratan da Sen olduğun için. Kalbimizde hiç susturmadığın bu ümit kuşu için de Sana sonsuza kadar hamd olsun…

Şimdi hep beraber duaya durma zamandır.

Rabbim baştaki başlara akıl ve kalplere iman nasip eyle. Bize birlik, dirlik ihsan eyle. Dualarımızı katında makbul olan dualar hürmetine kabul eyle…

“Dua bir sırr-ı azîm-i ubudiyettir. Belki ubudiyetin ruhu hükmündedir” diyor Bediüzzaman. (Mektubat, 289)

Açtık ellerimizi kalplerimizle beraber...

Ya Rabbi, bizi birbirimizden ayırmak isteyen şer kuvvetleri, tuzakları, engelleri, ne varsa bilip bilmediğimiz bütün hileleri boşa çıkar, def ü ref eyle... Yardımcımız Sensin. Bize birlik, dirlik ihsan eyle...