TR EN

Dil Seçin

Ara

Namaz Nasıl Miraç Olur?

Bilindiği gibi miraç, kelime anlamı ile yükseltici demektir. Asansör gibi insanı yukarılara doğru kaldıran her şey bir anlamda miraçtır. Asıl Miraç ise, Allah Rasulü Efendimiz’in (sav) bilmediğimiz bir şekilde Allah’a (cc) yükseltilmesi, O’nunla yine bilmediğimiz bir şekilde buluşması, belki görüşmesi, O’ndan bazı bilgileri doğrudan alması olayıdır. Bu bir mucizedir, dünya şartlarının ve dünyada geçerli fizik kurallarının olayı değildir. Beş vakit namaz işte bu buluşmada verilen hediyeler arasındadır. Bu sebeple, namaz müminin miracıdır, denmiştir. Yani Efendimizin Miraçla yaşadığı manevî yükselmeye benzer bir yükselmeyi, müminler de namazla yaşayabilirler. Bu nasıl olur, İmam Rabbanî’den esinlenerek anlatalım:

İnsanoğlu bu dünya gözüyle Allah’ı göremez. Çünkü burada yaratılan gözün kapasitesi bunun için yeterli değildir. Cennete girecek olan müminlerde diğer duyular gibi gözün kapasitesi de yeterli hale getirilecek ve bu sayede mümin Allah’ı bizzat görecektir. Bunun için Hz. Musa dünyada Allah’ı görmek istediğinde buna muvaffak olamamıştır ve kendisine buna güç yetiremeyeceği bildirilmiştir.

Buna karşılık bazı zayıf rivayetlerde Allah Rasulü Efendimizin Miraç’ta Allah’ı gördüğü ve O’nunla bizzat konuştuğu anlatılır. Süleyman Çelebî’nin dizeleriyle: Âşikâre gördü Rabbü’l-İzzeti / Ahirette öyle görür ümmeti. Rivayetler zayıf olduğu için bunun olmamış olması da muhtemeldir. Ama eğer böyle bir şey gerçekleşmişse bu nasıl mümkün olabilir? İşte bunu anlatanlar derler ki, Efendimizin Miracı bir mucizedir ve zaman ve mekânla sınırlı olan bu dünyada olmuş bir şey değildir. Süleyman Çelebî Mevlidinde, “Ne mekân var anda ne arz-u semâ”, derken bunu anlatır. Yani Efendimiz (sav) zaman ve mekân ötesine geçirilmiş, bu dünyanın arz ve semasından, yani mekânından çıkarılmış ve bir bakıma öbür âlemin şartlarında kılınmıştır. Bu sebeple, eğer görmüşse, Allah’ı dünyada iken değil, yine Ahiretin şartlarında görmüş olabilir. Allah’ı görmüş olma, elbette bizim dünyada iken anlayamayacağımız kadar müthiş bir olaydır.

İşte o buluşmanın meyvesi namazdır. Bununla Allah (cc), Rasulüne sanki şöyle demek istemiştir: Seni miraç ile kendime yükselttim, sana tabi olanlar da bunu namaz ile başarabileceklerdir.

İmam Rabbanî der ki, namaz ibadetlerin özü, bütün ibadetlerden bir parça kendisinde bulunduran cami, yani toplayıcı bir ibadettir. İnsanın Allah’a en çok yaklaştığı andır. Bu sebeple Efendimiz (sav) “Kulun Allah’a en yakın olduğu an secdede olduğu andır.” der. Namazın hepsine birden de secde denir. O halde namazın tamamı kulun Allah’la beraber olduğu anlardır. Yeter ki kul, şekil şartlarına da riayet ederek, Allah’ı görür gibi namaz kılsın.

İnsanın bazen Allah’ı (cc) çok yakından hissetmesi, böylece ürpermesi, cezbeye kapılması, titremesi, bazı haller ve renkler müşahede etmesi mümkündür. Ama İmam Rabbanî der ki, bu hallerin namaz dışında olanları hep aldatıcıdır, yalancıktır. Sadece namazda yaşananlar gerçek hissedişlerdir, gerçek irtibatlardır. Çünkü insanın Allah’a en yakın olduğu an namazda olduğu andır. Bu sebeple ehli tarikin bazı vird ve ezkârı yaparlarken gösterdikleri cezbe halleri kandırmacadır, kendilerini aldatmadan ibarettir. Sadece namazdır ki, orada kul gerçekten dosdoğru kılıyorsa Allah’ı, görür gibi hissedebilir ve dünyadan tamamen çıkmış olabilir. Namazda böyle bir şey hissetmeyenlerin namaz dışındaki hissedişleri, yalancı hissedişlerdir.

Urve bin Zübeyr gibi bazı sahabenin namaz kılarken dünyaya ilişkin hiçbir şey hissetmemeleri, hatta onun kangren olmuş ayağının namaz kılarken kesilmesini bile duymaması bundandır. Çünkü miraçta yaşanan o mülaki olma, yani tabir caiz ise yüz yüze gelme ânı, dünyada iken sadece namazda yaşanabilir. Bu sebeple, yine İmam Rabbanî’nin ifadesiyle, diğer bütün ibadetler aslında namazı dosdoğru kılabilmek içindir. Zirve ibadet namazdır.

İşte bu sebeple, böyle dosdoğru, yani Efendimizin ifadeleriyle, ihsan ile yani, Allah’ı görür gibi kılınan bir namaz müminin miracı olur. Yani kulu Allah’a yükseltir ve kul bu sayede Allah Rasulü Efendimizin (sav) Miraç’ta yaşadığı hallere benzer duyguları namazda yaşayabilir.

Ama bu elbette hemen olabilecek bir şey değildir. İnsanın dikkatine, ihlâsına ve kendisini toparlamasına göre bir ayda, bir yılda ve belki de bir ömürde olabilecek bir şeydir. Ömür boyu namaz kılmakla beraber bu hal hiç yaşanmayabilir de. Çünkü ödenmesi gereken bir borç gibi düşünülüp, aradan çıkarılmak istenen bir namaz elbette bu hali sağlayamaz. Aksine dostla mülaki olmak, yani O’nunla adeta yüz yüze gelmek için, bütün maddî ve manevî hazırlıkları yaptıktan sonra huşû’ ve hudû’ ile, yani hem bedenin hem de kalbin hazır ve boyun eğmiş olmasıyla yaşanabilir.

Urve b. Zübeyr’in bütün Tabakat kitaplarında ittifakla anlattıkları hikâyesi şöyledir:

Hz Aişe’nin kız kardeşi Esma’nın oğlu Urve b. Zübeyr’in ayağı kangren olmuştu. Hastalığın yayılmaması için kesilmesi gerektiğini söylediler. Bilincinin gitmesi için de “İçki içmelisin.” dediler.

“Yani kalbim ve dilim Allah’ı zikirden uzak dursun, öyle mi? Vallahi, haram bir şey alarak Allah’a itaat etmiş olmayı kabul etmem.” dedi.

“O halde, uyuşturucu bir şeyler içirelim.” dediler.

“Ben uyku halinde iken bedenimden bir parçanın aşırılmasını istemem.” dedi.

“O halde birileri seni sıkıca tutsun ki kesebilelim.” dediler.

“Hayır, ben size yardımcı olurum.” dedi.

“Dayanamazsın.” dediler.

“Bırakın beni, namaza durayım, tam namaza daldığımı ve secdede hareketsiz hale geldiğimi gördüğünüzde ben artık dünyada değilim, istediğinizi yapın.” dedi.

Doktor geldi, bekledi, secdeye gittiğinde ayağını kesti. Urve’nin sesi bile çıkmadı. Hatta o, secdede şöyle diyordu:

“Lâ ilahe illallah! Rab olarak Allah’tan razıyım, din olarak İslam’dan razıyım, rasul ve nebi olarak Muhammed’den razıyım…”

Böylece kendinden geçti ve ayağını kesilmesine sesi bile çıkmadı.

Kendisine geldiğinde, getirip ayağını ona gösterdiler. Kesik ayağına baktı ve şöyle dedi:

“Ey ayak! Allah’a yemin ederim ki, seninle bir harama yürümedim. Seninle geceleri ne kadar ayakta durup namaz kıldığımı da Allah biliyor.”

Sahabeden biri ona:

“Urve, sana müjdeler olsun! Bedeninden bir parça senden önce cennete gitti.” deyince Urve:

“Vallahi, kimse bana bundan daha güzel bir sözle taziye veremez.” dedi.

İşte namaz müminin böyle miracı olur. Yeter ki dosdoğru kılınsın.

Nasıl dosdoğru kılınacağını ise biz “Namazı Dosdoğru Kılmak” adlı kitapçığımızda anlatmaya çalıştık.