TR EN

Dil Seçin

Ara

Trombositler

Trombositler, kan hücrelerimiz içinde en minikleri ve en az bilinenleridir.

 

Trombositler, kan hücrelerimiz içinde en minikleri ve en az bilinenleridir. Kırmızı ve beyaz hücreler hakkında herkesin az çok bir fikri vardır. Fakat trombositler de çok önemli olmalarına rağmen onlar kadar fazla bilinmezler. Bu hücreler, bir kalenin savunmasında surlarda açılan gedikleri canları pahasına bedenleriyle kapatan serdengeçtiler gibidirler. Vücudumuzun her hangi bir yerinde bir kesik, bir delinme, bir yaralanma olduğu zaman, bunlar derhal orada yoğunlaşır, birbirlerine yapışarak bir tıkaç oluşturup açılan yarayı kapamaya ve akan kanı kendi hayatları pahasına durdurmaya çalışırlar.

 

Trombositler nasıl doğar?

Trombositler de diğer kan hücreleri gibi kemik iliğinde doğarlar. Bunları doğuran ana hücreye megakaryosit denir. Megakaryositlerin parçalanmasıyla, 2-4 mikron çaplı yuvarlak disk şeklinde yaratılan bu minik hücreler kan dolaşımında vazife başına geçerler. Bunlar bir mm3 küp kanda yaklaşık 200-400 bin kadar bulunurlar.

Bunlara platelet (kan pulcukları) da denilmektedir. Kan sayımlarında bunların azalmış görülmesi hasta için bir kanama riski demektir. Bu özellikle çocuklar için önemlidir. Bazı çocuklarda kesici, delici olmayan künt darbelerde veya çarpmalarda bile derialtı kanamaları olur, darbe ve çarpma yerlerinde morarmalar dikkat çeker. Böyle durumlarda çocukta daha ileri tetkikler yapılıp, kanamanın sebebi bulunmaya çalışılır. Trombosit sayısının çok artması ise damar tıkanması ve damar içi pıhtılaşma (tromboz) riskinin bir habercisi olabilir.

 

En önemli görevleri

Trombositlerin en önemli görevi kanın pıhtılaşmasındadır. Kesilen damar duvarından ve birbirine yapışan trombositlerden çıkan bazı maddeler, pıhtılaşma reaksiyonları denilen bir dizi tepkimeleri başlatır. Bunlar yaklaşık 13 özel protein (enzim) olup, şelâle reaksiyonu denilen yani her biri kendisinden sonraki enzimi aktifleştirerek en sonunda kan plazmasında bulunan fibrinojeni, fibrine dönüştürürler.

Fibrin, ipliksi yapıda bir protein olup, bütün kan hücrelerini içine hapsederek büzüşmeye başlar, işte bu olaya pıhtılaşma diyoruz. Pıhtı, kesik yeri tıkayarak kanamayı durdurur. Bir miktar kanı bir tüpte 20-30 dk bekletirsek kanın pıhtılaştığını ve üst kısımda sarı bir sıvı kaldığını görürüz. Birçok tahliller, kan serumu denilen bu sıvıda yapılır.

Bu pıhtılaştırma faktörlerinden birinin veya birkaçının eksikliği pıhtılaşma sürecini bozar ve kanama tehlikesi ortaya çıkar. Bu bazen bir diş çekimi sonrasında, bazen küçük bir traş kesiğinde, bazen de bir sünnet ameliyesinde durdurulamayan bir kanama şeklinde karşımıza çıkar ve büyük bir paniğe sebep olur.

En sık rastlanan pıhtılaşma faktörü eksikliği, VIII. (8) faktör denilen enzimin azlığı veya yokluğudur. Bu genetik bir kusur olup, anne taşıyıcı, hasta ise erkek çocuklardır. Bu hastalığa “kanama seven” mânâsında hemofili denmektedir. İşte böyle âcil durumlarda trombositler yine imdadımıza yetişir. Durdurulamayan kanamalarda, başkalarından alınan kan veya bu kanlardan elde edilen yoğunlaştırılmış trombosit solüsyonları verilerek kanama durdurulur.

 

Doğumu ve görevi gibi ölümü de hikmetli

Trombositler 9-10 gün kadar görev yaparlar; daha sonra ömürleri biter ve vücudun başka yerinde değil sadece dalakta ölürler. Ne kadar enteresan değil mi? Aklı başında bir insan, çarşıda, pazarda, parkta, hatta araçta direksiyon başında yığılıp kalabiliyor. Çünkü birçok şeyi bilmemize rağmen nerede öleceğimiz bizce meçhuldür. Ama milimetrenin binde ikisi-üçü kadar olan bu minik hücreler, kan dolaşımında çer-çöp olmaması için kendilerine tahsis edilen yere gidip orada ölmektedirler.

Böylece her işinde pekçok faydalar ve hikmetler bulunan Âlemlerin Rabbi, rahmetinin ve hikmetle idare edişinin bir örneğini de trombositlerle göstermektedir. Bunları düşündüğümüzde anlıyoruz ki, gerçekten Rabbimizin üzerimizdeki nimetleri saymakla bitiremeyeceğimiz kadar çoktur. Yıldızlardan minicik şuursuz varlıklara kadar her şeyi emrine itaat ettiren Allah (c.c.) bu âlemi misafirleri için ne muhteşem ve güzel bir sergi yapıp o şuurlu nazarlara sunmaktadır. Hem de her zaman tazelenen eserleriyle...