TR EN

Dil Seçin

Ara

Trombositleri Tanıyalım: Ben Bir Küçük Pulcuğum

Ben; sizlerin kanında dolaşan küçük bir hücreyim. Sizler bana pulcuk ismini taktınız ama bilim dünyasında ben trombosit veya platelet adıyla bilinirim. En yakın arkadaşlarımız kanda beraber dolaştığımız beyaz ve kırmızı kürelerdir. Kandaki kırmızı küreler gibi bizlerin hücrelerinin içinde de çekirdek yoktur.

Ben; sizlerin kanında dolaşan küçük bir hücreyim. Sizler bana pulcuk ismini taktınız ama bilim dünyasında ben trombosit veya platelet adıyla bilinirim. En yakın arkadaşlarımız kanda beraber dolaştığımız beyaz ve kırmızı kürelerdir. Kandaki kırmızı küreler gibi bizlerin hücrelerinin içinde de çekirdek yoktur.

Biliyor musunuz kanın %60’lık bölümü sıvı kısmıdır, yani plazmasıdır? Bizler kan içinde yüzen hücreler olarak hep birlikte %40’lık bölümünü oluştururuz. Kırmızı kan hücreleri tüm kan hücrelerinin yaklaşık %99’luk kesimini oluştururken, beyaz küreler ve bizler ancak %1’lik kesimi meydana getiririz.

Anavatanımız yani doğum yerimiz kemik iliğidir ama parçalanma ve ölüm yerimiz dalaktır. Normalde hepimiz dolaşımda değilizdir, üçte birimiz dalakta yedek akçe durumunda kalır, ihtiyaç halinde kana geçiriliriz. Kemik iliğinin en büyük hücreleri olan megakaryositlerin kenarlarından kopan sitoplazma parçacıklarından üretiliriz. 2-4 µm çapında, disk şeklindeyiz. Ve ömürlerimiz çok kısa, 8-10 gün kadardır.

Karaciğerde üretilen bir hormon olan trombopoetin’i (Tpo) sizler ancak 1994 yılında keşfettiniz. Ama siz yeni öğrenseniz de bizler, sizlerin vücudunda yaratıldığımız günden beri onunla tanışıyoruz. Bu hormonla kemik iliğine mesaj gönderilerek bizim üretimimiz sağlanır. Bir yerde o, bizim için ebelik görevi yapar. Bizim kandaki sayılarımız bu hormonla kontrol edilir. O da aslında her şey gibi kendine verilen görevi yerine getirir. Mesela kan bağışında bulunan bir insanda hemen görev başına geçer, kemik iliğinde yeni arkadaşlarımızın üretilmesini sağlar.

1 ml kandaki sayımız 150-450 bin arasındadır. 1 ml = 20 damla olduğuna göre 1 damla kandaki sayımız 7500-22.500 dür. Yetişkin erkeklerde ortalama 5 litre, kadınlarda ise 4,25 litre kan bulunduğuna göre, bütün vücudunuzda bulunan sayımızı siz hesap edebilirsiniz? İşte biz böyle özel bir ordu gibiyiz.

Azlığımız da çokluğumuz da sizin vücudunuzda çeşitli hastalıklara neden olur. Yapımız azalır veya yıkımımız artarsa bir de dağılımımızda bozulma olursa sayılarımız azalır. Sayılarımız kanda 50.000 hücre/ml altına inince birçok belirti ortaya çıkabilir. Ve bunların altında çeşitli hastalıklar olabilir. Sayılarımız özellikle 1.000.000 hücre/ml ve üzerinde ise tehlikeli oluruz ve mutlaka tedavi gerektiririz.

Bizler yaşadığımız sürece ancak verilen görevleri yaparız. İnsan vücudunu bir saraya benzetirseniz bizler o sarayın korunmasında görevli özel askerlerin bir grubuyuz. Örneğin eliniz kesildiği zaman bütün pulcuklar bir itfaiye eri gibi koşar geliriz, oradaki kesik damarı kapatmak için çalışırız. Normalde kan içinde birbirimizden bağımsız olarak akıp giderken aktif hale geçeriz, ADP, tromboksan A2 ve bizlerden kaynaklı büyüme faktörü (PDGF) gibi maddeleri salgılarız. 

PDGF’lerin birinci kaynağı, bizlerin içindeki α granülleridir. PDGF, monositler, aktive olmuş makrofajlar, fibroblastlar ve endoteliyal hücreler gibi farklı birçok hücre tarafından da sentezlenir.

PDGF-A zincirini kodlayan gen, 7. kromozom üzerinde lokalize olmuştur. PDGF-B zincir gen üretimi 22. kromozom üzerinde lokalize olmuştur. PDGF-C geni 4. kromozom  ve PDGF-D geni 11. kromozom  üzerinde bulunur.

Hepimiz bu maddeler sayesinde kesilen yere geldiğimizde bir araya toplanma emri almış askerler gibi kümeleşiriz. Ancak pıhtılaşma işinde tek görevli hücreler bizler değiliz. Karaciğer; pıhtılaşma faktörleri denen bir sürü faktörleri salgılar. Biz hepimiz bir program dahilinde ortak hareket eder, bizlere verilen görevleri yaparız. Emre itaatsizlik yapmak bizim yapımızda yoktur. 

Sizler akıllı insanlarsınız, fen bilimleri tahsil ediyorsunuz. İyi düşünün! Sizce, bizler de sizler gibi akıllı birer varlık mıyız? Çünkü yaptığımız işler çapımızı çok aşan işlerdir. Evet gördüğünüz her olayda sebep-sonuç ilişkileri vardır ama bizim görev sahamızdaki olaylar büyük, hassas ölçülere, ince hesaplara dayanan karmaşık ama düzenli bir organizasyondur. Bunları bizlerden hangimiz yapabilir? Karaciğer mi, kemik iliği mi, dalak mı, beyin mi veya çeşitli kromozomlara dağıtılmış bizim görevlerimizden sorumlu gözüken genler mi?

Hayır hayır! Bizler perde arkasında görünmez bir orkestra şefinin çubukları ile yönettiği veya gizli bir komutanın emriyle hareket ettirdiği ve gücünü ondan alan aciz varlıklardan başka bir şey değiliz. Bizlerde de akıl yok, irade yok, güç yok ama sizlerde var. Öyleyse bizlere, vücudunuzdaki diğer hücrelere, hatta kainata bakın hep aynı mührü göreceksiniz. Size kendini tanıttırmak için her şeyi sanatıyla yaratan ve idare eden bir Zat’ı bulun, Onu tanıyın!..

“Onu bulan neyi kaybeder, Onu kaybeden neyi bulur?..”