TR EN

Dil Seçin

Ara

Kur’an’ın Dil Üstünlüğü

Kur’an’ın Dil Üstünlüğü

Kur’ân’ın diğer kitaplardan ayrıldığı özellikler, sadece edebî üstünlüğü ve îcaz yönü değildir. Ayrıca, o hiç bir kitapta görülmeyen üslûp ve tertip özelliğine de sahiptir.

Kur’ân-ı Kerim’in Arapça gelmiş olmasındaki sebep ve hikmetler cümlesinden şu kadarını söylemek yerinde olur ki; Arapça, fiil çekimleri, şahıs zamirleri ve kelime türeyişleri ile fevkalâde zengin ve kıvrak bir dil olmak özelliğine ilâveten her türlü mânâ kaymalarına ve yanlış anlamalara karşı son derece sağlam bir ifade kudret ve kabiliyetine de sahiptir. Bu bakımdan İngilizce ve Fransızca gibi diller de dahil, yeryüzünde hâlen hiç bir dil, Arapça’yla boy ölçüşebilecek ifade gücüne sahip değildir. 

İşte birçok bilginler, Kur’ân-ı Kerim’in Arap dili ile gelmiş olmasını, büyük ölçüde Arapça’nın bu özelliği ile açıklarlar ve ondaki ifade gücüne bağlarlar.

Fakat onların da dikkatlerinden kaçmış olan çok önemli bir husus daha vardır ki, o da; Arapça’nın en fonetik (telâffuzu en kolay) bir dil olmasıdır. Çünkü Arapça, sadece dört sesli harf kullanır. Dünya dilleri arasında en az sesli harf kullanan bir dil olması bakımından da dünyanın en kolay telâffuz edilebilen dillerinden biridir. Çünkü bir dilin telâffuzundaki zorluk, o dildeki sesli harflerin çokluğu ile ölçülür. 

Bilindiği gibi Türkçe’de 8 sesli harf vardır. İngilizce ve Fransızca’da sesli harflerin sayısı 10’un üstündedir. Diğer dünya dilleri de yedi, sekiz sesliden daha az değildir. Halbuki Arapça’da A, E, İ ve U olmak üzere yalnız dört sesli harf vardır, bunlar da hemen hemen bütün dillerde bulunan ve en çok kullanılan seslilerdir. 

Bu itibarla bir Arap, başka bir dili öğrenmek ve iyi konuşabilmek için aslında kendi ana dilinde olmayan bazı sesleri de öğrenmek ve kendini bu seslere alıştırmak zorundadır. Halbuki aslen Arap olmayan biri, Arapça’daki seslere intibak bakımından hiçbir zorlukla karşı karşıya kalmayacaktır. Çünkü zaten Arapça’daki sesler, kendi dilinde de en çok kulanılan ana seslerdir.

Kur’ân-ı Kerim’in namazda aslından okunması lüzumu ve bunu Arap olmayan diğer Müslümanlar için de bir farz olduğu düşünülürse, Kur’ân’ın Arapça olması ile diğer Müslüman milletlere nasıl bir kolaylık sağlandığı ve İslâmiyet’in neden cihanşümûl bir din olduğu daha iyi anlaşılmış olur. Böylece Cenabı Hak, Kur’ân-ı Kerim’i Arapça indirmekle, sadece anlaşılmak bakımından değil, okunmak ve telâffuz edilebilmek bakımından da en fazla kolaylık sağlayan bir dili seçmiştir. Çünkü, “Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez…” (Bakara: 186)

Kur’ân’ın diğer kitaplardan ayrıldığı özellikler, sadece edebî üstünlüğü ve îcaz yönü değildir. Ayrıca, o hiç bir kitapta görülmeyen üslûp ve tertip özelliğine de sahiptir.

Bilindiği gibi, Tevrat konulara göre bir takım baplara ve fasıllara ayrılmıştır. İncirlerde ise vak’aların tarihî bir sırayla anlatıldığı görülür. İlmî kitaplar da konulara ayrılır ve konularla ilgili bütün bilgiler bir araya getirilerek, önce konular, daha sonra da kitap, belli bir tasnife uyularak bütünlüğe kavuşturulmaya çalışılır. Tarih kitaplarında da belli bir iki usul takip edilir.

Kur’ân’da konular ve meseleler müstakil hale getirilmeye çalışılmamış, tamamen aksine, konular mümkün mertebe geniş bir çerçeve içinde ele alınarak, dağıtılmaya çalışılmış, oldukça birbirinden uzak gibi görünen konulara aynı cümle içinde yer verilmiş, birbirinden uzak konular arasında bazı irtibatların ve benzer tarafların bulunduğu gösterilmek istenmiştir. Böylece aynı meseleye birçok yerlerde temas edilmiş, fakat her defasında meselenin bir başka yönü ele alınmıştır. Eğer benzetmek yanlış olmazsa, Kur’ân’da konular, merasim yürüyüşündeki gibi bir intizama göre değil de, harp halindeki bir askerî birliğin ilerleyişindeki gibi tertibe tabi tutulmuştur.