TR EN

Dil Seçin

Ara

Böbrek Taşlarından Nasıl Korunabiliriz?

Böbrek Taşlarından Nasıl Korunabiliriz?

İdrar yolları taş hastalıkları M.Ö. 7000 yıllarına kadar uzanmaktadır. Eski Mısır’a ait mumyalarda böbrek taşı hastalarına rastlanmıştır. Hipokrat döneminde de taş vakalarına rastlanmış, hatta Hipokrat yemininde, mesane taşlarının tedavisinde; bu işin, konunun uzmanlarınca yapılması gerektiğine dair uyarıda bulunulmaktadır. Osmanlı padişahlarından Sultan III. Murat’ın idrar yolu taş hastalığından vefat ettiği bilinmektedir. Uzun süre zindanlarda kalan kişilerin hareketsizlikten dolayı böbreklerinde taş oluştuğu da bilinen bir gerçektir.

Böbrek taşı, idrarda bulunan üre, okzalat, kalsiyum, fosfat vb. kimyasal tuzların idrarda yüksek konsantrasyonda bulunması ve bu maddelerin idrarda çökmesi sonucu, birleşerek küçük kristaller oluşturması anlamına gelir. Gelişmiş ve sanayileşmiş toplumlarda daha sık rastlanmaktadır. Savaş ve ekonomik sıkıntıların var olduğu dönemlerde böbrek taşına rastlamak oldukça zordur. Bunun nedenleri arasında beslenme önemli bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Erkeklerde, kadınlara oranla daha sık görülmektedir. Eğer hayatınızın bir döneminde bir kez taş düşürdüyseniz, 5 yıl sonra tekrar taş oluşumu riskiniz oldukça yüksektir. Görülme sıklığı ülkeden ülkeye değişir. İsrail gibi Ortadoğu ülkelerinde %25 oranında rastlanmaktadır. Dalmaçya köpekleri, insan ırkından başka, böbrek taşı oluşumu riski taşıyan tek memelidir. Taş oluşumunun nedeninin bulunması için taşın incelenmesi ve buna göre tedbirler alınması gerekir. Ülkemizde en sık rastladığımız taş tipi %80-85 arasında değişen oranlarda kalsiyum-okzalat taşıdır.

Taş oluşumunda genetik yatkınlık oldukça önemlidir. Beslenme, taş oluşumunda temel sebep olarak ele alınmamalıdır. Ancak iyi uygulanan bir diyet, genetik yatkınlığa bağlı kalsiyum taşlarının oluşumunu zorlaştırır.

Yapılan araştırmalar, et ve buna benzer ürünlerde bulunan proteinin yüksek oranlarda tüketilmesi sonucunda, böbrek ve idrar yolları taşlarının sayısında artış olduğunu göstermiştir. Ancak günlük alınması gereken sıvı miktarının yeterli olmaması durumunda, siz diyetinize ne kadar dikkat ederseniz edin, taş oluşumu kaçınılmazdır. Normal bir insanın günde en az 1,5-2 litre su içmesi gerektiği düşünülürse, taş hastaları için suyun ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılır.

Böbrek taşında belirtiler yıllarca kendini gizleyebilir, ağrı ve sızı olmadan uzun yıllar anlaşılamayabilir. Kumlu ya da bulanık idrarın gelmesi böbreklerinizde taş olabileceği ihtimalini hızlandırır.

Bilinen en güçlü ve dayanılmaz ağrı böbrek taşı düşürülürken çekilen ağrıdır. Eğer biz bu ağrıyı hissetmezsek böbreklerimizde taş olduğunu anlamayabilir, ve ileride daha ciddi sorunlarla karşılaşabiliriz.

Demek ki ağrı bir nimettir. Bu duygunun kişiyi, bedenindeki tahribattan haberdar etmek ve bu tahribata karşı çareler aramaya mecbur kılmak için yaratılmış olması son derece büyük bir lütuf olsa gerektir. Hasar devam ettikçe ağrı şiddetlenir. Bunu taş düşürenler oldukça iyi tecrübe etmişlerdir.

Vücudumuzun bazı kısımlarında ağrıyı algılayan reseptörlerin bulunmayışı tesadüfi değil, Yaratıcımızın her şeyi kuşatan ilmine ve hikmetine tâbidir. Mesela, akciğerlerimizin üzerini saran zar (visseral plevra) ağrıya hassas değilken, böbreklerimizin etrafını saran zar ağrıya duyarlıdır. Taş böbreği tıkadığı zaman böbrek kapsülü gerilir ve bulantı, kusma ile birlikte şiddetli bir ağrı başlar. Eğer böbreğin aksine akciğerlerimizde ağrı reseptörleri (algılayıcı) bulunsaydı, her nefes alıp verdiğimizde ağrı hissedecek ve hayat yaşanmaz olacaktı.

Böbreklerimiz geceleri daha az çalışır. Yapılan araştırmalar, taş ve kristal oluşumunun geceleri daha fazla olduğunu ortaya koymuştur. Bu bakımdan akşam yemeklerinden sonra sıvı alımını artırarak taş oluşumunu engelleyebiliriz.

Çikolata, kakao, ıspanak gibi yiyeceklerde okzalat fazla olduğu için taş oluşumunu tetikleyebilir. Yine aynı şekilde, peynir ve süt ürünlerinde bulunan kalsiyumun gereğinden fazla alınması durumunda taş oluşumu hızlanacaktır.

Böbrek taşlarının çoğu fark edilmeden düşmektedir. Taşların büyüklüğüne göre taş kırma tedavisi (vücuda dışarıdan şok dalgaları verilmesi) veya cerrahi tedavi uygulanmaktadır. Bu tedaviler esnasında bol miktarda sıvı tüketilmelidir ve taşın analizi yapılarak tekrarlamaması için gerekli önlemler alınmalıdır.
 

Kaynaklar:

1. Üroloji Sırları

2. General Urology

3. The Journal of Urology