TR EN

Dil Seçin

Ara

Meditasyon Virüsü

Önce bir haber ve bir kitapla ilgili kısa bir alıntı yapalım. Haber şöyle: “Aşk Elçisi Mahasringha Türkiye’de.”

Şu şu tarihler arasında Ankara, Konya, Bursa, Marmaris ve Bodrum’da düzenlenen etkinlik ve toplantıların duyurusu bu şekilde yansıdı medyaya. Satır aralarında “gerçek özgürlük ve barış”, “yüksek amaç” vurgusu yapılarak “Dans ve müzikle sahte benlikleri söküp atıyoruz.” deniyordu.

Gerçek benlikle buluşmayı sağlayacak Mahasringha’nın Hint kültürü ve astroloji ile ilgilendiği, vejeteryan olduğu, açlık sorunu olan ülkelerdeki çocuklar için kendi elleriyle yemek pişirip dağıttığı, daima cömertliği ve verici kişiliği ile ön plana çıktığı bilgisi veriliyordu.

Ülkemize daha bunun gibi pek çok guru ve bilge geliyor. Büyük otellerde veya toplantı merkezlerinde düzenlenen etkinliklere katılmak bazılarınca ayrıcalık bile kabul ediliyor.

Şimdi de “Sufi’nin Hayat Rehberi-99 Derste Sufilik” adlı kitabın giriş kısmından birkaç cümle:

“Hayatınızda doğru yolu bulmaya ihtiyaç duyabileceğiniz bir durumla karşı karşıya kaldığınız zaman, kendinizi sakinleştirmek için elinizi kalbinizin üzerine koyun, bir veya iki kez derin nefes alın, ve sonra fala bakar gibi, kitabın rast gele bir sayfasını açın. Yeni kullanıcılar için yolları deneyimlemenin en iyi yolu bu.”

“Yolları bir fal olarak kullanmanın bir başka yöntemi: İçindekiler listesini fotokopiyle büyütün. Yollar listesini kesip çıkartın. Parçaları bir kaseye koyun. Derin nefes alıp bir tanesini çekin.”

“Kalbinizle nefes almaya devam ederek aradığınızı bulun. Aceleci davranmayın. Çünkü benliğinizin bu çok yönlülüğü ile tanışmak hazımsızlığa yol açabilir.”

Bu kitabın yazarı Nell Douglas Klotz, bir akademisyen ve Uluslararası Sufizm Birliği başkanı. Batı’ya tasavvufu tanıtan ve sevdiren kişilerden biri olarak biliniyor. Otuz yıllık deneyim ve günlük uygulamalarını paylaştığı bu kitabın her bölümünde Allah’ın güzel isimlerinden bir tanesini anlatmış. İsimlerin zahir ve batın manaları, etimolojik kökenleri hakkında bilgi verdikten sonra bir meditasyon tekniği sunuyor.

Şimdi de gelelim niçin bu kitap ve bir önceki haberden bahsettiğimize.

Aslında bu ikisi arasında ortak bir payda var. O ortak payda da anlamlı ve amaçlı bir hayat sürmekten uzak düşmüş modern dünya insanına yeni bir alternatif sunma iddiaları. Birinde dans ve müzikle yoğrulmuş kültürel bir etkinliğe diğerinde ise okumaya davet var.

İnsanlık uzun soluklu dünya yürüyüşünde hep aynı hedefe varmak istedi. Kendiyle barışık yaşanan özgür ve mutlu bir hayat. Benim yolum özgürlük ve mutluluğa çıkar diyerek insanları peşine takanlar hep oldu ve olmaya devam ediyor. Yaşanan hayal kırıklıkları, gerçekleşmeyen vaatler bir yol daha olmalı dedirtiyor insanlara ve yürüyüş sürüp gidiyor.

Son küresel krize ve bunun sosyal yansımalarına rağmen Fukuyama gibiler halen Batı medeniyetini insanlığın erişebileceği son nokta olarak savunadursunlar, gelinen nokta “tarih henüz bitmedi” diyor. Yaldızlı vitrin görüntüleri ardında devşirilen savaşlar, sosyal ve ekonomik krizler, bozulan ekolojik denge, depresyon ve benzeri ruhsal hastalıklarda görülen artış, dağılan aile, alkol ve madde bağımlılığı, şiddet ve huzursuzluk hep bir ağızdan arayışın devam ettiğini haykırıyor.

Bu tablo karşısında kayıtsız kalamayanlar tavsiyelerde bulundular, reçeteler sundular elbet. Ancak sadece madde penceresinden baktıkları için arzu edilen netice alınamadı. Mesela ‘mutsuzluk hormonlarla ilgili bir şeydir’ deyip mutluluk hormonu salgılatacağı düşüncesiyle çikolata yiyin, antidepresan haplar alın, terapiye gidin, alışverişe çıkın, saç şeklinizi değiştirin, ev eşyalarınızı yenileyin dediler.

Bunların bir noktadan sonra işe yaramadığı anlaşılınca diğer yanımız gündeme geldi. İhmal edilen ruhun ihtiyaçlarının karşılanması için Uzakdoğu öğretileri, meditasyon ve Sufizm gibi akımlardan medet umuldu. Özellikle akıl mantık yoluyla ulaşılamayan evrensel gerçeklere derin bir sezgi ve farklı bir algılama yoluyla ulaşmayı sağlayan en etkili yol ve ruhsal gelişimde son derece etkin bir araç olma iddiasındaki meditasyon çağın arayış halinde olan insanları için cazibe merkezi haline geldi.

Ancak bir yandan ruhu tatmin edecek, hayatı anlamlı ve değerli kılacak bütüncül değerler sisteminin yokluğu, diğer yandan post modern zamanların karakteristiği olan belirsizlik derken ciddi bir kafa karışıklığı meydana geldiğini görüyoruz.

Evet, bugün Batı’da Sufizm’e yöneliş var ve en çok okunan şairlerin başında Mevlana geliyor. Ancak Mevlana ve şiirlerinden ne anlıyorlar ve Sufizm derken neyi kastediyorlar acaba? “Sufizm ne bir din, ne de bir felsefedir” diyenler de var, Sufizm’in kendisinin “tüm dinlerin özü ve aynı zamanda İslâm’ın ruhu” olduğunu söyleyenler de!

Diğer yandan, Sufizm’in İslam’la ilişkisinin Batı’da tehlike gibi algılandığı ve günümüz Batı dünyasında Sufizmin daha popüler olmamasının nedenlerinden birinin bu olabileceği, dile getirilen bir başka husus.

Nitekim, söz konusu kitapta “Tarihsel olarak, Sufiler tek bir Kur’an yorumuna veya Kur’an’a bağlı hukuk ilmine bağlanmamışlardır. Bu da köktendincileri çok tedirgin etmiştir” denmekte. İslâm inancı, tevhidi esas alırken bu gibi ayırımcı/ayrıştırıcı ifadelerle acaba ne kast edilmektedir?

İnançlarınız ne olursa olsun var olma duygusunu hissetmenizi sağlayan bir tür derin sessiz gözlem süreci” olarak tanımlanan meditasyonun Esmaü’l Hüsna ile birlikte anılması da bir diğer kafa karışıklığına delalet ediyor.

“Rabbini, içinden yalvararak, korkarak, yüksek olmayan (hafif) bir sesle sabah ve akşam zikret/an, gafillerden olma” (Araf, 205) ayeti referans gösterilip meditasyonun İslam’da yeri olduğu ifade ediliyor ilgili bir sitede.

Oysa tekrar tekrar bedenlenen ruhun acılarının ve pişmanlıklarının yol açtığı yorgunlukları dindirmek için yapıldığı söylenen meditasyonun Hak din İslam ile nasıl bir ilgisi kurulabilir?

Örneğin, şu uygulamaya bir bakalım: “Sandalye veya yerde dik oturuşu muhafaza ederek, düzenli soluk alıp verin ve aşamalı olarak vücudunuzu gevşettikten sonra içinize yoğunlaşmaya çalışın. Yüksek benliğinizle buluşmanız için size yardımcı olmak üzere çevrenizde halkalanmış birçok yüksek ruhun varlığını hissedin.

İşte yüksek benliğiniz uzaktan ışık halinde geliyor. Onu davet edin ve birleşip bir olun. Bu arada alacağınız derin soluk bedeninizden daha yüksek bir enerji akışının ifadesi olacaktır. Dik oturuşunuz ve yüz ifadeniz güven ve bilgeliğin sembolü olduğu için önemli.

Rehberlik istediğiniz bir durumda yüksek benliğiniz olarak siz kendinize yol göstereceksiniz.

Mesela ruhsal büyümeniz, yüce amacınız hakkında bir diyeceğiniz var mı? Kendinize öğüt verin. Yanıtlarınız yüksek sesle veya yazılı olabilir. Sonunda sizinle birlikte olduğu için yüksek benliğinize teşekkür edin.”

Şu kadarcık karede bile görülüyor ki, meditasyon İslami inanç ve pratiklerden doğmuş bir fikriyat olmadığı gibi, ona bütünüyle terstir.

Esma’ü-l Hüsna’nın Kur’an ve Peygamber referanslı değil de “Kutsal Olan’ın kalp üzerindeki meditasyonu” şeklinde tanımlanması da bunun bir göstergesi.

Anlaşılan o ki, Allah Rasulü’nün (sav) “Elbet Allah’ın 99 ismi vardır; bunları ihsâ eden (ezberleyen) herkes, kendisini cennete girdi (bilsin)” müjdesini doğru anlamak için vahyin rehberliğine ve Allah Rasulü’nün (sav) örnekliğine her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.

Hayat yolcularına adres gösterenler, yol yordam öğretenler çok. Ancak asıl rehber olan vahiy ve onu insanlığa ulaştıran elçilere kulak verilmedikçe yolda daha çok oyalanıp duracağımız aşikar. Buradaki farkı fark etmek gerek. Mesela Hintli Sufi Guruji “İnsanı kendi haline bırakın. Tanrı’yı kendi bulacaktır. “diyor. Halilullah Hz. İbrahim (as) ise Beytullah’ın temellerini Hz İsmail (as) ile beraber yükseltirken “Ey Rabbimiz! Bize ibadet yer ve usullerini göster.” (Bakara 128) duasıyla karşımıza çıkıyor.

Çünkü hakikate erişmek ve kulluğu Yaratan’ın rızasına uygun bir şekilde yapabilmenin yolunun ancak O’nun rehberliğinde gerçekleşebileceğini biliyor. Bu konudaki acziyetinin ve Rabbine muhtaçlığının ifadesi oluyor duası.

Çeşitli öğretilerin, inanç sistemlerinin şahsi düşünce ve yaklaşımlarla harmanlandığı kitapların “bir arınma kılavuzu” olarak takdim edildiği günümüzde Hz. İbrahim’e kulak verenler çağlar ötesinden bir şefkat ve merhamet niyazıyla karşılaşıyorlar. “Onlara içlerinden, senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara Kitab’ı ve hikmeti öğretecek ve onları arındıracak bir peygamber gönder.”

Ve “Ben atam İbrahim’in kabul olmuş duasıyım” diyen Alemlere rahmet efendimiz eliyle insanlığa ulaştırılıyor iki dünya saadetinin anahtarı olan Kur’an-ı Kerim.

Alemlerin Rabbi Allah(cc), kat kat ikram ederek yol gösteriyor insanlığa. “Allah’ı, siz bilmiyorken size bildirdiği gibi anın.”(7-180) “Artık O’nu, size gösterdiği gibi anın” ( 2-198) Çünkü terbiye sürecinde başıboşluk, keyfilik yok. Ölçü var, metot var.

Rabbim kafa karışıklığından arınmayı, hayatın içinden verilen bu mesajı anlamak için de gören gözler, işiten kulaklar ve hisseden bir kalbe sahip olmayı nasip etsin.

 

FAYDALANILAN ESERLER VE İLGİLİ SİTELER:

1. “Sufinin Hayat Rehberi”, Neil Douglas Klotz; Doğan Kitap

2. Alemlerin Rabbi Allah (cc)” Mustafa İslamoğlu. Denge Yayınları

3. www.sufi-bookoflife.com