TR EN

Dil Seçin

Ara

Korona Virüsü Bize Ne Anlatıyor?

Korona Virüsü Bize Ne Anlatıyor?

Bugün gündemde olan yeni bir Koronavirüstür (Covid-19). 31 Aralık 2019’da sebebi tespit edilemeyen bir zatürre vakasının DSÖ’ne bildirilmesi ile salgın dünya gündemine geldi. Koronavirüsler, hayvanlarda yaygın olarak görülen bir virüs türüdür. Kuş gribi, Domuz gribi gibi son yıllarda ortaya çıkan hastalıkları toplumun büyük kısmı biliyor, daha az bir kısmı da SARS (2003’de) ve MERS (2009’da) gibi koronavirüs hastalıklarını duymuştur.

Koronavirüsler, hayvanlarda yaygın olarak görülen bir virüs türüdür. Kuş gribi, Domuz gribi gibi son yıllarda ortaya çıkan hastalıkları toplumun büyük kısmı biliyor, daha az bir kısmı da SARS (2003’de) ve MERS (2009’da) gibi koronavirüs hastalıklarını duymuştur.

SARS yabani bir kedi türü olan misk kedilerinden, MERS ise tek hörgüçlü develerden dünyaya yayılmıştı. SARS salgınında her 100 hastanın 11’i, MERS salgınında ise her 100 hastanın 35’i ölümle sonuçlanmıştı.

Bugün ise gündemde olan yeni bir Koronavirüstür (Covid-19). 31 Aralık 2019’da sebebi tespit edilemeyen bir zatürre vakasının DSÖ’ne bildirilmesi ile salgın dünya gündemine geldi. Bu virüsün bütün dünyayı kendisiyle nasıl meşgul ettiğini ve panik havasını hepimiz görüyoruz. Yeni koronavirüs salgınında da kaynak yabani hayvanlar; ama henüz kesin bir kaynak saptanamamış durumda. Virüsün genetik dizilimi yılanlarda değil yarasalarda bulunan koronavirüse %96 oranında benzediği ve SARS’a sebep olan türe de %80 oranında benzerlik içinde olduğu ortaya çıkarıldı.

Geçmişe baktığımızda tarih boyunca insanlar zaman zaman gözle görülmeyen mikroorganizmaların saldırısına uğramış ve bu salgın hastalıklar yüzünden ölmüşlerdir. Mesela Veba salgını 541-542 yılları arasında Bizans İmparatorluğu, ama özellikle başkenti Konstantinopolis’i, Sasani İmparatorluğunu, Akdeniz etrafında bulunan liman şehirlerini etkilemiştir. İlk salgında yaklaşık 25 milyon kişi ölmüştü. Yıllar sonra tekrar 1347-1351 yılları arasında Avrupa’da meydana gelmişti, etkisi o kadar büyüktü ki birkaç yılda 100 milyona yakın kişinin hayatını kaybetmesine sebep olmuştu. En çok Paris, Londra, Floransa gibi şehirlerde etkili olmuştu.

Kolera salgınları da önemli sayıda ölümleri netice vermiş başka bir salgın hastalıktır. İlk kolera salgını 1817-1823 yılları arasında yaşandı. 110 bin kişinin öldüğü düşünülüyor. Sonrasında yaşanan kolera salgını ise 1829-1849 yılları arası görüldü. Bu salgında ölenlerin sayısı 200 bin olarak tahmin ediliyor. 1863-1879 yılları arasında yaşanan kolera salgınında ölenlerin sayısının 700 bin olduğu varsayılıyor. 1881-1896 yılları arasında gerçekleşen kolera salgınında ise ölüm sayısı yaklaşık 1 milyon olarak düşünülüyor.

Her asırda başka başka mikroplar gündeme gelmiş, yine salgın hastalıklar yine ölümler olmuştur. Onlara karşı aşılar, antibiyotikler bulunmuş ama onlar da her zaman kesin çare olmamıştır. Mikroplar antibiyotiklere karşı dirençli hale gelerek, virüsler de çok çabuk mutasyona uğratılarak insanları yine aciz bırakmaya devam ediyorlar.

Bu yeni koronavirüs insanlara bulaştıktan sonra en sık akciğerlere yerleşiyor ve burada çoğalıyor. Virüs yeni olduğu için bağışıklık sistemimiz de virüsü tanımıyor ve karşı koymak için de yetersiz kalıyor. Bu durumda zatürre gelişiyor ve akciğerlerin kapasitesi sınırlandığı için hastalar solunum sıkıntısı çekmeye başlıyor. Enfeksiyonun giderek yayılması ile genellikle solunum yetmezliği ile hastalar kaybediliyor.

Şubat 2020 ortalarında virüsün bulaştığı kişi sayısı 67 bin kişiyi geçti. Virüs Çin dışında 24 ülkeye yayıldı. Çin’de 56 milyon nüfus karantina altında. Özellikle salgının başladığı Wuhan şehrinden çıkışlara izin verilmiyor. Bütün ülkeler önlemler alıyor, Türkiye de bir uçak göndererek oradaki vatandaşlarını geri getirip karantinaya aldı. Getirilenler taburcu edildi. Zaten yapılabilecek fazlaca bir şey de yok, ancak karantina ve hijyenik önlemler alınabiliyor.

İnsanoğlu yeryüzünün akıllı, şuurlu bir varlığı olmasına karşın küçücük mikroplara her zaman mağlup olmuştur. Tarih buna şahittir. Bilim ve teknolojide onca ilerlemeye rağmen akılsız, şuursuz o varlıklar daima bir adım önde giderek insanoğluna adeta ne kadar aciz olduğunu, aslında çok şeylere ihtiyacı olduğunu ama onlara elinin yetişmediğini gösteriyor… Bu manzara ile küçücük bir mikrop onun gurur ve kibrini kırmıyor mu?