TR EN

Dil Seçin

Ara

Karadelik Gerçeği

Karadelikler gök cisimlerini yutarak gitgide devleşiyor ve güçleniyor. Daha büyük bir iştahla yutmaya başlıyor. Merak edilen ise bu yutuşun ve büyümenin nereye kadar varacağıdır. Nihayette bütün kainat bir Karadelik olabilir mi? Karadeliklerin bir “kıyamet makinesi” gibi çalışması karşısında, uzmanlar “Kıyamete bir adımlık mesafe mi kaldı?” sorusunu ister istemez gündeme getirmektedir.

 

Bir Acem hikâyesi vardır. Kelebekler ateşin alevin mahiyetini, ne olduğunu anlamak için bir araya gelirler. Ortaya pek çok model atılır ama hiç birisi pek ikna edici değildir. Cesur bir kelebek ‘gidip ateşe bakıp gerçeği öğreneceğini’ söyler. En yakın kaleye gider ve mum alevini izler ve arkadaşlarının yanına döner. Gördüklerini anlatır ama kelebeklerin büyüğü, açıklamayı tatmin edici bulmaz ve şöyle der: “Daha önceki bilgilerimizin üstüne bir şey koyamadık.” Bu defa ikinci bir cesur kelebek çıkar alevi anlamak için yola aleve doğru yol alır. Kanatlarından birisini mum alevine değdirir ve bin bir güçlükle geri döner, yaşadıklarını anlatır. Bilgin kelebek yine tatmin olmamıştır, üçüncü bir kelebeğe ihtiyaç vardır. Bu kelebek kendisini aleve atar, yanar. Uzaktan bu durumu izleyen bilgin kelebek hükmü verir: “Dostumuz alevin sırrını öğrendi ama bu sırrı sadece o bilebilir!”

Karadelikler karşısında durumumuz bu hikâyeye benziyor. Çünkü karadeliklerin sırrını asla geri dönemeyecek cesur bir astronotun da öğrenmesi mümkün değil, çünkü yakınımızda karadelik yok! Karedeliklere gitme imkânımız da bulunmuyor.

Şimdiye kadar karadeliklerle ilgili onbinlerce bilimsel makale yayınlandı. Ama hemen belirtmekte fayda var: Karadeliklerle ilgili gözlemsel ve teorik bilgilerimiz henüz tatmin edici seviyeye gelmemiştir. Karadelikleri değerlendirirken, konuyu evrenin büyük patlama zamanındaki durumunu da nazara alıyoruz. Ayrıca kuantum fiziği ile çekim teorileri ışığında konuyu inceliyoruz.

Güneşten çok daha büyük yıldızlar nükleer yakıtları olan hidrojenleri bitirince klasik genel izafiyet teorisine göre, kütleleri ile orantılı olarak, uzayın o bölgesini bir hapishaneye çevirirler. Bu küresel hapishane fiziksel bir materyalden değildir. Görünmez, tek taraflı olay ufku denen geçirgen bir duvarı vardır.

 

KARADELİK NEDİR?

Karadelikler sonsuza yaklaşan çekim güçleri ve mevcut fizik yasalarına ters gelen özellikleri ile herkesi şaşırtıyor. Öylesine küçük noktalar nasıl olup da böylesine akıl almaz çekim gücüne ulaşabiliyor? Karadelikler teorik bir fanteziden ibaret zannedilmişti önceleri. Gelişen gözlem araçları, karadeliklerin varlığını doğrulamaya başlayınca, karadelikler gökbilim ve kozmolojinin en gözde konuları arasına girdi ve günlük konuşulanlar sırasına yükseldi. Gün geçmiyor ki “madde yoğunluğunun” ve “uzay eğriliğinin” zirveleştiği hatta “sonsuza” ulaştığı bu “görünmez kuyularla” ilgili yeni özellikler keşfedilmesin, yeni bir haber duyulmasın.

Güneş gibi yıldızları ışıl ışıl hale getiren enerjinin kaynağının ne olduğunu bir kere daha hatırlayalım. Yıldız merkezlerinde vuku bulan dönüşümde dört hidrojen çekirdeği bir araya gelerek bir helyum çekirdeği oluşturmaktadır. Elbette nükleer yakıt olan hidrojen yana yana bir gün bitecektir. Hidrojen stoku bitince artık yıldız ışıma yapamaz hale gelir. Yıldızlar sıcaklık basıncı ile çekimin dengede tuttuğu sistemler olduğuna göre basıncın kaynağı sıcaklık azalınca denge çekim lehine değişir. Yıldız kendi üzerine çökerken, bu esnada büyük bir patlama gözlenir. Bu bir süpernova patlamasıdır. İşte karadelikler böyle bir patlamanın yavrusudur.

Astronomi tarihinin en şiddetli bir süpernova patlaması, yerküreden evrenin yarısı kadar uzakta bir konumda, 23 Ocak 1999 yılında vuku buldu. Patlama o kadar şiddetliydi ki, eğer birkaç bin ışık yılı uzakta bir konumda meydana gelseydi yerküre üzerinde hiçbir canlı kalmayacaktı. Çünkü süpernova olayında yıldız parçaları galaksi çapında uzay boşluğuna püskürtüldüğünden, iki bin ışık yılı ötedeki bir süpernova patlaması bile olsa bizi etkileyebilir.

Aslında Güneş ve diğer yıldızlar ömürleri boyunca kendi ağırlığı altında sürekli ezilen dev madde (gaz) toplarıdır. Yakıtını bitirip de hayat merdiveninin son basamağına adım attığında yıldızın geride kalan “enkazı” tamamen gözden kaybolur. Yıldız yok oluyor ama “yeri” kozmik bir süpürge halinde ışık dâhil etrafında ne bulursa içine çekip yutmaya başlıyor.

Yıldızın merkezinde hidrojenle başlayan elementlerin yaratılış serüveni demire kadar devam etmektedir. Büyük kütleli yıldızlarda demirde nihayete eren çekirdek tepkimeleri durunca acaba nelerle karşılaşırdık? Dengelenemeyen muazzam “kütle çekimi” nedeniyle yıldız içine kapanarak (çökerek) bir karadelik haline gelir. İşte kısaca karadeliklerin teşekkül serüveni böyle.

Karadeliklerde kütle, bir başka deyişle enerji, çok küçük bir hacim içerisine yoğunlaşmakta, sıkıştırılmaktadır. Bir elma büyüklüğündeki bir kütleyi yukarı fırlatırsanız, bir miktar yükselse de geri dönecektir. Aynı kütle, bir silahta mermi olarak çok daha yükseğe çıkabilir. Füzeyle bile gönderseniz belli bir süre yükseldikten sonra geri dönecektir.

Gece karanlığında bir projektörü yukarı doğru tuttuğunuzda ışık demeti yerçekimine inat yükselir. Koskocaman ayı, dev uçakları, füzeleri kendisine doğru çeken dünya, küçücük bir el lambasından çıkan ışığa niçin hâkim olamamaktadır? Dünyayı elma büyüklüğünde bir hacme sıkıştırabilseydik, artık ışığın da kurtulamayacağı şiddette bir çekim meydana gelir ve yakınından geçen ışık demetlerini içinde çekerdi. Çünkü artık dünya bir karadelik halini almış olurdu. Karadelikler, ışık da dahil bütün enerji şekillerini içine çeken ve karartan kozmik hortum süpürgelerine benzer. Sadece karadelikler değil yıldızlar da kütleleri ile orantılı olarak örneğin yakınından geçen ışığı çeker, büker. Yolunun uzamasına neden olur. Ne varki karadelik adeta sonsuz bir kütle anlamına geldiğinden, ışık tamamen karadeliğin içine gömülür.

Genel İzafiyet Teorisi’ne göre, kütlesi olan her cisim uzay-zamanın eğilmesine yol açıyor. Güneş uzay-zamanda sığ bir çukur oluşturmaktadır. Beyaz Cüce, Güneş’e oranla çok daha yoğun olduğundan uzay-zamanda nisbeten daha derin bir çukur oluşturur. Nötron yıldızına gelince uzay-zamanda derin ve kenarları dik bir çukur oluşmasına yol açar. İçine düşen cisimlerin hızı ışık hızının yarısına ulaşır. Bir karadeliğin uzay-zamanda oluşturduğu çukur öylesine derindir ki, dipsiz bir kuyuyu andırır.

Kütle çekiminin maddeye karşı kesin zaferinin bir simgesi olan karadelikler, temelde merkezdeki tekilliği çevreleyen olay ufkundan ibarettir. Olay ufkunun içinde ne olduğu sorusunu cevaplamak için matematikçiler ve fizikçiler harıl harıl çalışsalar da tatmin edici açıklamalara henüz ulaşamadılar.

 

GÖRÜNMEZ YILDIZ KABİRLERİ

Uzaktaki gök cisimlerinden bize ulaşan ışınlar, mesaj yüklü birer mektuptur aslında. Bu karmaşık, ama son derece manidar dili anlamak için birbirinden ilginç, ince teknoloji ürünü spektroskopik metotlar geliştirilmiştir. Karadelikler şiddetli çekimleri ile ışınları bile yuttuğuna göre ışığın kendisi yok olunca artık oradan haber almamız nasıl mümkün olacak?

Bir karadeliği aramanın yöntemi; merkez etrafında dönülen nesne görünmediği halde yörüngede dönen cisimleri araştırmaktır. Karadelik etkisine giren bir gök cismi, “rahatsızlığını”, “itilip-kakılma” şeklinde gösterir. Bu gök cismini izleyen astronot, yıldızın bu “rahatsızlığından” o yörede bir karadeliğin bulunduğunu hemen fark edebilir. Engin feza boşluğunun bir köşesinde karadeliğin pençesine yakalanan ve “ölüm sancısı” çeken yıldız ne yazık ki bir müddet sonra gözden kaybolacak, karadeliğin siyah kabrine defnedilecektir.

Yıldızların uzaydaki Karadelik denen “görünmez kabirlerine” düşerek “vakitsiz ölümleri” artık resmen gözlenmektedir. Mesela, Kuğu-X-1 yıldızının “Karadelik ortağı” tarafından nasıl yutulduğu X ışını fotoğrafları da alınarak belgelendi. Yakalanan yıldızlar adeta bir elmanın kabuğunun koparılmadan soyulması gibi spiraller çizerek yutulmaktadır. M-87 galaksisinin çekirdeğindeki daha büyük bir karadeliğin varlığı biliniyor ve çevresindeki yıldızları bir bir yutup etrafı “süpürüp durmaktadır.” Fezada sıkça rastlanan Karadelik olaylarından birisi de iki yıldız çiftinden (yıldızlar genelde çift çift yaratılmıştır) daha büyük olanın “erken ölüme” gitmesi; yani Karadelik haline gelmesidir. Sonra da eşinden parçalar kopararak onu kelimenin tam anlamıyla “yemeye” başlar. Yutulmakta olan yıldız parçası gaz, karadeliğin “olay ufku” çevresinde bir “kütle aktarım diski” oluşturur. Ufkun içine dalıp “tekillikte” yok olmadan önce de çok yüksek sıcaklıklara kadar ısınır ve bu esnada etrafa X ışınları yayar. Karadeliklerin varlıklarını gösteren en önemli delil, çevreleri üzerindeki şiddetli etkileri yanında yayılan X ışınlarıdır.

Karadelikler gök cisimlerini yutarak gitgide devleşiyor ve güçleniyor. Daha büyük bir iştahla yutmaya başlıyor. Merak edilen ise bu yutuşun ve büyümenin nereye kadar varacağıdır. Nihayette bütün kainat bir Karadelik olabilir mi? Karadeliklerin bir “kıyamet makinesi” gibi çalışması karşısında, uzmanlar “Kıyamete bir adımlık mesafe mi kaldı?” sorusunu ister istemez gündeme getirmektedir.

 

GEOMETRİK ÇEKİM DENGESİNİN BOZULMASI

Genel Relativite’nin de ispatladığı üzere, göklerin uzay-zaman düzlüğü Kur’an’a ait ifadeyle, ‘dürülebilir’ ve bir kağıt gibi buruşturulabilir, yıldızlar yerinden düşer. Çünkü gök cisimleri cazibe ipleri ile hassas bir şekilde birbirine bağlanmıştır. Karadeliklerin müthiş çekimi bu dengeleri alt üst edebilecek kuvvettedir. Ağ, üzerine konan ağır cisimlerce eğip bükülüyorsa, adına sema dediğimiz uzay-zaman ağı da içine “oturmuş” sonsuz ağırlık anlamına gelen Karadeliklerce o bölgede eğilip bükülmekle kalmaz, adeta yırtılıp çatlamakta, daha uygun bir tabirle delinmektedir.

Delinmenin anlamı fizik kanunlarının geçerliliğinin kaybedilmesi, o yörede fizik ötesi âleme kapı açılmasıdır. Semanın yani uzay-zaman denen fizikî kainatın sağlam bir yapıda olduğu yanında, “çatlaksız” olduğu da (Mülk, 67/3) açıkça anlatılmaktadır. “Gözünü bir çevir göğe bak, bir çatlak görebilir misin?” buyrulmaktadır.

Ancak kıyametle ilgili ayetlerde, semada çatlamanın vuku bulacağı sürekli vurgulanır. “Gün gelir, yeryüzü başka bir yere, gökler de başka göklere çevrilir.” (İbrahim, 14/48) ayetinden de kıyamet esnasında bu “çatlaklarla” ahiret âlemlerine kapı açılacağı anlaşılabilir mi? Neden olmasın! Hele şu iki ayeti okuduğumuzda: “(Kıyamet) günün(ün) şiddetiyle gök bile çatlar.” (Müzemmil, 20/18). “Gök yarılır, o gün zaafa düşer.” (Hakka, 69/16)

Bilindiği gibi Karadelikler için en belirgin özellik ağ şeklinde ve sağlam bir surette tesis edilen uzayın “çatlayıp delinmesidir.” Galaksilerin merkezinde birer kıyamet makinesi gibi çalışan Karadeliklerin giderek büyüdüğü sonunda galaksinin Karadelik haline geleceği ve tüm Karadeliklerin de birleşip evrenin toptan Karadelik haline geleceği araştırılması, incelenmesi gereken ciddi bir konu olarak önümüzde durmaktadır.