TR EN

Dil Seçin

Ara

Güneş Soğuk, Sen Sıcaksın Yâ Resulallah!

“Göklere giden yolu bulmak isteyenler,

Allah Resulünün yerdeki ayak izlerini takip etsinler.”

— Selahattin Şimşek

 

Annem, yazın sıcaktan bunalan komşulara; “şükredin, boşuna şikâyet etmeyin; üç ay sonra nasıl olsa para verip ısınacağız, kıymetini bilin, bugünleri çok arayacağız” derdi. Sözü gerçekleşti. Güneş aynı güneş ama epeydir ısıtmıyor artık, sadece aydınlatıyor.

Birbirinden güzel hikmetli sözleri ve öyküleriyle, kalbimizi fetheden, bilgi ve görgü ufkumuzu zenginleştiren Sadi-i Şirazî der ki: “Güzeli dedem de sever, mühim olan eğri büğrü deveyi sevmek.”

Gönüller, güzeli hemencecik seviyor, sevgiyi yaratana hemen de meylediyor. Sevginin özünde ilahî bir sır var.

Rahman ve Rahim olan Rabbimiz, kıl kadar şaşırtmasın. Aşkın, o taşkın hallerinden muhafaza eylesin. Sevgimizi gerçeğe yönlendirsin, sevilmeyi hak edenleri hakkıyla sevmekte kullandırsın. Gönül hoşluğu, zihin açıklığı ve kalp uyanıklığı nasip eylesin. İçimizi viraneye, ruhumuzu harabeye döndürmesin. Ruhumuza dirlik ve düzenlik, kalbimize ebedî bir esenlik bahşeylesin. Âmin.

Dünyayı seviyoruz, Rabbimizi bize bildiren ve sevdiren güzel eserleriyle dolu olduğu için. Gayemizi, görevimizi burada bildik, burada öğrendik onun için. Önderimiz, Sevgili Peygamberimiz (sav) sayesinde... O’nu da çok seviyoruz, getirdiği prensipler, uyguladığı örneklerle eskimeyen bir eğitim rehberimiz ve öğretmenimiz olduğu için; bir devre, bir döneme değil, her asra, her insana kucak açtığı için... Nasıl sevilmez ki? Bir küçük iyiliğe sebep olana, bir yol gösterene teşekkür ediyoruz. Bir değil, bin değil, sayısız iyiliği, güzelliği bizim için Rabbimizden isteyen, el açıp dua eden, geceler boyu namazlarla, niyazlarla dileyen bu Sevgili Resul, nasıl sevilmez ki?

Çağları aşıp da Onun ders halkasına misafir olmak, Onun ümmetinden birisi, Onun öğrencisi olmak ne büyük bir şeref, ne büyük bir nimet... Ondan önce gelmiş yüzyirmidörtbin peygamber, yani insanlığı eğitmek ve öğretmek için gönderilen onca nebi, onca öğretmen arasından Onun dönemine, Onun sınıfına düşmek; dersini, sohbetini, sözlerini dinlemek ne büyük bir lütuf... Alnımız bir ömür secdeden kalkmasa, dilimiz bir ömür şükürden geri durmasa, yine de bu borcu ödeyemeyiz.

Rabbimiz, bilme nedir bilmeden, görme nedir görmeden, seçme, isteme, dileme nedir, hiçbir şeyi bilmeden bizleri Ona (sav) ümmet eylemiş. Ders halkasına katmış, öğrenci etmiş, mümin olmak nimetini bahşeylemiş, hamdenlillah. Ne büyük bir ikram, ne büyük bir şeref. Sonsuza kadar Rabbimize hamdolsun. Sonsuza kadar Sevgili Peygamberimize salâtü selâm olsun.

Gönlü kâinat kadar geniş olan o sevgili Resulün (sav) kucağına doğru kim koşmaz ki? Kelebekler nasıl ışığa doğru atılırsa, insanlık da Ona doğru bir akışta; O nura doğru heyecanlı bir atılışta. Neden? Çünkü O Zât (sav) canlı bir güneştir. Nuruyla, cezbesiyle her asrı, her insanı kendine doğru çekiyor. Çünkü O sıcak, sımsıcak çağırıyor, lisanı hâliyle ve kaliyle. Söyledikleri asırlardır insanların aradıkları şeyler. Davetine geç kalmayalım. Necip Fazıl şiirinin bir yerinde buna işaret ediyor sanki:

Yeryüzü boşaldı

habersiz miyiz

Güneşe göç var da

kalan biz miyiz?

Güneşin bile ısıtmadığı mevsim var ama, Onun (sav) yok. O her mevsim sıcak. Çünkü her dem bize yakın da ondan. Yakınlığı, duasıyla kabul buldu Yaradandan... Seven ve arayan gönüllere uzak kalmadı hiçbir zaman. O öyle bir güneşti, bulutların perdeleyemediği, gölgeleyemediği bir güneşti. Gökyüzündeki güneşle aramızdaki mesafe 8 milyon km ama Hz. Peygamberle (sav), o güneşler güneşiyle aramızda mesafe yok. Ne zaman, ne mesafe, ne çağlar, ne de yıllar aramıza giremedi. Bizi Ondan (sav) ayıramadı. Zaman eskidi ama, zaman Onu eskitemedi. O bizim için o kadar yenidir.

Ey canlı güneş! Isıt bizi, aydınlat içimizi. Muhtacız sana ve yakınlığına. Rabbimiz ne bildirmişse, anlat bize. O kutlu sahabelerinle beraber dinleyelim diz dize.

Sevgili Peygamberimiz, biricik güneşimiz. Sevginin, ilginin ve bilginin hakikati Sende (sav). Yaratılmış olan her şeyin gayesini ve görevini bilerek sevmek sadece Sende (sav). Canlı cansız tüm kâinat Seninle övünüyor: “Geldin de kurtardın bizi, başıboşluktan, tesadüf oyuncağı olmaktan. Yaratılış gayemizi en güzel şekilde sadece Sen bildirdin, Sen söyledin.” diyor. Sen güneşten daha yakınsın ve daha parlaksın yâ Resulallah. Onun ışığı bile Senin nurun yanında sönük ve soğuk kalıyor. Güneş bile soğuk, Sen sıcaksın yâ Resulallah. Çiçekleri de, yıldızları da sevdin. Rabbimizin ayetleri bildin, bize de ders verdin. Hele de “cennet çiçekleri” dediğin çocukları hiç kimsenin sevmediği kadar sonsuz bir şefkatle sevdin. Rabbimizin bu en büyük emanetlerini bize de sevmeyi öğrettin. Bir adım atışın, bir ince tefekkür ve ibret dolu bir bakışın, hepsi Sana Rabbinden armağan. Ne varsa Senden örnek aldığımız, onlar da Sana Allah’tan armağan.

Bu incelik, bu zarafet, bu güzellik hep Rabbimizden. Sende (sav) ne varsa ahlâk ve güzellik adına hepsi Allah’tan (c.c). Yüce Yaratanımızdan. Rabbimiz öyle güzel yaratmış seni.

Sen güneşten daha sıcaksın. Daha sıcaksın ama yakmıyorsun yâ Resulallah. Yüzlerce kitap, binlerce yazı şimdi seni anlatıyor. Diller, kalemler bir noktada birleşiyor. Sevgin gibi şefkatin de eşsiz.

Eğitimin temeli sevmekti. Ve sen kim bilir kaç defa “vallahi seviyorum” diye o mübarek kelimeleri söyledin, varlıklara ve de çocuklara karşı. Kim bilir kaç defa?

Rabbim sevince, sen de sevdin. Biz de Senin sayende sevdik ve sevindik. Kararan gecelere bir güneş oldun; doğdun diye sevindik.

Sen güneşten de sızaksın yâ Resulallah...

Sevgi güneşimiz, şefkat ve merhamet güneşimiz! Bu dünya neler gördü, neler duydu. Nice eğitim metotları uygulandı. Ama hiçbirinin etkisi seninki kadar ruhta kalıcı olmadı. Ne yaktın, ne üşüttün. Ey canlı güneşimiz! Işığınla ısıttın hep içimizi, sevgin ışık oldu yüreğimize. Yalnızlık günlerimizde elimizden tuttun. Okul oldun, okuttun. Tek tek dağı, deveyi, ayı, güneşi, sevmeyi, ölmeyi, dünyaya gelmeyi, arıyı, peteği, karıncayı, sayamam ki, daha niceyi ders verdin okuttun. Öğrettin, bellettin. İnce bir duyarlılıkla kalbimize işledin, nakış nakış imanı, sevgili yaratanımızın güzel adını. Her asır sıra sıra ders alıyor senden. Sen olmasaydın biz olmayacaktık, bugün yaşıyor da olmayacaktık. Belki bu kâinat da olmayacaktı. Ne ki güzel, ne ki harika, yaratılışın ve gönderilişin sayesinde bildik öğrendik.

Tarık bin Ziyad olamadık, gemileri yakamadık. Ardımız sıra gelen gölgeleri daha kovamadık, lâyıkıyla el açıp daha yalvaramadık Mevlâ’dan, ama bir ümit var, sönmedi. Hâlâ semamızda parlıyor o ışık, o iman nuru.

Hem kimi mahrum bırakmışsın ki ışığından? En siyah aynalar bile pırıl pırıl parlıyorsa ışığın sayesinde. Ayna aynaysa eğer, direnemez öyle bir güneşe, direnemez sana. Ey canlı güneşimiz! Hayat güneşimiz! Ne kadar da muhtacız sesine, sedana... Güneş soğuk, Sen sıcaksın yâ Resulallah.

Senden bir söz duyalım da yürek hoplamasın. Odamıza bir nur dolmasın, içimiz aydınlanmasın mümkün mü? Senden bir söz işitelim de hayatımız değişmesin. Göz pınarlarımız çağlamasın ne mümkün?

Bir gün kutlanıyor olsa, mesela öğretmenler günü. Hemen Seni hatırlarım. Kim kime ne öğretebilirdi ki, derim, şu dünyayı senin hürmetine yaratmasaydı Rabbim. Karanlıkları dağıtıp kaldırmasaydı. Ey canlı güneşimiz! Eşyanın hakikatini seninle, Kur’an’ı bize ders vermekle; yolumuzu aydınlatman sayesinde bildik. Başka nasıl bilebilirdik? Bak, üstümüzdeki hakkın gizleniyor diye titreyen yürekler, çekinen hassas kalpler var. Senin cennet çiçeklerine, emanetine sahip çıkacak öğretmenler var.

Ey canlı güneşimiz! Kesildi sesler, tutuldu nefesler, bazen ardı ardına geliyor karanlık geceler. Bitiriyor, kemiriyor içimizi. Yine doğ, yine aydınlat dünyamızı...

Güneşsiz bir hayat, nasıl ölü bir hayatsa, Sen de bizim can suyumuzsun. Kana kana içir bizi suyundan. Göster de görelim bir o mübarek yüzünü, semamızı şenlendir. Güneş bile hazırolda, selâm durmaya hazır Sana. Güneşler güneşi sevgilimiz. Sensiz hayat elemdir bize. Ey canımız, ey yârımız! Sensiz her şey eldir bize. Ey yârımız, yârânımız ve dahi yarınımız. Seninleyiz yine, ışığınla, nurunla dopdoluyuz.

Karanlık gecelerin içinde de nice nurlar, nice ışıklar var. Gözlerin görmediği güneşler de var. Sen öyle bir güneşsin ki, ısıtan ama yakmayansın. Hiç batmayansın. Gündüz gelip, gece giden güneşlerden değilsin.

Ey hiç batmayan güneşimiz! Güneş bile sönük kalır Senin o parlak ve sıcak ışığının yanında. Ayın nuru da, güneşin ışığı da senden. Ey nur, ışık üstü nur. Yakmayan güneş. Güneş bile mum kalır ışığının yanında... Güneş soğuk, Sen sıcaksın yâ Resulallah.

Işığınla yak, aydınlat... Kıt’aları, kalpleri, öğretmenleri, öğrencileri ve daha niceleri. Cennet çiçeklerin, o mübarek emanetlerin de Seni seviyor, Seni bekliyor. Gönlümüzdesin her daim yâ Resulallah. Biz bir Seni özlüyoruz. Biliyoruz yakınımızdasın artık ey Nebi, ey sevgili Resul. Dillerimiz dualı ve salâvatlı. Essalâtü vesselâmu aleyke yâ Resulallah... Görenler gördü ya o mübarek yüzünü, duyanlar duydu o mübarek sesini. Biz de hissediyoruz, biz de yanımızda, aramızda ve gönlümüzde biliyoruz Seni. Güneş uzak, Sen yakınsın... Güneş soğuk, Sen sıcaksın yâ Resulallah. Bildik Seni, bulduk Seni ey canlı güneşimiz. Selâm Sana, rahmet Sana, milyar ve milyar hadsiz hesapsız salâvatlar Sana, temiz ve pak soyuna ve ashabına olsun. Rabbim, şefaatinden mahrum eyleme Sevgili Peygamberimizin ve canlı güneşimizin (sav).