TR EN

Dil Seçin

Ara

Satır Arkası

Satır Arkası

OSMANLI KADINI

Aslı Sancar: “Bu araştırmayı yaparken Osmanlı kadınının hukuki hakları beni en çok şaşırtan konu oldu.”

Geçtiğimiz yıl İngilizce yayınlanan ve Benjamin Franklin ödülüne layık görülen “Osmanlı Kadını” isimli kitabında Aslı Sancar, Osmanlı kadını ile ilgili bilinenleri tekrar sorgulamaya çağırıyor. Bundan yüz yıl önce bu topraklarda yaşayan kadınların sahip oldukları hakları ve nasıl hür, onurlu bir hayat yaşadıklarını gözler önüne seriyor.

Batılı zihinlerde Osmanlı kadınının imajının olumsuz olmasının sebeplerine dair şunları söylüyor:

“Asırlarca önce oryantalist bilim adamları ve edebiyatçılar tarafından hazırlanmış bazı kitaplarda haremdeki kadınlar egzotik, miskin ve bastırılmış olarak gösterildiler. Mesela 18. asırda ilk defa yayınlanan “1001 Gece Masalları” bu olumsuz imajın Batılı okurlar arasında yaygınlık kazanmasına sebep olmuş ve birçok benzer hikâyelerin yayınlanmasının yolunu açmıştır. Bu tarz eserler günümüze kadar yayınlanmaya devam edegelmiştir. Örneğin günümüzde yayınlanan bazı tarihi romanlar da bu olumsuz imajı devam ettirmektedirler.

Açıkçası bu araştırmayı yaparken Osmanlı kadınının hukuki hakları beni en çok şaşırtan konu oldu. Bilhassa aynı dönemdeki Batılı kadınların hakları ile karşılaştırınca Osmanlı kadınının hukuki statüsü daha da çarpıcı idi. Örneğin 1882 yılına kadar İngiltere’de evli kadınların mal sahibi olma, dava açma, hukuki anlaşma yapma ve boşanma gibi hakları yoktu. Halbuki Osmanlı kadınının asırlarca bu ve bunun gibi bir çok hakkı vardı. Aynı zamanda Osmanlı kadınının bu hakları aktif bir şekilde kullanması ve adaletin peşine düşmesi, bu konunun hem kadınlar nezdinde hem de toplumsal olarak benimsendiğini gösteriyordu.”

 

***

 

Tembel bir köşeden bir köşeye gitmiş, seyahat ettim demiş.

 

***

 

 

YUSUF KAPLAN: “Ezber bozan bir felsefeye ihtiyacımız var.”

Lafa bakar mısınız: “İnsanlar yalan söyler; ama bilim asla yalan söylemez”miş!

İyi de, bilim ne, arkadaş? İnsanüstü bir şey mi? İnsanın ürünü değil mi bilim?

Sözün bittiği yer burası olsa gerek. İnsanı aşağılayıp da, bilimi yücelten, kutsayan tiplerin, kutsanan bilimin aşağılanan insanın eseri olduğunu göremeyecek kadar kendi akıllarını çöp tenekesine attıklarını, insanı bilimin kutsal inekleri derekesine düşürerek insanı bu kadar aşağıladıklarını görünce, insanın nutku kesiliyor çünkü.

İşte bu yüzden felsefeye ihtiyacımız var! Bu ezbercilerin, ezberi bozuk tiplerin, insanı da nasıl bozduklarını, havayı nasıl bulanıklaştırdıklarını, gerçek’le sahte’yi, görünüş’le hakikati, kalıcı olan’la geçici olanı nasıl ilkel bir şekilde birbirine karıştırdıklarını, sözün özü, ilkelliği, bilim tapıcılık gibi bir ilkelliği bilimcilik ve ilericilik diye sunan ilkellerin insanları ne kadar ilkelleştireceklerini göstermek için, insana hakaret edip de, bilimi putlaştıran, mutlaklaştıran tuhaf insanların ne kadar tuhaf yaratıklara dönüştüklerini, özetle, ezberimizin bile ne kadar bozuk, ne kadar pespaye, ne kadar insan ve hakikat düşmanı olduğunu gözler önüne sermek için hakikî, tahkikî, soran, sorgulayan, ezber bozan bir felsefeye ihtiyacımız var.”

 

***

 

ZENGİNLER KULÜBÜ’NDE İNTİHAR REKORU

Sanayileşmiş G7 ülkeleri arasında en yüksek intihar oranının Japonya’da olduğu ortaya çıktı.

2008 yılında 100 binde 23,7 intihar oranı görülen Japonya’da, sadece geçen yıl 32 bin 249 kişi intihar etti.

Bir yıllık ortalamanın 30 binin üzerinde olduğu açıklanan raporda intihar sebepleri yüzde 65’le sağlık, yüzde 32’yle ekonomik, yüzde 17’yle ailevi sorunlar.

 

***

 

KADER ÜZERİNE

Ne hikmetse, kaderi yalnız musibetlerde hatırlıyoruz. Genelde düşen insanlar kaderden şikâyet ediyor. Hapse düşen ‘kader mahkûmu’ oluyor da zengin birinin ‘kader mahkûmu’ olduğu düşünülmüyor. Kaderin mahkûmu değil, nefsin mahkûmuyuz.

Güzel bir iş yaptığımızda da “Kaderin mahkûmuyum” diyor muyuz?

Rahmeti göremediğimiz yerde, kaderden şikâyete başlarız. Cehenneme gideriz, cennete götürülürüz. Geleceğe dönük olarak, ‘Muhakkak bu böyle olur.’ demek, kula yakışmaz.

Allah müreccihsiz, yani tercih için zorunlu bir sebep olmaksızın tercih eder. Ama biz kullar, o tercihte bir hikmet ararız. O (cc), her şeyi hikmetle yaratır, ama yaratmasında bir müreccihe mahkûm değildir.

(Düşünceler, Metin Karabaşoğlu)

 

***

 

HAYATIN ANLAMI ALLAH İLE GÜÇLENİYOR

Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Çarkoğlu ve Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu’nun hazırladığı “Türkiye’de Dindarlık – Uluslararası Bir Karşılaştırma” başlıklı araştırmaya göre, Türkiye’de yaşayanların yüzde 92’si hayatın anlamının Allah’la güçlendiğine inanıyor, yüzde 70’i ise üniversitede başörtüsü yasağının kaldırılması gerektiğini savunuyor.

Araştırma, yaygın inanışın aksine, Türkiye’deki vatandaşların burçlara, yatırlara, falcılara inanmadığını da ortaya çıkardı.

Araştırmaya göre, Türkiye’de başörtüsü yasağının kaldırılmasından yana olanların oranı, yasağın devamını isteyenlerin üç katı.

“Allah bizle tek tek ilgileniyor.”

Araştırmaya katılanlardan üçte ikisi hayatın bir hikmeti olduğuna, yüzde 70’i hayata anlamını insanın kendisinin verdiğine ve yüzde 92’si de bu anlamın Allah’ın varlığı ile güçlendiğine inanıyor. Araştırmaya göre, Türkiye’de yaşayanların yüzde 93’ü Allah’ın kendileri ile tek tek ilgilendiğine inanıyor.

Araştırma, “Allah’a neden dua edildiği” sorusuna da yanıt arıyor. Araştırmaya katılanların yüzde 97’si Allah’ın kendisini ya da ailesini olabilecek herhangi bir felaketten koruması için dua ettiğini söylerken, duaların yüzde 83’ünün sevilen kişiye kavuşmak için, yüzde 77’sinin de maddiyat için yapıldığı öğrenildi.

“Nazar boncuğu korumuyor.”

Katılımcıların yüzde 70’e yakını nazar boncuğunun kötülüklerden koruduğuna inanmıyor. Katılımcıların yüzde 95’e yakını falcılara, yüzde 95’i de üfürükçülere inanmadığını belirtiyor.