TR EN

Dil Seçin

Ara

GDO’ya Evet Mi, Hayır Mı?

Genetiği değiştirilmiş organizmalar (GDO) kullanılsın mı yoksa kullanılmasın mı tartışması son hız devam ediyor. Tartışmayı başlatan ise 26 Ekim 2009’da yayınlanan konu ile ilgili yönetmelik oldu. Tartışmalara baktığımızda bir taraf “evet” derken karşı taraf “hayır” diyor. Ben ne evet ne de hayır diyorum. “Bıçak kullanmak faydalı mıdır, yoksa zararlı mıdır?” desek, “hem faydalıdır, hem de zararlıdır” deriz. Bıçakla ameliyat yaparsınız hasta şifa bulur. Bıçağı rastgele saplarsınız insan ölür.

Günümüzde gen mühendisliği bir bilim dalı haline gelmiştir. Biyoteknolojinin bir dalıdır. Bu teknolojiyle bir canlıdaki bir gen başka bir tür canlıya aktarılarak o canlıya onda bulunmayan bir özellik kazandırılmaktadır. Bu canlıya kısaca GDO veya transgenik organizma denilmektedir.1 Bu yöntem halen bakteriler ve bitkiler üzerinde uygulanmaktadır. Transgenik bitkilerin ticari amaçlı ekimi 1994 yılında ABD’de başlamıştır. Bu tekniğin günümüzde en çok kullanıldığı beş alan vardır.2

1. Hastalıklara ve böceklere dayanıklı bitkiler üretmek.

2. Herbisit adı verilen, yabancı ot öldürücü ilaçlara dayanıklı bitkiler üretmek.

3. Soğuk, kuraklık, tuzluluk gibi olumsuz şartlara dayanıklı bitkiler üretmek.

4. Depolanmaya ve nakliyeye dayanıklı meyveler veren bitkiler üretmek.

5. Besin değeri artırılmış bitkiler üretmek.

Elbette bu uygulamalar sonucu tarımda bazı faydalar sağlanmıştır. Ancak elde edilen faydaların yanında zararlı görülen tarafları da vardır. Bu ürünlerin özellikle sağlık ve çevre açısından sakıncalı olduğuna dair araştırma sonuçları bulunmaktadır. Sağlık ve çevre çok önemlidir. Bunları dikkate almazsak kaş yapayım derken göz çıkarmış oluruz.

 

GDO’lu ürünlerin sakıncaları ile ilgili görüşler de şöyle sıralanabilir:

1. Sağlık açısından; GDO’lu ürünlerin insanlarda alerjik rahatsızlıklara sebep olduğu belirtilmektedir. GDO bezelye ile beslenen farelerde alerjik reaksiyonlar ve akciğer hasarı tespit edilmiştir.3 Gen aktarımlarında GDO bitkiyi seçmek için marker gen denilen antibiyotiğe dirençli gen ile esas aktarılmak istenen gen birlikte aktarılır. Antibiyotiğe direnç geni bu bitkiyi veya ürünlerini yiyen insanların bağırsaklarındaki bakterilere geçer ve bu durum bağışıklık sistemini zayıflatır ve kullandığımız antibiyotikler tesir etmez. Bu da hastalıkların tedavisini zorlaştırır. Nitekim GDO patateslerle beslenen farelerde bağışıklık sisteminin çöktüğü belirlenmiştir.4 Bağışıklık sistemi zayıflayan birisinin kansere varıncaya kadar her çeşit hastalığa kolayca yakalanma riski artmış demektir. Yine GDO soya ile beslenen farelerde karaciğer ve pankreas fonksiyonlarında bozulmalar kaydedilmiştir.5 Böylece karaciğerdeki bozulma ile sarılık ve siroza, pankreastaki bozulma ile de şeker hastalığına davetiye çıkarılmış olur.

2. Çevre açısından; GDO bitkilerin polenleri rüzgârla veya böceklerle çevredeki aynı türden saf ırk bitkilere taşınarak yabancı genlerin bu bitkilere bulaşması ve bitkilerin genetik saflığının dejenere olması söz konusudur. Ülkemiz çeşitli iklimlere ve farklı yeryüzü şekillerine sahip olduğundan biyolojik çeşitlilik bakımından en zengin ülkelerden birisidir. GDO bitkilerin tarımının ülkemizde yapılıp yapılmadığını kesin olarak bilmiyoruz. Ancak yapılması durumunda bu zenginliğimizi kaybedebiliriz. Diğer taraftan, zararlı bir böceğe dayanıklılık geni aktarılmış bir bitkide bu gen tarafından üretilen toksinin sadece o böceğe değil bitki üzerine konan arı ve kelebekler gibi diğer böceklere de zarar verdiği, hatta bu bitkilerin artıklarının toprağa karışmasıyla bitkideki ‘toksin’in toprağa geçtiği ve topraktaki faydalı bakterileri, solucanları ve diğer canlıları zehirleyerek toprağı zaman içinde verimsizleştirdiği belirtilmektedir.

 

Peki GDO teknolojisinin hiç mi faydalı yanı yoktur?

Vardır. Mesela, GDO yoluyla üretilen bazı ilaçlar var. Şeker hastalığının tedavisinde kullanılan insülin gibi. Bakterilere aktarılan insülin geni sayesinde bakterilere insülin ürettiriliyor ve bu insülin ayrılarak ilaç olarak kullanılıyor. Diğer yöntemlerle çok pahalıya mal olan insülin bu yolla daha ucuza elde ediliyor. Burada GDO yoluyla üretilen insülin ilacı ile vücuttaki insülin aynıdır. Yabancı bir gen veya protein söz konusu değildir.

Zararsız bir uygulama da çevre kirliliğinin giderilmesinde GDO bitkilerin kullanımıdır. Bazı bitki türleri yapılarında bol miktarda kurşun, kadmiyum, bakır, nikel gibi metalik maddeleri ve arsenik, siyanür gibi zehirli maddeleri biriktirebilmekte ve bundan zarar görmemektedir. Çünkü bu bitkilerde bu maddelere karşı tolerans genleri bulunmaktadır. Fakat bu bitkiler yavaş büyüyen bitkilerdir. Bu bitkilerdeki tolerans genleri hızlı büyüyen bitkilere aktarılıp kirlenen sanayi bölgeleri gibi yerlere dikilmekte ve böylece buralarda kirlenmeye sebep olan maddeler GDO bitkiler tarafından emilerek toprak temizlenmektedir. Çevredeki diğer bitkilere gen bulaşmasını önlemek için de bu bitkiler çiçek açmadan hasat edilir ve yapılarında biriken toksik maddeler ayrılıp tekrar sanayide kullanılır.6

Dünyadaki toplam GDO üretiminin %70’ini tek başına ABD yapmaktadır. Bunu Kanada, Arjantin, Meksika, Brezilya, Paraguay, Çin, Avustralya ve Güney Afrika izlemektedir. Avrupa birliği ülkelerinde birkaçı dışında GDO’ya karşı çok sıkı bir denetim vardır.

Dünyada halen 40 civarında bitki türü GDO olarak üretilmektedir.

Ticari amaçla üretimi yapılan bitkilerin başında soya, mısır, pamuk ve kanola gelmektedir. Özellikle soya ve mısırdan elde edilen un, nişasta ve yağın, bebek mamaları, hazır çorbalar, cipsler, bisküviler, mayonez, kek, et suyu tabletleri ve hayvan yemleri gibi çok sayıda yiyeceğe katkı maddesi olarak karıştırıldığı bilinmektedir. Elbette piyasadaki bu tür yiyeceklerin tamamı GDO’ludur demek yanlış olur. Onun için piyasaya sunulan yiyecek maddelerinin etiketinde GDO’lu olmadığı belirtilmelidir. Avrupa ülkelerinin çoğunda belirtilmektedir. Bunu bilmek tüketicinin hakkıdır.

GDO teknolojisine karşı çıkmak yerine bu konuda geniş çaplı araştırmalar yaparak tekniği zararsız ama faydalı alanlarda kullanmak suretiyle bundan yararlanmak daha gerçekçi bir yoldur. Sağlık ve çevrenin korunması çok önemli olduğundan GDO ürünlerinin yiyecek maddesi olarak kullanılması sakıncalıdır. Bu hususta gerek hükümet gerekse tüketiciler duyarlı olmalıdır.

Zararlı GDO ürünlerinin ithalatı yasaklanmalıdır. Besin olarak kullanılan GDO bitkilerin tarımı yasaklanmalıdır.

En önemlisi de zaman geçirmeden biyogüvenlik yasası çıkarılmalıdır. İnsanlar bu hususlarda bilgilendirilmelidir.

Yüce Yaratan insanı halife-i arz olarak yaratmış ve diğer canlıları insanın hizmetine sunmuş ve onlara müdahale hakkı vermiştir.

Ancak insan, kendisine sunulan bu nimetlerden sağlığa ve çevreye zarar vermeyecek bir şekilde istifade etmelidir.

Keşfedilen GDO gibi yeni teknolojiler sağlığımıza ve çevremize zarar vermeden bize faydalı olacaksa bunu kullanma hakkımız vardır. Ama bunların iyice araştırıldıktan sonra kullanılması gerekir.

Yüce kitabımız Kur’an’da “kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız” buyrulmaktadır.

Dikkatli olmak gerekir.

 

KAYNAKLAR

1. Kocaçalışkan, İ. (2008). Bitki kültürleri. 129. sayfa, Bizim Büro Basımevi, Ankara.

2. Ölçer, H. (2001). Transgenik bitkiler: Tarımsal uygulamaları, üretim ve tüketiminin kontrolü. Ekoloji, 10, 20-23.

3. Prescott, V.E., Campbell, P.M., Moore, A. (2005). Trangenic expression of bean-amylase inhibitor in peas results in altered structure and immunogenicity. Agric. Food Chem. 53, 9023-9030.

4. Ewen, S.V., Pusztai, A. (1999). Effect of diets containing genetically modified potatoes expressing Galanthus nivalis lectin on rat small intestine. Lancet. 16, 1353-1354.

5. Malatesta, M., Caporaloni, C. Gavaduan, S. (2002). Ultrastructural morphometrical and immunocytochemical analyses of hepatocycte nuclei from mice fed on genetically modified soybean. Cell Structura and Function. 27, 173-180.

6. Ölçer, H. (2005) Fitoiyileştirme ve metal biriktiren bitkiler. DPÜ Fen Bil. Dergisi 8, 163-178.