TR EN

Dil Seçin

Ara

GDO ve Evrim Teorisi

Son zamanlarda gazetelerde ve internet sitelerinde “GDO yöntemiyle tavuktan kuzu, kuzudan geyik, domuzdan inek elde ediliyor” gibi haberlere sıkça rastlıyoruz. Daha önce yayınlanmış olan “GDO’ya evet mi hayır mı?” başlıklı yazımda GDO teknolojisinin gıda üretiminde kullanılmasının sağlık ve çevre açısından zararlı, ancak ilaç üretimi ve çevre temizleme gibi alanlarda kullanımının yararlı olabileceğinden bahsetmiştim.(1) Daha sonra bu yazı, genetiği değiştirilmiş organizma anlamına gelen GDO ile evrim teorisi ilişkisini irdelemeye sevk etti.

Evrim teorisinin temeli; “masalsı bir ifadeyle, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, bir canlı türü bir başka türe dönüşmüştür” fikrine dayanmaktadır.

Peki bu dönüşüm nasıl olmuş? Güya çevre şartlarındaki değişmenin baskısıyla tesadüfen bir canlının genlerinde mutasyon meydana gelmiş. Yani genleri değişmiş ve bunun sonucu olarak da o canlı bir başka tür canlıya dönüşmüş. Bütün canlı türleri bu şekilde tesadüfen oluşan gen değişiklikleriyle birbirlerine dönüşerek ortaya çıkmışlar. 

Halbuki günümüzde genetik bilimi o kadar gelişti ki, gen mühendisliği adı verilen yeni bir bilim dalı ortaya çıktı. Artık genlerle oynanıyor, genler bir canlıdan diğerine aktarılıyor yani genlerin mühendisliği yapılıyor. Böylece bir canlıdaki bir özellik bu özelliğe sahip olmayan başka bir tür canlıya aktarılıyor. Ama ne kadar gen aktarılsa dahi yine o canlı türü aynı tür olarak kalıyor, başka bir türe dönüşmüyor.

Bu husustaki ilk çalışmalardan birisi Antarktika buz denizinde yaşayan bir balık türündeki soğuğa dayanıklılık geninin GDO yöntemiyle tütün bitkisine aktarılmasıdır.(2) Buna rağmen tütün bitkisi yine tütün olarak kalmıştır. Tütün balık benzeri bir türe veya başka bir bitki türüne dönüşmemiştir. Değil bir özellik yüzlerce özellik de aktarılsa yine tütün tütün olarak kalacaktır. Sadece özelliği değişecektir. Çünkü domates, soya, mısır, pirinç, kolza ve pamuk başta olmak üzere birçok bitki türüne çeşitli genler başka canlılardan aktarılmış ve sonuçta tür değişikliği olmamıştır.(3) 

Geleneksel ıslah çalışmalarıyla ve aşılama yöntemleriyle de eskiden beri farklı özellikte daha tatlı ve sulu meyvelere sahip bitkiler elde edilmektedir. Fakat yeni türler oluşmamakta yani tür değişimi olmamaktadır. Sadece özelliği değişmiş çeşitler elde edilmektedir. Mesela, elma üzerindeki çalışmalarla daha iri ve dayanıklı meyvelere sahip bodur elma ağaçları elde edilmiştir. Ama elma yine elma olarak kalmış elmadan muz veya başka bir tür bitki ortaya çıkmamıştır. Sadece çeşit değişmiştir. Golden, starking gibi elma çeşitleri elde edilmiştir.(4)  

Her canlı türünün Yaratıcı tarafından tayin edilen bir gen havuzu vardır. Bu havuz içerisinde genlerin elastikiyeti nispetinde bazı değişiklikler olabilmekte veya dış müdahalelerle sonuç alınabilmektedir. Ancak bu değişiklikler yeni bir tür oluşumuna imkân vermemektedir.

Eğer genlerde hiçbir değişim elastikiyeti olmasaydı o zaman değişen çevre şartlarına canlılar uyum sağlayamaz ve nesilleri kesilirdi. Günümüze kadar belki de hiçbir canlı türü yaşayamazdı. Nitekim geçmişte dinozorlar gibi bazı türlerin nesilleri kesilmiştir. Bir türün gen havuzunda oluşacak veya oluşturulacak değişiklikler havuz sınırlarını aşarsa o türün ucube, üç ayaklı veya iki başlı gibi bir ferdi ortaya çıkıyor ve bu da zaten yaşamıyor.  

GDO yöntemi, esasında bir mutasyon oluşturma işlemidir.

Şimdi düşünelim; evrim tezine göre, uzun yıllar boyunca ve tesadüfler sonucu oluşan gen mutasyonları sonucu bir canlıdan başka tür bir canlı meydana geliyor…

Böyle bir olayı hiç kimse gözlemedi. Çünkü milyonlarca yıl önce olduğu iddia ediliyor.

Eğer böyle bir dönüşüm olduysa bugün GDO yöntemiyle tesadüfen değil konunun uzmanı gen mühendislerince bilinçli bir şekilde bu iş daha kolay ve daha kısa sürede yapılması gerekmez miydi?

Bu mümkün olsaydı yıllardır evrim teorisini ısrarla savunanlar bu yolla yeni canlı türleri elde ederler ve böylece tezlerini deneysel olarak ve bilimsel ilkeler çerçevesinde kolayca ispatlayarak bu tartışmaya bir nokta koyarlardı. Hatta bayram ederlerdi. Demek ki bu mümkün değil.  

Şimdiye kadar canlılar arasında birçok gen aktarımı yapıldığı halde bir tür değişikliği kaydedilmemiştir.

Günümüz teknolojisiyle ve bilgisiyle yapılamayan bu dönüşümün milyonlarca yıl önce tesadüflerle meydana geldiğini iddia etmenin artık hiçbir makul izahı yoktur.

Kaldı ki; GDO yöntemiyle yeni bir tür canlı elde edildiğini varsaysak bile bu, evrim teorisini yine desteklemez. Çünkü bu teoriye göre evrim tesadüflerin eseridir. Oysa GDO teknolojisini kullanan bilim adamları akıllı ve bilgili kimselerdir ve ne yaptıklarını bilerek ve görerek yapmaktadırlar. Eğer genetik bilgisi olmayan ve kör birisi laboratuara girip GDO teknolojisiyle yeni bir canlı türü elde ederse ancak o zaman evrim tezi desteklenmiş olur. Bu da mümkün değildir.

 

Kaynaklar:

1. Kocaçalışkan, İ. (2009). GDO’ya evet mi hayır mı? Zafer Bilim Araştırma Dergisi, 396, 16-18.

2. Kimberly, D.K., Mitchell, A., David, H., Peter, L.D. (1993). Accumulation of type I fish antifreeze protein in transgenic tobacco is cold-specific. Plant Molecular Biology, 23, 377-385.

3. Ölçer, H. (2001). Transgenik bitkiler: Tarımsal uygulamaları, üretim ve tüketiminin kontrolü. Ekoloji Çevre Dergisi, 10 (40), 20-23.

4. Kocaçalışkan, İ. (2008). Bitki Kültürleri (3. Baskı), Bizim Büro Basımevi, Ankara.