TR EN

Dil Seçin

Ara

Ölümün De İki Yüzü Var; Biri Çirkin, Biri Güzel…

Ölümün De İki Yüzü Var; Biri Çirkin, Biri Güzel…

Her olayın görünen, bir de görünmeyen yönleri var. Saate bakan akrep ve yelkovanın hareketlerini görürken, içine nazar eden çarkların işleyişini görür. Bir de saatin hareketiyle zamana eşlik etmesi var. İnsan farklı açılardan bakınca, bir şeyde başka başka anlam katmanları görebiliyor. Bir kelimenin de harfleri bir de manası var. Bir bedenin maddi vücudu, bir de ruhu var.

Her olayın görünen, bir de görünmeyen yönleri var.

Saate bakan akrep ve yelkovanın hareketlerini görürken, içine nazar eden çarkların işleyişini görür. Bir de saatin hareketiyle zamana eşlik etmesi var. İnsan farklı açılardan bakınca, bir şeyde başka başka anlam katmanları görebiliyor.

Bir kelimenin de harfleri bir de manası var.

Bir bedenin maddi vücudu, bir de ruhu var. 

Bu âlemin de bir mülk, bir de melekût yönü var.

Her şey için geçerli bu hakikat, ölüm için de geçerli.

Yaratılan hiç bir şey hikmetsiz, anlamsız, abes değil. Allah, Hakîm’dir, hikmetsiz, abes bir şey yaratmaz. 

Görünen yüzüne bakıp da çirkin, kötü görülen bir şey, iç yüzüyle, yani Allah’ın hikmeti ve ahiret açısından bakılınca gerçek anlamı ve güzel yönü görülür. Bu bakış için de iman nazarıyla bakmak gerek; tesadüfen değil bir plan ve iradeyle işlerin yapıldığını anlamak gerek.

Hastalık mesela kötü görülür. Fakat iyi yönleri de vardır ve asıl bu iyi yönleri sebebiyle hayatımızda yer alır: nimetleri hastalıklar sayesinde fark ederiz, hasta olan organımızı sağlıklıyken hatırlamayız bile; kusurlarımız, günahlarımız, hatalarımız hastalık sırasında çektiğimiz sıkıntılar sebebiyle affedilir; sabretmeyi, bu dünyanın geçici olduğunu, bâki bir âlemin yolcusu olduğumuzu, mütevazi olmayı, kibirden arınmayı, anlayışlı olmayı, şefkat etmeyi, yardım etmeyi ve daha pek çok anlamlı, hikmetli, faydalı olgunlukları ve kazanımları hastalık vesilesiyle elde ederiz.

Şimdi hastalığın sadece görünürdeki çirkin yüzüne bakıp onu kötü ve çirkin bellemek mi, yoksa iman nazarıyla bakıp şükretmek, hayatı daha olgun bir gönülle yaşamak mı daha iyi, daha faydalı, daha mantıklı?..

Ölüm için de aynı şey geçerli. Ölümün de iki yüzü var; biri çirkin, biri güzel… Ama mümin için asıl olan güzel yüzü.

Çünkü bir müminin hayatı, iki yokluk arasında sıkışmış kısacık dünya hayatından ibaret değil; aksine, kısa dünya hayatı ve sonrasında ebedî ahiret hayatı ile devam edecek olan bâki bir hayattır. 

Allah Resulü’nün (asm), terbiyesiyle hayata bakan bir mümin, sadece batan güneşi görmez, ertesi sabah doğacak güneşle birlikte düşünür. Dünya ayrılıklarına karşı, ahiret vuslatlarıyla teselli olur. Her insan aynı acıları yaşar, fakat Müslümanın ahireti vardır, Allah’a imanı vardır, dolayısıyla tam bir tesellisi vardır…

Onu anne karnından sonra, bu geniş dünya misafirhanesine çıkaran Rabbi, elbette anne karnı hükmündeki bu dünyadan sonra, geniş ahiret âlemine çıkaracağını bildirmiştir ve çıkaracaktır.

“Mevt, ancak, ruhun ceset kafesinden çıkmasıyla tebdil-i mekân etmesinden ibarettir.” (İşarât’ül İcaz, 318)

Batan güneşi, ertesi sabah tekrar doğduran Allah, elbette kullarının burada batan hayat güneşlerini, ahiret ufuklarında tekrar doğduracaktır.

Sonbaharda ölen mahlûkatını, baharda tekrar canlandıran Allah, dünya sonbaharının ardından, haşrin baharında kullarına tekrar hayat verecektir.

Allah (cc), Sâdıku’l-Va’di’l-Emîn’dir, yani vaad ve sözünde mutlaka durandır; Sâdıku’l-Va’di’l-Kerîm’dir, yani vaad ve sözünde mutlaka duran, cömertlik ve ikram sahibidir. 

Allah (cc), toprağa atılan basit bir tohumu dahi zayi etmezken, dünyada en şerefli misafirini, muhatap aldığı, hitap ettiği, Elçisini gönderdiği insanları toprak altında kaybolmaları için yaratmış olabilir mi!? 

Bir tohumun bile hayat süreçlerine bakarak ahireti anlayabiliriz. Şu güzel cümleler, aynı zamanda yeryüzünü kitap gibi okuduğumuzda neler farkettiğimizin de ifadesi: “Evet, mevt yalnız tahrip ve sönmek değildir ki esbaba verilsin, tabiata havale edilsin. Belki, nasıl bir tohum zâhiren ölüp çürüyor; fakat bâtınen bir sümbülün hayatına ve yoğurmasına, yani cüz’î tohumluk hayatından, küllî sümbül hayatına geçiyor. Öyle de, mevt dahi zâhiren bir inhilâl ve bir intifâ göründüğü halde, hakikatte, insan için hayat-ı bâkiyeye ünvan ve mukaddime ve mebde’ oluyor. Öyle ise, hayatı veren ve idare eden Kadîr-i Mutlak, yine elbette mevti dahi O icad eder.” (Mektubat, 342)

Öyleyse, âleme sadece gözünle değil, aklınla ve gönlün ile de bak… Ancak gönül gözünü açıp imanla bakanın nazarında gül kırmızı ot değildir; âlem de o nazara bir mektup, bir kitaptır.

Yaratan Rabbinin adıyla bak, Onun adıyla oku…