TR EN

Dil Seçin

Ara

Nasıl Putperest Oldular?

Nasıl Putperest Oldular?

Nuh kavminin helâkine yol açan azgınlığını, Kur’ân, Hz. Nuh’un dilinden naklederken, onların putlarına nasıl bir taassupla bağlı bulunduklarını da, belli başlı putlarının isimlerini vermek suretiyle anlatıyor.

Bir de dediler ki: “Sakın tanrılarınızdan vazgeçmeyin. 

Vedd’i, Süvâ’ı, Yeğus’u, Yeûk’u ve Nesr’i bırakmayın.”

(Nuh Sûresi, 71:23)

 

Nuh kavminin helâkine yol açan azgınlığını, Kur’ân, Hz. Nuh’un dilinden naklederken, onların putlarına nasıl bir taassupla bağlı bulunduklarını da, belli başlı putlarının isimlerini vermek suretiyle anlatıyor.

Bir yandan Nuh kavminin inat ve taassubunun, bir yandan da Nuh Aleyhisselâmın sabır ve sebatının derecesini kavrayabilmek için, bu mücadelenin süresini de hatıra getirmek gerekir. Bu, birkaç ay yahut birkaç sene süren bir mücadele değildir. Gerçi bu kadarı da, kendimizi böyle bir mücadelenin içinde bulduğumuz zaman, bize asırlar kadar uzun gelebiliyor. Fakat Nuh Aleyhisselâmın kavmi ile mücadelesi gerçekten asırlarca sürmüştür. Kur’ân, bize, bu büyük peygamberin o zalim kavim içinde dokuz yüz elli sene kaldığını haber veriyor.

Bir topluluğu asırlar boyunca bâtıl ilâhlara köle eden bir taassubun şiddeti karşısında hayrete düşmemek elde değildir. Bu kadar uzun süre içerisinde bu insanlar bir an olsun akıllarıyla baş başa kalmamışlar mıydı? Peygamberlerinin kendilerine anlattıklarından veya etraflarında cereyan edip duran hadiselerden bir ibret dersi olsun çıkaramamışlar mıydı?

Belli ki onlar, kendi elleriyle kendilerine nasıl bir âkıbet hazırladıklarını görebilecek durumda değildiler. Fakat onları bu yola sürükleyen, yüzyıllar sonrasını gören bir gözle bunu yapmış ve onları son derece masum görünüşlü bir noktadan yola çıkararak ateşin tam ortasına atmıştı. 

İbni Abbas’ın bildirdiğine göre, bu put isimleri, aslında salih kimselere ait idi. Onlar öldükten sonra, Şeytan o kavme, “Toplantı yerlerinizin karşısına bunlar için anıtlar dikin ve onların adlarını verin” diye telkinde bulundu. Önceleri bunlara tapan yoktu; fakat onlar ölüp gittikten sonra, bu isimlerin sahipleri hakkındaki bilgiler de unutuldu ve insanlar onlara tapmaya başladı.

Aynı mahiyetteki daha başka rivayetlere göre de, bu putlardan Vedd, kavmi içinde çok sevilen salih bir kişi idi. Onun ölümünden sonra arkasından yas tutan kavmine insan suretinde yaklaşan İblis, “Size onun bir resmini yapsam, toplandığınız yere o resmi koyup da onu ansanız nasıl olur?” diye sordu. Onlar bunu kabul ettikten bir süre sonra, “İsterseniz evlerinize de onun resmini yapayım; böylelikle hepiniz evinizde de onu anarsınız” dedi. Onlar bunu da kabul ettiler. Derken aradan nesiller geçti. Çocuklar, büyüklerini, Vedd’in resimlerine tazimlerini sunarken buldular. Bir süre sonra da Vedd’in niçin anıldığı unutuldu; tanrı diye ona tapılmaya başladı. Böylece, Adem oğullarından salih bir kul, yeryüzünde Allah’tan başka tapılan ilk insan haline geldi.

Şu dalâlet macerasının seyrine bir bakacak olursak, başında, yüzyıllar sonrasına yatırım yapan bir İblis şeytanetini, sonunda ise, burnunun dibini göremeyen bir insan şaşkınlığını görürüz. Ezelî düşmanı karşısında böyle bir duruma düşmek, insan nesli için ne kadar haysiyet kırıcıdır!

Burada dikkatten uzak tutulmaması gereken en önemli bir nokta, Nuh kavminin bu aşamaya bir anda gelmediğidir. Eğer onlar bir gün sağlam bir itikat sahibi iken ertesi sabah kalktıklarında kendilerini puta tapar vaziyette bulmuş olsalardı, nasıl bir tuzağa düşmüş olduklarını anlamakta o kadar zorlanmazlardı. Fakat Allah’ın makbul kullarını hayırla anmak gibi masum bir görüntü altında başlayan süreç, onları, zaman içinde Allah’a ortak koşmak gibi bir felâketin tam ortasına sürüklemiştir. Kur’ân’ın bu kıssayı, putların isimlerini de verecek kadar ayrıntılı bir şekilde anlatmasında bütün toplumlar ve bütün zamanlar için büyük ibretler vardır.

Yalnız, bu kıssaları yerli yerince okumak ve onlardan çıkarılması gereken dersleri çıkarmak için, ileri görüşlülükte İblis’ten geri kalmamak gerekiyor:

Bulunduğumuz yere değil, gittiğimiz tarafa bakışımızı çevirmek; ektiğimiz şeyin küçüklüğüne değil, ondan çıkacak şeyin büyüklüğüne bakmak; her yüceltmede bir şirk çekirdeğinin bulunabileceğini hiçbir zaman hatırdan uzak tutmamak…