TR EN

Dil Seçin

Ara

Peygamberimiz’in Hitabet İncelikleri

Peygamber aleyhisselam, insanların en güzel konuşanı idi. Onun güzel isimlerinden bir tanesi, SAHİB’ÜL BEYAN, bir başkası ise FASİHU’L LİSAN’dır. Söz söyleyenlerin en hayırlısı olduğu gibi, onun mübarek dudaklarından dökülen her bir kelime de, işitenler için en hayırlı sözdür. Allah’ın Resulü, lüzumsuz bir söz söylemez, az sözle pek çok şeyi dinleyenlerin en güzel anlayacağı şekilde anlatırdı. Hazret-i Peygamber, her hayırlı konuda olduğu gibi, söz söyleme sanatında da müminler için en güzel örnektir. Aşağıdaki yazıda, Efendimiz’in hitap şekline dair latif birkaç noktadan bahsetmeye çalışacağız.

 

Çarpıcı sorularla dinleyicileri hazırlamak.

Ashab-ı Kiram, Efendimizi (asm) büyük bir arzu ve ilgiyle dinlerlerdi. Bununla beraber Efendimiz, onların konu ile ilgilerini arttırır, dikkatlerini söyleyeceği şeylere yöneltirdi. Mesela, bir defasında ashabından birine, “Yezid b. Esed söyle, Cennete girmek ister misin?” “Evet Ya Resulullah” deyince Hz. Peygamber ona, “Kendin için istediğini kardeşlerin için de iste” buyurdu.

 

İhtiyaca binaen cevap verme.

İnsanların iç dünyaları, psikolojik ihtiyaçları, muhtelif emir ve yasaklar karşısındaki tavırları birbirinden farklıdır. Efendimiz, karşısındaki insanların ihtiyaçlarını gideren en elverişli cevabı verirdi. Mesela; “Amellerin en hayırlısı hangisidir?” diye soran birine, “Vaktinde kılınan namaz” derken, diğerine “Ana babana iyilik etmendir” şeklinde cevap vermiştir. Peygamberin bu şekilde cevap vermesi, namaz ve ana babaya iyilik emrinden ziyade, karşısındaki kişinin hangi noktada eksik kaldığını bilmesinden ileri gelmektedir. Başka bir deyişle, kişiye özelleştirilmiş bir muhatabiyet söz konusudur.

 

Yüze vurmadan düzeltme.

Kusurlu olan birinin başkaları yanında küçük düşmesini istemeyen Resulullah genele hitap ederek o kusurlu kişiyi düzeltmeye çalışırdı. Mesela; “Bazıları neden böyle yapıyor?” gibi genel ifadelerle hoşnutsuzluğunu belirtir ve uyarmaya çalışırdı.

Yüzüne zaferan sürerek gelen bir sahabeye yanında bir şey dememiş, o gidince ashabına dönerek “Şuna söyleseniz de yüzündeki zaferanı yıkayıverse” demiştir.

 

Tedricen eğitim.

Bir insana görevlerini bir anda ve bütünüyle söylemek, sonra da hepsinden sorumlu tutmak şüphesiz ağır gelir. Fakat bunlar zaman içinde ve önem sırasına göre adım adım sindirilerek söylenirse daha güzel netice alınır. Efendimiz de bu metotla ashabını eğitmiştir. Kur’an-ı Kerim de bu metotla nazil olmuştur. Bu metodun faydası eğitim ve öğretimi kolaylaştırmasıdır. Kısım kısım öğrenilmesi hem daha kolay, hem de daha kalıcı bir öğrenim sağlar.

 

Geçmiş ümmetlerden örnekler vermek.

Allah Resulü anlaşılması ve anlatılması zor olan konuların daha iyi anlaşılması, kolaylıkla öğrenilmesi açısından geçmiş ümmetlerden misaller verirlerdi. Efendimizin pek çok hadisinde bu misalleri kullandığı görülür. Mesela; İsrailoğulları ile ilgili olan hadisler; 1) Ümmetinin aynı akıbete, geçmiş ümmetlerin düştüğü hatalara düşmemeleri için, 2) Onları geçmiş ümmetlerin ve peygamberin sıkıntılarını anlatarak teselli ve motive etmek için, 3) Ümmetini geçmiş peygamberlerin ve ümmetlerin yaşadığı hayattan haberdar etmek, bilgilendirmek için, 4) Anlattığı bir olayı müşahhas örneklerle daha iyi anlaşılması için anlatırdı.

 

Hüsnü Muamele.

Güler yüzle, tatlı sözle ve güzel fasih söz söyleyerek kaba, kırıcı ve yıkıcı davranışlardan kaçınmak gerekir. Hatip, ağırbaşlı, yumuşak davranışlı, tatlı dilli, güler yüzlü olmalıdır. Bütün bunları yaparken de yapmacık değil, samimi, içten, ciddiyetle yapması gerekir.

Bir gün Resulullah ashabı ile mescitte otururken bir bedevi geldi ve mescide bevletmeye başladı. Ashab-ı kiram, öfkelenerek adamı engellemeye çalışırken Efendimiz (asm) “Bırakın adam işini görsün” buyurdu ve bevlin üzerine bir kova su getirip dökülmesini emretti. Sonra bedeviyi çağırıp, burasının mescit olduğunu, pisletip kirletmenin doğru olmadığını, burada Allah’ı zikredip, namaz kılındığını güzel bir lisanla ve tatlılıkla anlatıp ikna ettiler.

Allah Resulü’nün davranışlarında rıfk, güler yüz, tatlı söz, müsamaha, şefkat son derece bariz bir şekilde tezahür ederdi. İyi bir hatip de, örneğini O’ndan almalıdır. Sohbet ettiği, konuştuğu kitleye müşfik, anlayışlı, sevgi dolu hitap etmeli, onlara bir şeyler öğretebilmenin çabası içinde olmalıdır.

 

Sert davranmak.

Elbette tebliğde tatlılık ve müsamaha esastır. Fakat bazı durumlarda muhatabın kabiliyet ve karakter özellikleri aksine sert davranmayı gerekli kılabilir.

Muhatabın samimiyetine göre nefsi ve menfaati açısından olmamak şartı ile ona kırgınlıkta bulunulabilir. Buna bir misal; Hz. Enes (ra)’den rivayettir. Bir gün Efendimiz, evine bir çıkıntı yaparak diğer evlerden farklı olarak sahabenin evini yükselttiğini görünce “Bu da ne?” diye sorar. “Bu Ensar’dan falancanın evidir Ya Resulullah” derler. Efendimiz manzaraya üzülürse de ses çıkarmaz. Fakat inşaat sahibi gelip kendisine selam verince selamını almaz ve yüzünü çevirir. Öbürü kaç sefer karşısına geçip selam verse de Efendimiz her defasında aynı şekilde davranır. Neticede adam Resulullah’ın kendisine kırıldığını ve bu sebeple yüz çevirdiğini anlar ve arkadaşlarına meseleyi açarak dert yanar. Onlar da ona “Resulullah dışarı çıktığı vakit senin evine yaptığın çıkıntıyı (kubbeyi) gördü ve buna kızdı” derler. Adam hemen evine yaptığı o kubbeyi yıktı. Başka bir gün Efendimiz aynı yerden geçerken “Kubbeye ne oldu?” diye sorunca olayı anlatırlar. Efendimiz de memnun olarak şöyle buyurur: “İhtiyaç fazlası her bina sahibi üzerine vebaldir.” (Ebu Davud)

Şu halde kendi nefsi ve menfaati için olmamak şartı ile muhatabına psikolojik yönden etki ederek onu harekete geçirecek bir kırgınlık içine girilebilir.

 

Değer vermek.

Hatip muhatabına değer verdiğini hissetmelidir. Onlara bakışları ile değer verdiğini duyurmalıdır. Sorularına cevap vermelidir. En basit bir soru dahi sorulmuş olsa ya da defaten anlattığı bir konu sorulmuş olsa bile cevap vermekten kaçınmamalıdır. Peygamber Efendimiz, kendisine birisi seslendiği zaman, ona tüm vücudu ile döner ve o şekilde muhatap olurdu. Bu, ona değer verdiğini göstermek içindi.

 

Tekrar etmek.

Resulullah’ın metodunda bir fikri kabul ettirebilmek için, bir düşüncenin zihinlerde kalması için, bir sözün önemine ehemmiyet verilmesini temin için sık sık tekrarlar yaptığını görüyoruz. Sevgili Efendimiz dinleyicilerin dikkatini toparlayarak söylediği söz anlaşılsın, iyice yer etsin diye konuştuğunda üç defa söylerdi. (Buhari)

 

Mizah yolu ile hakkı söylemek.

Fahr-i Kâinat (asm) şaka yolu ile hakikati söyler, kendisine yapılan tatlı şakalara da tebessüm buyururdu. Şakası ile de tebliğ eder, hakkı söylerdi. Mesela; “Yaşlılar cennete giremeyecek” diye söylediği bir kadın, bundan mahzun olunca Efendimiz “Yaşlı olarak değil, herkes genç olarak cennete girecek” diyerek hakikati söyleyince yaşlı kadıncağız çok sevinmişti.

 

Allah’ın Elçisi (asm) SAHİBÜ’L-BEYAN idi. Söz söyleyenlerin en hayırlısı ve en güzel söyleyeni idi. Çok az bir sözle, pek çok manaları anlatırdı.

Saadetli günlerin birinde bir Yahudi, aklınca imtihan etmek gayesiyle, Hazret-i Peygamber’in yanına geldi. Elindeki yiyeceği göstererek:

“Ey İslâm Peygamberi” dedi. “Bu benim rızkım mıdır?”

Dessas Yahudi, sorusuna cevap olarak, “Evet rızkındır” denirse elindekileri atacak; “Hayır rızkın değildir” denirse de, alıp yiyecekti. Böylece Peygamber aleyhisselamı, güya sözünde haksız çıkaracaktı.

Allah’ın Peygamberi, hiç tereddüt etmeden Yahudiye şöyle cevap verdi:

“Yersen, rızkındır.”