TR EN

Dil Seçin

Ara

Dokunaklı Bir Kurban Hatırası

Kurban günleri çok bereketli… Geceleri de öyle… Kur’an’da, Fecr Suresinin hemen başında üzerine yemin edilen o mübarek geceler içinde. O gecelerde nice aflar, nice kurtuluşlar gizli.

Bu geceleri unutmayalım, gönlümüzden hiç çıkarmayalım.

Gönlümden çıkmaz hiç kurban günleri… Arefe gününü oruçlu geçirmeye alıştırıldık. O gün Arafat’ta ise, dua eden hacıların duaya açılan elleriyle beraber olmak, doya doya yalvarmak, yakarmak. Rabbimize temiz dillerle dualar etmek ve o duaların kabul olduğuna gönülden inanmak bambaşka bir duygu. Ne teslimiyet, ne aydınlık dakikalar… Ve incelen ruhlar, hepsi o günlerin içinde saklı.

Rahmetli Halit Hoca vardı. Bayram namazında hutbesi, “Kıvrım kıvrım yollardan hacılar şimdi kervanlar halinde, akın akın o mukaddes topraklara vardılar” diye başlardı… “Küskünler barışmalı, akrabalar, komşular ziyaret edilmeli.” diye biterdi. Namaz çıkışında ise, cami avlusu, birbirini sevgiyle kucaklayan neşeli yüzlerle dolardı.

Bayram sabahının heyecanı zaten bir başkadır. Mezarlık ziyareti ve okunan Yasin’ler, dualar. Ne bereketli dakikalar… Bir iki saatin içine neler sığar, inanın akıllar almaz.

Babaannemin vefatı da böyle bir bayram gününe denk gelmişti. Acısıyla tatlısıyla saymakla bitmez Kurban bayramı anılarımız. Hatırladıkça buruk sevinçler de yaşarım… Sevdiklerimizi ve geçmişlerimizi rahmetle anarım. Son günlerde bir unutulmaz hatıra daha katıldı bunların arasına.

Sevgili Ramazan kardeşim anlattı. Mahallelerinde fakir ve alkolik bir komşuları varmış. Kurban bayramının ikinci günü de olsa aklına gelmiş Ramazan kardeşin, “Şerif amcaya, şu pişmiş kurban etinden bir parça götüreyim” demiş. Evden bazıları itiraz etmişler. “Yahu, mübarek kurban etini adama meze mi yapacaksın?..” diye çıkışmışlar. Aldırmamış Ramazan Kardeş. “Olsun, o da bir Allah’ın kulu, komşuluk hakkı var, ben görevimi yaparım, gerisine karışmam” demiş.

Bir tabak dolusu pişmiş eti alıp, evinin yolunu tutmuş Şerif amcanın. Kimseciği de yokmuş adamcağızın. Olanlar da zaten terk edip gitmişler. Emekli maaşı ile bir başına yaşıyormuş. Kimseye zararı yok ama, kendine de yararı olmayan sessiz bir insanmış işte.

Gerisini Ramazan kardeşten dinleyelim: “Kapıyı çalar çalmaz hemen açtı Şerif amca, ‘buyurun’ dedi. ‘Bayramlaşmaya geldim, biraz da kurban etinden getirdim’ dedim. Şerif amca, benzi sararmış, bitap bir haldeydi. Bir bana, bir elimdekine baktı. Tabağı elimden kapmasıyla birlikte, bir çırpıda silip süpürmesi bir oldu. Şaştım kaldım. Şaşkınlığımı fark edince; “İki gündür ağzıma bir damla olsun içki koymadım evlat. Mübarek günlerdir, belki komşular kurban etinden getirir de yerim diye iki gündür içmedim, bir lokma bir şey de yemedim. Ama senden başka da gelen olmadı.”

Şerif amca yaşlı gözlerle anlatırken, Ramazan da yaşlı gözlerle dinliyormuş. Ben de bir tuhaf oldum bu hatırayı dinlerken. İnsanların iç dünyalarını, niyetlerini sezmek, bilmek ne mümkün. Herkes hakkında hüsnü zan etmek dinimizin bir emri ve gereği. Sanırım benim gibi sizler de bu olaydan hissenize düşeni almışsınızdır.

Sayısız kurban bayramı hatıralarımın arasına son günlerde bu da eklenmiş oldu. Rabbim ön yargılı davranışlardan hepimizi muhafaza eylesin.