TR EN

Dil Seçin

Ara

Sütanne / Saadet Asrından

Yeni doğan çocukları sütanneye vermek, tüm diğer Arap kabileleri gibi, Kureyşlilerin de âdetiydi. Her yıl iki kez, yaz ve güz mevsimlerinde, havası ve suyu Mekke’den daha iyi olan beldelerde yaşayan kadınlar, Mekke’ye gelir ve belli bir ücret karşılığında, emzirmek üzere yeni doğan bebekleri alıp götürürlerdi.

Peygamber Aleyhisselam’ın dünyayı şereflendirdiği yıl da, Mekke’ye, emzirecek çocuk almak üzere bir kafile geldi.

Kafiledeki kadınlardan hiçbiri, ‘yetim’ olduğu için Peygamber Aleyhisselam’a sütannelik yapmak istemiyordu.

Dedesi Abdulmuttalip ise, ona sütanne bulmak için uğraşıyordu. Gelen kafiledeki bütün kadınlar, kendilerine emzirecek birer çocuk buldukları halde, Halime adındaki bir kadın bulamamıştı. O, emzirecek çocuk, Abdulmuttalip ise torunu için bir sütanne arıyordu; karşılaştılar... 

Abdulmuttalip sordu:

“Sen kimsin?”

“Ben, Benî Sa’dlardan bir kadınım.”

“İsmin nedir?”

“Halime.”

Bu ismi duyan Abdulmuttalip gülümsedi ve: “Ne güzel! Ne güzel! ‘Sa’d’ ve ‘hilm’ iki güzel özelliktir ki, dünyanın hayrı bunlardadır. Ey Halime! Benim yanımda yetim bir çocuk var. Benî Sa’d kadınlarının hiçbiri ‘yetim’ olduğu için onu kabul etmediler. Onu emzirmeyi sen kabul eder misin?” diye sordu. “Belki Onun yüzünden saadete ve mutluluğa erersiniz.”

Halime Hatun, kocasına sorup onun da fikrini almak üzere Abdulmuttalip’in yanından ayrıldı.

Kocasına, Mekke’de emzirecek başka bir çocuk kalmadığını ve o yetimi almak istediğini söyledi.

Kocası:

“Belki Allah onun yüzünden bize bereket ve bolluk verir” diyerek Peygamber Aleyhisselam’ı almasını uygun gördü.

Halime Hatun, Peygamber Aleyhisselam’ı Amine validemizden teslim alıp, beldesine doğru yola çıktığında, kucağındaki emanetin, âlemlere rahmet olarak gönderilen peygamber olduğunu elbette bilemezdi.

Ancak, onun tüm çocuklardan farklı olduğunu hissetmekte de gecikmedi.

Halime Hatun diyor ki:

“Ben onu başkasını bulamadığım için almıştım. Kucağıma alıp ilk kez emzirdiğimde, göğüslerimden dilediği kadar süt geldi. Öyle ki, onunla birlikte bizim çocuğumuz da kanasıya emdi ve birlikte uyudular. Halbuki daha önceleri bizim çocuk, ne kendi uyur, ne de bizi uyuturdu.

 

(Peygamberimizin Hayatından Seçilmiş Öyküler 2’den alınmıştır.)