TR EN

Dil Seçin

Ara

Sen Vazgeçmeyensin…

Biz, bizi yaşattığını unutsak, bunca nimetlerine arka dönsek de, Sen yine bizden vazgeçmeyensin. Gündüzleri güneşlerle, geceleri pırıl pırıl yıldızlarla aydınlatansın. Baharı binbir nimet yüklü vagon yapıp, mevsim be mevsim gönderensin. Bizden istediğin ne ki, sadece bir şükür, bir hamd ve bir teşekkür… Onca sayısız ikramına karşı. Bunu da unuturuz yapmayız. Ya çoğu defa gafletle ya da ucuz tarifeden saydığımızdan gönderdiklerini. Belki de şükre layık görmeyiz. Gerçekten de öyle midir? Hayır ve asla. En küçük nimetin dahi, bir an olsun yokluğunu düşünün bir bakalım? Mesela bir anlık hava nimeti ya da bir bardak su, ne kadar değerlidir. Gönderdiklerine ve Sana muhtacız. Bizler ki, sevgine açız. Her şeyi bilip gönderen Sensin. Sen asla vazgeçmeyensin, nimetlerini üzerimizden hiç eksiltmeyensin. Bu nasıl bir şefkattir anlamak zor. Belki bir nebzecik olsun şu örnekle:

“Bir gün Hz. Peygamber (sav) bir kadının çocuğunu alıp, şefkatle bağrına bastığını görünce, sahabelere şöyle der: ‘Bu kadının şu çocuğuna olan sevgisinden Allah’ın size olan şefkati, merhameti ve sevgisi çok daha fazladır.’” Biz Seni anne babamızdan daha şefkatli bilmedikçe; bu dünya gurbetinde rahat yok bize, huzur yok yüzümüze. Kalbimiz bomboş, sevginden yana fakiriz. Görünürde her şeye sahibiz. Ama paramparçayız. Gönül tahtını yabancılar istilâ etmiş. Nefsin elinde oyuncak olduk. Hâlimiz Sana malûm, perişanız. Sen yine de hiç vazgeçmeyensin, kulların Senden vazgeçse de nimetlerini hiç eksiltmeyensin. Sen aziz olan Allah’sın, Rahman’sın. Burada şükrünü ifâ edenlere, kabirde ve ahirette de nimetlerini vereceğini müjdeleyensin. Rahim’sin.

Bugün bir çocuk arabasıyla bir baba geçti yanımdan. İçinde dünya tatlısı bir bebek vardı, seslendim ardından; “Dünyanın en kıymetli hazinesini taşıyorsun.” dedim. “Aynen öyle.” dedi. Senin kapında, Senin katında bizim de o çocuktan farkımız yok. Bir baba, bir anne nasıl evladından vazgeçmez, onu ihmal etmezse, bizim de senin katında durumumuz aynen böyle. Binbir ihtiyaç içindeyiz ama imdadımıza ve ihtiyacımıza koşan Senden başkası yok. Hâlimizi, derdimizi açıp, paylaşacağımız Senden başka gerçek dostumuz, gerçek sevgilimiz yok. Bir yaşa gelmeden, çevremizdekiler birer birer çekilip gitmeden anlayamıyoruz bunu. Güneşi, suyu, havayı lütfeden, kâinatı ve dünyayı önümüze seren, bizi yaşatan, hayatı veren Sensin. Sen ki, Rahman’sın, kullarından asla vazgeçmeyensin.

Allah’ım, ah Allah’ım. Seni bize çok yanlış tanıttılar, çok eksik anlattılar. Gözümüzün önünde açılı duran kâinat kitabından okumadılar. Arıyı, balı, meyveyi, göğü, güneşi sevmeyi bildiler. Ama bu nimetleri, bu güzellikleri veren Senden hiç bahsetmediler. Sana yönelecek sevginin ve şükrün adresini değiştirdiler. Bu sürgün, bu uzaklık yetti artık. Sussalardı keşke, hiç konuşmasalardı. Belki de çok daha iyi olacaktı. Sadece ikramlarından bahsetseler ve nimetlerini gösterseler yeterdi. Bakın işte deselerdi, hiçbir şey bizim değil, hiçbir şeyi biz yaratmadık. Ne ağacı, ne meyveyi, ne güneşi, ne havayı hatta en küçük bir canlıyı bile biz yapmadık. Kalbe sevgiyi, merhameti, fedakârlığı biz koymadık. Bütün bunları veren, gönderen sadece O Rahman’dır, O Allah’tır deselerdi, yeterdi. Bir zamanlar buralarda kimsecikler yoktu, ıssızdı. Dahası bu dünya, bu kâinat da yoktu. Ama bizi gönderen, bizi yaratan biri vardı.

Her şeyin sahibi olan Allah vardı.

Şimdi dünya gurbetinde yaşıyoruz zannıyla Senden uzaklarda dolaşıp durmaktayız. Bir ömür böyle gitmez bu ya. Sevgini, şefkatini fark ettiğimiz bir gün bu sürgün bitecek. Sana doğru çatlarcasına koşacağız. Rahmetine sığınacağız. Sen ki, Rahman’sın, kullarını darda komazsın, yaban ellere bırakmazsın. Sen asla vazgeçmeyensin. Her iş Seninle özel, her iş isminle güzel. Ne güzel demiş Süleyman Çelebi:

       “Bir kez Allah dese aşk ile lisân,

       Dökülür cümle günah mislü hazan.”

       Bir şarkıdaki gibisin;

       “Severim her güzeli,

       Senden eserdir diyerek…”

       Güzelsin, Cemâlsin.

Sen vazgeçmeyensin; kullarını asla terk etmeyensin. Onlar gaflete dalıp seni unutsalar da, Sen her daim onları kollayansın. Her ihtiyaçlarını bilensin. Görüp gönderensin. Kim kimin eliyle ne getiriyorsa veren Sensin. Nimetlerin arkasındaki sebeplerin eliyle iş görensin. Toprak bir servis penceresi; ağaçlar, elementler, gök, güneş her şey öyle. O perdelerin gerisinde iş gören Sensin. Senin binbir güzel ismin görünüyor. Hiçbir perde, Senin rahmet ve şefkatini örtemez, gizleyemez. Sebepler sadece ve sadece Senin izzet ve azametinin incecik bir perdesidirler. İman gözümüz deler geçer bu perdeleri. Aşar bu engelleri. Sen Aziz’sin. Sen Rahman’sın, vazgeçmeyensin. Kimin üzerinde kendini aşan bir kıymet, bir değer, bir güzellik varsa Sendendir hep. Ey Rahman, her şey Senden armağan…

O sonsuz rahmetin ve şefkatin olmasaydı ne olurduk biz?

Bugün, alev alev yanan bir ekmek fırınının önünde durup, uzun uzun seyrettim içerisini. Dehşetle titredi bedenim. Gözlerim doldu, ürperdim. Rabbim, dayanamam ateşine, dedim. Hz. Peygamber (sav): “Günah işleyenlerin en hayırlısı, günahına tövbe edenlerdir.” buyuruyor. Ne olur günahlarımı yak, beni yakma Yâ Rab. Tövbelerimle yıka, günahlarımdan arındır beni. Ne olur elimden tut, ruhumu günahlarla üşütmeme izin verme. Dayanamam azabına. Cehennemin o dehşetli ateşine. Allah’ım. Sen kulundan vazgeçmeyensin. Biz Senden uzaklaşıp, vazgeçsek de. Her an, her gün, her hafta, her yıl nimetlerinle bizi kuşatansın. Affından, rahmetinden uzakta bırakmayansın. Her an sayısız fırsatlar sunansın…

Allah’ım, şimdi de Cennetten bir mevsim sunuyorsun bize. Yine binbir rahmetinle ve nimetinle dopdolu manevî bir ticaret mevsimi bu. Uhrevî bir sergi açıyorsun önümüze.

Mübarek Ramazan kapımızda, biz de boynu bükük Senin kapındayız.

Cennet kapılarının açılıp, cehennem kapılarının kapandığı ve şeytanların bağlandığı bu mübarek aya eriştik şükür. Kur’an’da ismi geçen o tek ve eşsiz aya, Şehrü Ramazan’a ulaştık şükür.

Bu şerefli aydaki oruç ibadetinin sevabını ise, sadece Sen biliyorsun ve saklı tutuyorsun. Madem böyle, biz de Senin için, nefsimize en ağır gelen bir fedakârlığa, Senin rızan için kalkışıyoruz ve Bismillah deyip başlıyoruz. Kur’an’ına sarılıp, emirlerini tutacağız. Yemekten içmekten kesileceğiz. Sen istediğin için, Seni razı etmek için. Bunu içtenlikle, aşkla ve şevkle yapacağız. Belki de insaniyetten terakki edip melekleşeceğiz. Madem Sen bizden vazgeçmiyorsun, biz de emirlerini dinlemekle Senden vazgeçmeyeceğiz.

“Emir, demiri keser.” derler. O emir Senin emrinse eğer, demir de boyun eğer. Nerede kaldı ki, biz boyun eğmeyelim.

Önümüze koyduğun nimetlere, izin verdiğin süre içinde dönüp bakmayacağız, el uzatmayacağız. Sen hiçbir şeye, hiçbir ibadetimize muhtaç değilsin. Çünkü Samed’sin. Ama biz Sana muhtacız. Ve bizden yapmamızı istediğin her emre ve her ibadete bizler muhtacız.

Değişmek ve dönüşmek isteyen her insana, bu mübarek Ramazanla bir imkân daha sunuyorsun. Belki de bu son fırsattır, belki de bu son Ramazandır…

Bu sıcak aylarda, bu uzun günlerde bize ibadetlerimizi kolaylaştır. Ve rızana ulaştır. Sevgili Allah’ım, geçmişte şükrünü eda etmekte geciktiğim her nimet için şimdi tek tek Sana hamd ediyorum. Bu mübarek ayın içinde, Kur’an âyetiyle de belirtildiği üzere, bin aydan, yani 83 yıldan daha hayırlı olan Kadir Gecesi’yle uzun bir ömür sevabını müjdeliyorsun.

Bu mübarek ayda Senden uzaklarda kalan ama yinede Sensiz olamayan nice kulların var. Onları da rahmetinle affeyle. Bir fırsat daha nasip eyle. Ramazan hürmetine, güzel isimlerinle, sonsuz merhametinle affeyle.

Biz Senden nasıl vazgeçeriz Allah’ım. İçimize; sevgini, şefkatini Sen koymuşsun. Kalbimiz Seninle, sevginle atıyor. Bunun için biz de Sana doğru atılıyoruz, o uçsuz bucaksız Rahmetinin kucağına sığınıyoruz. Onca günaha, onca hataya, onca isyana rağmen o hiç tükenmeyen emsalsiz şefkatinden ve merhametinden ümitvarız, af diliyoruz. Ne olur vazgeçme bizden, silme adımızı lütfen, inanmış kullarının listesinden. Üzerimize bir çizgi çekme lütfen. Ebediyen sürsün bu sevincimiz. Ne olur Senden uzakta bırakma bizi. Ruhumuza cehennemi hâletleri yaşatma. Âmin… Vazgeçme ne olur bizden. Sen vazgeçmeyensin. Sen bizi hiç ama hiç terk etmeyensin. Ramazan’a, Kur’an’ına, orucuna, iftarına, sahuruna, namazlarına selâm olsun. Hz. Peygambere (sav) ve ashabına salâtü selâm olsun. Sana da sonsuza kadar hamd-ü senalar olsun.

Ahmed Muhip Dıranas’ın “Serenad” şiirinden o güzelim bölümü hatırlamanın tam da sırası şimdi:

       “Geldim işte mevsim gibi kapına

       Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.”