2013 yılının Aralık ayında bir akşam saat 9:24’te Judith Duportail, bir çöpçatan uygulaması olan Tinder’da eşleştiği kişiye ilk kez “Merhaba” diye yazar. O andan sonra uygulamayı 920 kez açar ve 870 kişi ile tanışır. Bunlardan bazıları ile çıkar, bazıları ile arkadaş olur, çoğunu ise unutur.
Bir gün Tinder ile ilgili bir makale okur. Makaleye göre Tinder’a kaydolan herkesin bir ‘çekicilik skoru’ vardır. Eğer biri kendinden daha güzel veya yakışıklı biri tarafından beğenilir ve seçilirse çekicilik skoru artmakta, eğer kendinden daha düşük skora sahip birisi tarafından reddedilirse skoru düşmektedir. Bütün bu bilgiler Tinder’a has ve gizli bir algoritma ile hesaplanmakta ve çıkan sonuçlara göre kişilere seçenekler sunulmaktadır. Judith ise insanların, ses tonu, karakteri ve başka özelliklerinin öne çıkabileceğini, sadece dış görünüş ile insanların sınırlandırılarak belli kişilerin eşleştirilmesinin yanlış olduğunu düşünür.
Bir avukat yardımı ile, Avrupa Birliği yasalarını arkasına alarak Tinder’a başvurur ve kendi hakkında topladıkları bilgileri ona vermelerini ister. 6 ay e-posta ve telefondan sonra, Tinder Judith’e onunla ilgili topladıkları şahsi bilgilerin tamamını verir. O da bunun üzerine, bütün bu yaşadıklarını anlattığı bir kitap yazar.
Genel olarak görsel insanlarız. İnternette bile bile kendi elimizle verdiğimiz sanal bilginin çokluğunun farkında olamıyoruz. Fakat Judith, Tinder’dan gelen 800 sayfayı önünde görünce çok şaşırır. Sayfalarda yaş, eğitim, iş gibi şahsi bilgilerinden başka, nerelere gittiği, nerede ne yiyip içtiği, kimleri beğendiği, beğendiği kişilerin yaş, milliyet, iş gibi detayları, en çok ne zaman hangi gün ve saatler uygulamayı kullandığı, kimlerle ne zaman ne konuştuğu, ne zaman yalnız ve hassas, ne zaman neşeli olduğu gibi pek çok detay vardır. Ve birçoğunu kendi eliyle vermiştir. Görünüşe bakılırsa Judith’in tanıştığını bile unuttuğu pek çok kimseyi Tinder unutmamıştır. Bütün seçimleri, konuşmaları önünde durmaktadır. Sayfalar arasında, kendini yalnız hissettiği bir gün 16 kişi ile aynı anda yaptığı chatleri önünde görünce hem çok ama çok utanır hem de en hassas zamanlarının bile böyle bilinebilmesinin kendine karşı kullanılabileceğini düşünür. Tinder onu öyle iyi tanımaktadır ki…
Kime sorsanız herkes özeline dikkat ettiğini söyler. Ama internete konan bilginin çokluğu ve çeşitliliği bunun öyle olmadığını gösteriyor.
Biri sürekli bizi takip etse ne yaptığımızı kontrol etse, resimler çekse garipseriz, korkarız, polise haber veririz. Ama kendi kendimize bunları herkesin görebileceği şekilde internete yüklediğimizde rahatça evlerimizde oturabiliyoruz.
Tinder kullanmıyorum diye rahatlamayın, çünkü o 800 sayfada sadece Tinder bilgileri değil Judith’in Facebook’ta, Twitter’da neleri yayınladığı, sildiği Instagram hesabındaki resimlerin linkleri de vardır. Yani telefonumuzdaki uygulamalar haberimiz olmadan birbirleri ile dedikodumuzu ediyor, birine söylemediğimiz bir şeyi diğerinden kolayca öğrenebiliyor ve bu bilgiyi veri tabanlarında saklayabiliyorlar. Önemli soru ise şu: Bu bilgiyi ne yapıyorlar?
….
“Mehlika 4 yaşında. Ama 2 yaşındaki bir çocuk ağırlığında. Hasta…” Ekrana dönüp bakıyorum. Mehlika bitkin bir şekilde yatıyor. Kaburgaları sayılıyor. Moloz yığınları arasında oturan insanlar görüyorum. İçim sızlıyor…
Mutfakta iş yaparken dinlemeye çalıştığım bir videonun arasında çıkan bir yardım kampanyası reklamı bu. Karşıma çıkan 5 reklamdan en az dördü Yemen ile ilgili. Diğer biri ise anaokulu reklamları. Beyim bir tanesine şahit olunca anaokulu araştırıp araştırmadığımı soruyor. Böyle bir isteğim yok. Facebook ve Instagram’ım yok. Google’dan arama da yapmadım. Ama buna gerek yok zaten. Eğer Amazon’dan bez sipariş etmiş isem çocuklarım kaç yaşında, ne zaman anaokulu yaşına gelecekler biliniyor.
Akşam oğlumuzla ilgilenirken eşimle daha önce hiç lafı geçmemiş ve yine internette de hiç aramadığımız, bir oyuncak arabadan bahsediyoruz. Bunun hemen peşine telefonumu açar açmaz, bahsettiğimiz arabanın reklamı karşıma gelince biraz sarsılıyorum. Bu bir tevafuk mu?
Hafta sonu hep beraber arabada giderken, benim telefonum arabaya bluetooth ile bağlı. Eşim arabayı kullanırken bir çocuk şarkısı çalıyor. Şarkı arasında reklam vakti geldiğinde, dişlerimi sıktığımı hissediyorum. Yemenli çocukların görüntülerinin gelmesini bekliyorum. Fakat reklam bir mangal reklamı, ve bir sonraki ise elektrikli arabalar ile ilgili. Telefonun kamerasına bakıyorum. Eşime doğru dönük…
YOKSA ŞU ANDA GEORGE ORWELL'İN KABUSUNUN İÇİNDE MİYİZ?
Bu “1984” anında ne hissedeceğimi bilemiyorum. Meleklerin her an bizi izlediğini, her an her şeyin kaydedildiğini biliyorum. Bütün bu hallerimiz âlem-i misalde nasıl görüntülenecek merak ve hayranlığı içindeyim. Fakat insanların bu teknolojisi ile Allah’ın Hafiz ve Rakib isminin dünyadaki bu apaçık tecellisi ve insanlar tarafından da her yerde, evimizin en mahrem odalarına, zihnimizin en gizli derinliklerine kadar izlenip kaydedilme düşüncesi beni korkutuyor.
İnternete girdiğimiz her bilgi, attığımız mesajlar, e-mailler, sosyal medya aktivitemiz, seyrettiğimiz videolar, kullandığımız uygulamalar, takip ettiğimiz kişiler ve gazeteler ile profilimiz çiziliyor.
İnsanlar bazen Allah’ın her şeyi önceden bilip kaderde yazmasına hayret ediyor. Zaman ve mekândan münezzeh, ezelî ilmi ile Allah’ın kaderi yazmasını bırakın, aciz insanlar bile, bizlerin internet aktivitesini izleyip, çevresini ve fikirlerini bilip, bundan sonraki adımını tahmin ediyorlar, ona göre trendler oluşturuyor, kişiye özel reklamlar, herkese seyretmek istediği tarz video ve filmler sunuyorlar. Fakat kamerada o an gözüken insana göre reklam verilmesi bunun da ötesinde... Ve ister inanın ister inanmayın şu anda o öte tarafa geçmiş durumdayız.
YÜZ TANIMA
Bazı telefonları kolayca açmanızı, Facebook’ta kişilerin otomatik olarak etiketlenmesini sağlayan fakat devletlerin ve büyük şirketlerin insanların hayatlarını derinden etkileyecek şekilde kullandıkları teknoloji.
Çin her kimlik kartındaki resmi, bu kişinin arabası, evi, akrabaları, sık görüştüğü insanlar ile eşleştirerek haftalık olarak ne yapıyor, nereye gidiyor, şehirdeki kameralarla tek tek takip edilebiliyor. Müslüman azınlıklar mercek altına alınıp zulmediliyor. Halka bu takipler ile bir ‘Sosyal Kredi Skoru’ veriliyor. Eğer iyi bir okula gidiyorsanız, işinizde başarılı iseniz, verginizi veriyorsanız, kan bağışlarsanız skorunuz artıyor. Depozito vermeden bir arabayı kiralamanıza, lüks ev ve araçlar için borç almanıza izin veriyorlar. Bir park cezasını ödemezseniz, yanlış bir şey yapar, başınız kanun ile derde girerse, komşunuzla kavga ederseniz skorunuz düşürülüyor. Eğer bir gün bir borç almak isterseniz, ev kiralamanız gerekirse bu skorlar göz önüne alınıyor.
https://time.com/collection/davos-2019/5502592/china-social-credit-score/
Bazı yaşananlar ise 1984’ü geride bırakıyor. Eğer Çin’in kara listesine bir şekilde girdi iseniz, sizi telefonla biri arasa önce bir siren çalıyor, ardından da “Bu kişi kara listede. Dikkatli olun. Borçlarını ödemesini tavsiye edin.” diye bir mesaj geçiyor. Eğer kara listeye giren kişi Beijing’de bazı kavşakları geçerse, yüz tanıma teknolojisi ile tespit edilip devasa elektronik billboardlara resimleri ve kimlik numaraları yansıtılıyor. Avukat Li Xiaolin, Time dergisine verdiği bir röportajda, bir mahkemede verdiği özrün “samimiyetsiz” sayılması ile kara listeye girmesi üzerine bilet almasına izin verilmediğini ve evinden uzak bir şehirde öylece kaldığını anlatıyor.
İLK KEZ CIA İÇİN…
1960’larda Woody Bledsoe’nun CIA için insan yüzünü numerik bir şifreye dönüştürmesi ile başlayan serüven şu anda çok mesafe kaydetmiş durumda.
https://www.ericpetersautos.com/2018/06/29/faceprinted/
Kamera bir yüzü tespit ettikten sonra üzerinde bazı ölçümler yaparak yüzü bir rakamlar kümesine dönüştürüyor. İşte bu noktadan sonra işler karışıyor.
Ölçümleri yapılan yüz, elde bulunan resim bankası ile karşılaştırılarak kimliğin bulunması gerek. Resim bankası ilk olarak tutuklananların çekilen resimleri ile oluşturulurken, internet ve sosyal medya ile birlikte şu an binlerce resim bu bankaları oluşturmak için kullanılıyor. Eğer bir şekilde bir yerlere resmimizi yükledikse veya başka biri bizi etiketledi ise, izin vermemiş olsak hatta haberimiz bile yoksa da bu bankalarda olabiliriz.
İngiltere’de bir müzedeki selfie sergisi
http://lifestylenotes.it/from-selfie-to-self-expression-il-selfie-in-mostra-alla-saatchi-gallery-di-londra/
2001’de Amerika’da çok kişinin izlediği Süper Kupa’da stadyuma giren herkesin yüzü taranarak polisin elindeki resimlerle karşılaştırıldı. Yüz tanıma ile 19 aranan kişi tutuklandı.
2017’de Trump yüz tanımanın Amerika sınırlarında kullanılması emrini verdi.
2018’de bir ünlü, onu rahatsız eden hayranlarını tanımak için yüz tanıma programını konserlerinde kalabalık gruplar üzerinde kullanmaya başladı.
@CNN
2020’de polis İngiltere’de yüz tanıma için kameraların kullanıldığı bölgelere resimdeki gibi uyarılar koydu. Fakat bir vatandaş işareti görüp yüzünü kapatmak isteyince, polisler tarafından durdurulup resmi çekilmekle kalmadı, bir de para cezası aldı.
https://www.mirror.co.uk/news/uk-news/man-ordered-uncover-face-front-16155463
Alışveriş merkezinde, bankada, havaalanında, gördüğümüz tüm kameralar hepsi, şu an öğrenme aşamasında. Bizi nasıl izleyeceklerini öğreniyorlar. Demek ki maske takmak sadece sağlık için değil aslında şahsi güvenliğimiz için de iyi.
Kameralar beyaz erkekleri doğru olarak teşhis etmekte oldukça başarılı olsalar da, eğer Asyalı veya siyahi iseniz, hele bir de kadınsanız işiniz zor. Amerika’da Milli Standartlar ve Teknoloji Enstitüsünün yaptığı bir araştırmaya göre, yüz tanıma algoritmaları siyahi ve Asyalı yüzleri, beyazlara göre 100 kata kadar yanlış teşhis edebiliyor.(1) Yayınlanan başka bir rapora göre ise kameralar ile yapılan 42 yüz eşleştirmesi içinde sadece 8 tanesi doğru çıkmış.(2)
İşlemediği bir suç için tutuklanan, habersiz bir şekilde evinde yatarken başka bir ülkede işlenen bir saldırıdan sonra terörist ilan edilen de var.
Amerika’da Brown Üniversitesinde öğrenci olan Amara Majeed bir sabah kalktığında telefonunda 35 cevapsız çağrı görür. Ülkesi Sri Lanka’da bir bombalama olmuş ve yüz tanıma programı, kendisi o anda Amerika’da final haftasında olan Amara’yı suçlu olarak tespit etmiştir. Amara için bu basit bir hata değildir. Olaydan sonra gerçek ortaya çıkmasına rağmen ölüm tehditleri alır.
Amara Majeed olaydan sonra düzenlenen basın toplantısında
TEKNOLOJİNİN ZAMANLA DÜZELİP MÜKEMMEL İŞLEYEBİLECEĞİNİ DÜŞÜNSEK BİLE, BUNUN KULLANILMASI İÇİN NE KADAR RAHAT OLABİLİRİZ?
Evet, tabi ki iyi yönleri var: Bankalarda daha hızlı, hastanelerde kişiye özel ve güvenli işlemler yapılabilecek; bir kilidi, bilgisayar veya telefonu açmak belki daha kolay olacak. Daha önemlisi suçluların hemen yakalanması, hatta suçlar daha işlenmeden önlenebilmesi sağlanacak. Belki de Kuran’ın “Adalet-i tâmme yapmak isterseniz; Süleymanvâri, rûy-i zemini etrafıyla görmeye ve anlamaya çalışınız.” iması dünya üzerinde gerçek olacak.
FAKAT GLOBAL ETİK KURALLAR KONULMADAN UYGULANMASININ FATURASI NE OLABİLİR?
Yüzlerce teşkilat, başka bir telefon uygulaması olan Clearview ile yoldan geçen herhangi birinin sadece fotoğrafını çekip, internetteki tüm bilgilerine ulaşabiliyor. Clearview yüz için bir arama motoru olarak çalışıyor. Rusya’da kullanılan Findface de aynı şekilde iş görüyor.
Teknolojinin gittiği yönü düşünebiliyor musunuz? 15 yaşında bir kız masum bir şekilde okuluna giderken, kötü niyetli biri sadece resmini çekip, ertesi günü evinin kapısında bekleyebilir.
Bunu düşününce, 3 kızı olan biri olarak teknoloji ile ilgili her şeyin bir binaya doldurulup yakılmasını istiyorum. Bu cümle duygularımı ifade etse de, Levh-i Mahfuz’a yazılmış gibi, silindiğinde bile yok olmayan sanal bilgiler ve programlar ile ilgili oldukça gülünç.
Clearview 3 milyardan fazla resim toplamış ve toplamaya devam ediyor. Bilinen en büyük veri tabanlarından birine sahip. Uygulamayı kullananlar ise sadece istihbarat teşkilatları, ordular ve polis değil, Walmart gibi satış yapan zincir marketler de hırsızlara karşı Clearview kullanıyor ve şu ana kadar binlerce arama yapmışlar. Bizler ise resimlerimizi paylaşarak ve başkalarının hayatlarını sosyal medyadan takip ederek aslında buna yardım ediyoruz.
Öyle bir zamana geldik ki normal hayatımızı sanal hayatımızdan ayırmak çok zor bir hale geldi. Özgeçmişler LinkedIn’e yükleniyor, faturalar otomatik ödeniyor, iş toplantıları, dini sohbetler Zoom’dan yapılıyor. İnternetten alışveriş edip, kıtalararası görüntülü konuşmalar yapıyoruz. Arkadaşlarımıza konum atıyor, gideceğimiz adresi bulmak için yine telefonumuza bakıyoruz. Yani daha gitmeden internet gideceğimiz yeri biliyor. İşle ilgili meseleler e-posta ile hallediliyor. Öğrenciler ödevlerini, öğretmenler notlarını belirlenmiş sitelere yüklüyorlar.
Belki de bundan sonra bir işe başvurulduğunda, biriyle evlenmek istenildiğinde, bir insanın bütün sanal âlemdeki tarihçesi gözden geçirilip öyle karar verilecek.
Bir mektubunda “Bir tek adamın, birkaç senedeki mahrem esrarı meydana çıksa, elbette onu mesul ve mahcup edecek yirmi madde bulunacak.” diyen ve yıllarca en mahrem mektuplarına kadar yazdığı her şey kelime kelime okunan; ya hapiste olup ya da kapısında asker bulunan, peşine takılan görevliler, talebeleri, ziyaretçileri ile sürekli gözetim altında olan Bediüzzaman Hazretleri hakkında utanılacak hiç bir şey bulunamamış, hala hayırla yad ediliyor. Tinder’dan gelen 800 sayfanın Judith Duportail’in eline verildiği gibi amel defterlerimiz elimize verildiğinde, an an ‘kameralar’ bizi nasıl çekmiş açıldığında, biz de ahiret mahkememizden beraat edilebilecek miyiz?
KOMPLO TEORİSİ Mİ?
Android ve IOS otomasyonunu sağlayan Fastlane’i programlayan Felix Kraus’un 2017’de yaptığı açıklamaya göre, eğer bir uygulamaya, kamera ve mikrofon erişimi için evet derseniz, uygulama şunları yapabilir:
• Ön ve arka kameraları görebilir.
• Neredesiniz ve o an ne yapıyorsunuz bilebilir.
• Haberiniz olmadan resim ve videonuzu çekebilir.
• Farkında olmadığınız halde size ait resim ve videolarınızı yükleyip saklayabilir.
• İster tuvalette oyun oynuyor, ister otobüste sosyal medya takibinde olun, hem ön hem arka kameralar ile, eş zamanlı olarak, canlı yayınınızı internette paylaşabilir.
• Ekranda yalnız mısınız, yanınızda başka kimse var mı tespit edebilir.
• Telefonda bir resim, reklam, videoya bakarken yüz ifadenizden ne hissettiğinizi çıkartabilir.
• İnternet sunucunuza sizin kısa videolarınızı paylaşarak, yüz tanıma teknolojisi ile internette size ait ne kadar resim varsa bulup, yüzünüzün 3 boyutlu modelini oluşturabilir.
…
Hollanda’da eli teknolojiye yatkın bir genç, bir telefona Find My Phone adlı bir uygulamayı yükleyip, birkaç ayar yaptıktan sonra çalınmasına izin verir. Çalındıktan sonra hırsızın her hareketini, konuşmasını, en mahrem anlarına kadar takip eder ve bunu bir belgesel olarak yayınlar.
Amerika Milli Güvenlik Teşkilatında çalışan Edward Snowden 2013 yılında pek çok gizli belge ile, devletin sıradan vatandaşları gözetim altında tuttuğunu, Optic Nerves adlı bir program ile Yahoo’da yaptıkları video chatleri sırasında beş dakikada bir fotoğraflarını çekerek, ilerde kullanılma amacı ile sakladıkları bilgisini sızdırınca hakkında dava açıldı ve pasaportu iptal edildi. Şu anda Snowden Rusya’ya sığınmış durumda.
Amerikan Milli Güvenlik Teşkilatı gibi devlet kuruluşları istedikleri zaman telefonlarınızı dinleyebilir, mesajlarınızı okuyabilir, resim ve videonuzu çekebilir, e-maillerinize erişebilir, bilgisayarınızdan özel dosyalarınızı çalabilir.
Hackerlar bildiğimiz bazı programları birazcık değiştirerek size gönderip, tek bir tıklama ile tüm bilgisayarınızı ele geçirebilir, istediği dosyayı bilgisayarınıza yükleyip, istediğini çalabilir. Kameradan sizi takip edip, mikrofonunuz ile dinleyebilir.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi, InSeCam adlı web sitesi ile sıradan herhangi bir insan, bedava, güvenlik kameralarını izleyebiliyor. Restoran, mutfak, yatak odası, her ne seyretmek istiyorsa hangi şehir ve zaman diliminde kendi seçebiliyor.
Evde bile olsalar, kimse olmasa da örtüsünü çıkarmayan ablalarımızın, ninelerimizin kıymetini daha çok anladım.
Mümkün olduğu kadar kamera ve mikrofonlarımızı kapatmaya, hangi uygulamanın ne tür erişimler istediğine, gelen dosyaların güvenliğine, kiminle ne paylaştığımıza dikkat etmeye çalışsak da özelimizi korumak artık çok zor. Rabbimizin Settar ismine her zamankinden daha fazla muhtacız…
İhlaslı yaşamanın önemine hep vurgu yapan Bediüzzaman, tam ihlası kazanmanın ve bunu korumanın en etkili yöntemlerinden biri olarak, her an Allah’ın huzurunda olma farkındalığının önemini dile getirir. Daima Allah’ın huzurunda bulunma edebini kazanmak ile, yanımızda kimse olmasa bile yanlışlardan, günahlardan ve bizi utandıracak hallerden uzak durma, her daim gözetim altında olmaya karşı en güzel zırhımız olur.
Hem Rabbimiz bu gerçekleri bize göstererek, bizi yine terbiye ediyor. Daha iyi insanlar olmaya, hem bu dünyada hoş bir sada bırakmaya, hem ahiret için aleyhimizde delil olarak kötü şeyler bırakmamaya teşvik ediyor. Bizler bunu başarabildiğimiz ölçüde, akıllı teknoloji de dünyayı daha güzel bir yer yapma adına en güzel amacına ulaşabilecektir.
Kaynaklar:
1. Face Recognition Vendor Test (FRVT) Part 3: Demographic Effects, Grother et al.
2. Independent Report on the London Metropolitan Police Service’s Trial of Live Facial Recognition Technology, Fussey ve Murray