TR EN

Dil Seçin

Ara

Derin Uyku

Derin Uyku

Çenesi bacağıma kenetlenmiş vahşi bir hayvan gibi yakıyor canımı bu gerçek. Gerçek demek de yavan geldi şimdi. Hakikat! Evet, hakikat demeyi savaş demeye yeğliyorum. Bu hakikat, fazlasıyla canımı yakıyor. Çünkü savaş, mazlum olana üzülmekle bitmiyor. Savaşın adını anınca bile dili dudağı yanabiliyor insanın. Hele öfkesi, yırtıcı bir hayvan gibi paçana yapıştıysa asla bırakmıyor. Kaç kez silksen de bırakmıyor.

Hadi gel de adım at atabilirsen; hayatına hiçbir şey yokmuş, her şey güllük gülistanlıkmış gibi devam et edebilirsen, sıradan şeylerden bahset, yine aynı şekilde yaz yazabilirsen kolaysa. Olmuyor. 

Sabah doğan güneşe sevinmek ayıp gibi bir şey oluyor. Suyun musluktan şırıl şırıl akması çok lüksmüş gibi geliyor. Haberlerden duyduklarına önce yumruklarını sıkıyorsun sonra ayak parmakların karıncalanıyor. Uykulara da kolay geçilmiyor. Zaten kaç gecedir rüyamda bomba seslerinin ortasında öyle dımdızlak kalmış bir çocuk durmadan konuşup duruyor. Ama benimle mi, kendi kendine mi onu tam  kestiremiyorum. Bilinçaltım bana nasıl bir oyun oynuyorsa artık bugünkü aklım ama çocukluk hâlimle ona yanaşırsam bana içini daha rahat açar diye düşünüp yanına yaklaşıyorum. Ortak bir nokta bulmaya çalışıyorum onunla aramızda. Aklıma gökyüzü geliyor. Seninle baktığımız gökyüzü aynı diyecek oluyorum sanki diyeceğimi duymuş, içimi okumuş gibi gökyüzünün bizim payımıza düşen tarafında savaş olmadığını söylüyor. Yok hakikaten. “Peki, bizim payımız da ne demek? Gökyüzünü bölüşmüş müydük ki?” diye düşünüyorum.

Bir kez bile savaşın, sığınağın kesif toz bulutunun içinde kalmadığımı, onu anlamaktan çok uzak olduğumu hissetsem de vazgeçmiyorum. Rüyada üstümde başımda bir çocukta olması gereken ne varsa onlar var. Her şeyim tastamam. Allah’tan bakmıyor yüzüme, hep uzaklara bakıyor. Yoksa çocukluğumdan da üstüm başımdan da utanacağımı adım gibi biliyorum. 

Korkuyu arıyorum gözlerinde, sesinde, sözünde... Yok. Hâlbuki çocuk dediğin korkar. Yani ben olsam çok korkardım diye geçiyor aklımdan. Korkuyu ya ben yanlış biliyorum ya da bulmayı beceremediğime karar veriyorum. 

Mırıltılar hâlinde konuşmaya devam ediyor. Ola ki savaşta kaybolursa adının ve anne babasının isminin yazıldığı ellerine bakıyorum. Tükenmez kalemle yazılan şeylerin silinmezlik özelliği de olsa keşke diye hayal ediyorum. 

Bir ara sesi mırıltı olmaktan çıkıyor ve bir ricaya, bir duaya dönüyor söyledikleri: Hep kavga ediyorlar bitse olmaz mı?Yukarılardan hep bombalar düşüyor ama ben üstümde kurşun geçirmez kalkanlar kadar sağlam büyük bir bulutla gezmek isterdim. Evimiz, annem, babam, kardeşlerim de onun altına sığsınlar isterdim. Sonra komşularımız var ve onların çocukları var, yaşlı ninem, dedem var; onlar hızlı gidemez, bombalardan kaçamazlar, o büyük bulut onları da korusun. O bulut daha da büyüse kocaman olsa büsbüyük olsa ne güzel olurdu. Çünkü öğretmenim, arkadaşlarım... daha çok kişi var. Aslında düşündüm de bulut da olmasın büyük de olmasın, savaş bitsin yeter. Sanki evimizin kapısı hep aralık ve hırsız hep sokaklarımızda dolaşıyormuş gibi geliyor, diyor ve sesi kısıldıkça yine sayıklama gibi mırıltılar başlıyor.

Bombalar yağmur gibi yağarken, birisi çok yakınımıza düşse de kılı bile kıpırdamıyor. Evde cereyandan şiddetli bir biçimde kapı kapansa yerimden fırlarım, onun yanında savaşın göbeğindeyken yüreğimi ağza getiren, ha isabet etti ha edecek, ha düştü ha düşecek dediğim roketlerin seslerine çabuk alışıyor kulağım. Aslında korktuğum anlaşılsın istemiyorum.

“Neden duymuyorlar, neden görmüyorlar ki halimizi? Yoksa onlar da kendi topraklarında mı savaşıyor bizler gibi?” diye soruyor. İlk kez dahil olmak istiyorum ona ve, “Yok savaşmıyorlar, işlerine gelmiyor, kimi de korkak!” demek geçiyor içimden. 

Taramalıların hızıyla yarışıyor gibi sorularını peş peşe sormaya devam ediyor. Dünya barışı için büyükler bir şey yapamıyorsa çocuklar girsin araya? O çocukların savaş oyunları oynamaktan kafalarını kaldırıp sizin savaşta olduğunuzu anlamaya vakitleri kalmıyor da diyemiyorum. Hastalardır belki de? Evet, belki onlar da hasta, belki de komadalar diyor. 

İlk kez hasta olmanın destek bekleyenin zihninde umuda dönüştüğünü anlıyorum. Tabi diyorum hastalar hatta şu an komadalar.

Büyüklerin “büyük planları” var diyemiyorum da komada olma fikri bir an için iyi geliyor. Üstelik yalan da değil ancak komada olmakla izah edilebilir bütün bunlar. Bunca katliama, bunca kıyıma tepki vermemenin, hatta bilinçsizce destekçisi olmanın tek bir açıklaması olmalı: Koma hâli, derin uyku. 

Birbiri ardına gelen acı siren sesleri bölüyor konuşmamızı da cevap verme yükünden kurtuluyorum… 

Alarm sesiymiş. Uyanıyorum.