Yazının keşfinden önce de vardım ben. Ömrüm siz insanlarınki kadar kısa değil. Üç bin hatta dört bin yaşındayım ben. Cevabı bulunamayınca bilinmeyen bir bilmece olmak istemiyorum. Aksine, insanlık keşke beni daha iyi tanıyabilse diye uğraştığım için yazara bu kez de “beni yaz” diye ısrar ettim. Hadi biraz daha daraltayım aklınızdaki tahmin çemberini. “Rüzgârın yapraklarımı titrettiği ama asla dökemediği bir ağacım” ben. Ana vatanımı da merak eden olursa şöyle diyeyim: İzimi süren araştırmacılar, “Bu ağacın yetişmekten vazgeçtiği yerde Akdeniz biter!” diye not düşmüşler. Taa 2000 yıl önce Columella “ağaçların birincisi” ilan etmiş beni. Binlerce yıllık geçmişim olduğu için “mitolojinin görgü tanığı” da derler bana. Âdem ve Havva kıssasında bulundum. Hz. Nuh’un sohbet ettiği beyaz güvercinin gagasında ben vardım… Yine adımı bulan olmadı mı? Öyleyse daha başka ipuçları vereyim çünkü acilen bilinmem lazım.
Soğuğun gövdemi üşüttüğü de doğru ama soğuk incitemez beni, asla incinmem. Birçok isimle seslenmişler bana ama içinden en sevdiğim adım: Ölümsüzlük ağacı. Ben, bu ismimi severim sevmesine de bazen, “Acaba o kadar faydamı bilmesine rağmen sırf ondan daha uzun süre yaşayıp hayal ettiği o upuzun ömrü elinden aldığımı sandığı için mi kıymetimi bilmez şu insanlık?” diye de düşünür dururum. Hâlbuki ben de onun gibi bir görevliyim.
Uzun ömrümün sırrını da açık edeyim size. Toprağımın altında öyle bir yumru gizlerim ki yangından da dondan da hatta daha büyük afetlerden bile kurtulabilecek kadar güçlüdür kök sistemim. Hak veriyorum aslında insanoğluna. Sadece bu özelliğim yüzünden neslini asırlar sonrasına taşıyamayan insan, beni kıskanmasın da ne yapsın!.. Aslında cevabı da gayet basit: “Beni toprağın altına diksin de iyiliği yaysın!”
Bende kibir yoktur öyle insanlar gibi. Bağımsız köklerim sayesinde uçsuz bucaksız yayılabilirim toprağın altında. Küçük bir dal parçasıyla bile toprağa tutunur, meyve veririm. Öyle, birisine faydalı olmak için şart falan da koşmam âdemoğulları gibi. Bulamadınız mı adımı hâlâ? Tanıyamadınız mı beni? O zaman biraz daha anlatmalıyım.
İnsanlar daha sağlıklı ve daha uzun yaşasın diye diğer bitkilerden daha büyük bir ayrıcalık tanındı bana. Binlerce yıllık yaşamımda, sürekli meyve üretme nimeti ile ödüllendirildim ve içimde taşıdığım büyük sırla yaratıldım. O yüzden “yaşam ağacı”dır bir diğer adım. İnsanların on parmağında on marifet var diye abartıyorlar bence. Oysa benim dallarım kadar faydam var. Saysam, sadece araştırıp bulunanlarla bile insanı geride bırakırım. Gövdemin estetik yapısı sebebiyle beni “kadın ağaç” diye de anıyorlar. Doğru, insanlar arasından hem üretken hem doğurgan hem kutsal olan bir annenin vasıflarını taşıyan ayrıcalıklı bir ağaç olduğumu düşünürsek, güçlü bir kadına benzetilmemden daha doğal ne olabilir? E peki tüm kutsal kitaplarda adım yazılı desem, Kuran’da “Tur-u Sina’da kendinden ışığı olan ağaç” diye bahsedilen benim desem, bu sefer bulursunuz, tanırsınız beni değil mi? Zeytin ya hu, zeytin benim adım! Tanemden damlayan altın sıvıyla Antik Çağ’ın Bergamalılarına göre ölüme meydan okuduğumdan “vasiyetleri açılmaz kılanım.” Köklerimden kurtulup yürümeye kalksam, dünyayı iyilikle, sağlıkla, barışla donatacak güçte bir canlıyım. Evet evet, ben bir canlıyım. İlk kültürü alınan ağaç türüyüm ben.
İlk zamanlar insanın, ateş ihtiyacı oldu diye ağacımdan çok iyi kandil yağları yapıldı. Binlerce yıl, evler ve mabetler kandillere konulan yağımla aydınlandı. Asiller beni öyle bir benimsedi ki bir süre sadece seçkin sınıfa ait olanlarla anıldı adım. İnsanların yıkanmamayı matah bir şey sandıkları zamanlar, vücutlarına benim yağımı sürdüler de hastalıklardan kurtulup hayatta kaldılar. Aslında Antik Dönem’den bugüne kadar en büyük iyiliği kadınlara yaptım. E ne de olsa ben de estetik bir yapıya sahip kadın ağacım.
Çok sonraları yenebileceğim de geldi akıllara. Baştan söyleyeyim, hamken dalımdan koparılınca dilde bir burukluk bırakırım. Dilin üzerinde bir acı olurum ki sormayın. Yutkununca da genze doğru yakıcı gelir tadım. Yabani orman meyveleri, ıtırlı otlar, çağla, bademin olmamışı bu tadımın yanında şeker şerbet kalır. Henüz yeşilken meyvemi erken toplayıp kırar, üstümü çizerseniz acımaz canım. Ezer, süzerseniz, altın gibi olan yağımla “uzun yaşam iksiri” olurum. Meyvemi biraz beklettikten sonra toplayıp işlerseniz kahvaltıların baş tacı olur, siyah elbisemle tabaklara kurulurum. Posamla çekirdeğimi atmaz sıkıştırırsanız “prina” derler bana artık, yakacak olurum. Sadece zeytin olarak sofrada kalmam yani, hakkını veririm uzun ömürlü olmanın. Saygınlığımın en yüce nişânesidir yağım. Şişelerden dışarı taşar, parıldar ışığım; kendime özgü kokumla yedi düvele nam salarım. Ama şişedeyken dalımdaki kadar güçlü değilim. Biraz nazlı yanım var işte. Yağım için, ışık, ısı, hava ve su en büyük düşmanım. Mutfakta pişen yemeklerin aromasında olmakla yetinemem de becerikli ellerin tuttuğu kazanlara dökülür, kaynatılır, bembeyaz köpürüp temizliğin simgesi sabun olur, mis gibi kokarım.
Yaprağımı kaynatırsanız şifalı çay olurum, o yapraklı dalı birbirinize uzatırsanız “barış” olur adım. Kocadıysam bile büklüm büklüm gövdemden mâhir bir sanatkârın elinde masa, sandalye, sehpaya dönüşürüm. Kullananın ömrü yetmez kokumu tüketmeye. Ah keşke kıymetim layığıyla bilinse nice işsiz gence iş kapısı bulurum.
En şatafatlı kahvaltı sofralarında yerim baş köşedir, en sade hayatlarda da ilk üçlüde benim adım akla gelir. Ben olmayınca peynir, ekmek öksüz kalır. Benim olmadığım mutfaklarda, sağlıklı ve leziz yemekler boynu bükük durur.
Sonunda en büyük sırrımı öğrenmek için kolların sıvandığına da şahit oldum. Tıp fakültelerinin kapıları çalındı, müthiş çalışmalar başlatıldı benim için. Bilim dünyasında da “hücre iyileştirici” olarak bilindi Lokman Hekim’in “ölümsüzlük ilacıdır” dediği yağım. Hâlbuki beş yüz sene boyunca Batı tıbbının tek başına okutulmuş en modern kitabını yazan İbn-i Sina çok önceden bulmuştu beni. Zaten onun yağlı tıbbî formüllerinde ben hep vardım.
Duydum ki, “dünya ağaçlandırma günü” kutlanıyormuş. Hemen ardındaki gün de dünya iyilik günüymüş. Madem ağaç dikme çabanıza bir gün ayırıyorsunuz ve iyiliğe bu kadar önem veriyorsunuz, yaklaşın öyleyse size çok mühim bir şey diyeceğim. Yakında sofralardan kalkacak da eczanelerde şifa için satılacak yağım. Hastalıkları frenlemek, baskılamak, durdurmak için değil tamamen vücuttan arıtmak için modern tıp ilaçlarının en büyük destekçisi ben olacağım.
Gelecekte, eğer eskisi gibi kolay bulunamazsam da şaşmayın. İyilik yapmak isterseniz beni yaşatmak, çoğaltmak için uğraşın. Beni toprağa her diken elin sessiz bir iyilik yaptığına inanırım. Gelin, şu dünyada, dikili bir zeytin ağacınız olsun da siz de çok yaşayın.