TR EN

Dil Seçin

Ara

Mekke’ye Doğru

Uzaydaki bir uydudan çekilmiş bu Kâbe resmini ilk gördüğümde dakikalarca ona bakmaktan kendimi alamadım. Arkadaşlardan biriyle resmi incelerken o:

“Mekke gerçekten de çölde kurak bir şehir. Bir parçacık olsun yeşillik görünmüyor bu fotoğrafta.” dedi. Tekrar baktım hakikaten öyleydi. Bu mübarek beldede, yeşillik bir alan gözükmüyordu.

Böyle düşünür dururken, İsmail Hakkı Bursevî’nin Kitab’ul Hitap adlı eserinin bir yerinde geçen şu ifadeler hatırıma geldi.

“Kâbe’nin böyle çorak yerlerde olması nedendir? deseler, cevabı şudur:

Eğer Mekke, Cennet gibi bir yol üzerinde, nehirler ve ağaçlarla süslü bir yer olsaydı insanların ekseriyeti nefsin zevklerinden kurtulamaz, Hakk’a dayanıp güvenmeyi terk eder, Mekke zalimlerin meskeni olurdu. Halkı ziraat ve çiftçilikle uğraşır, dünya işlerine bağlanarak Hakk’a hizmetten uzak kalırdı.”

Hac, diğer ibadetler gibi olmayıp gücü yetenin ömründe bir defa yapması gereken bir farzdır. Allah’ın (cc) farz kıldığı diğer bütün ibadetlerde, ardı ardına tekrarlar vardır. Bu da Allah’ın esma ve sıfatının çokluğundan, Vahidiyet mertebesine işaretler taşır. Hac’da ise bir defalık farz kılınmasıyla Ehadiyet mertebesine işaret vardır. Kim bilir daha nice sırlar vardır; bilene, görene.

Hac ibadetinde birlik ve beraberliğimizin sembolü olan ve yer yüzünün ilk mabedi, Allah’ın evi olduğu Kur’an’da belirtilen Kâbe’nin çevresi her an bir arı kovanı gibi ya da bir karınca yuvası gibi hiç durmaksızın, Allah’ın adını anmakta, kaynamaktadır. Diller, niyetler, dualar, ihramlar hep bir örnektir.

Belli zaman ve mekan çerçevesinde topluca yapılması mecburî olan bu ibadet, bütün inananların yeryüzünde kader birliği etmişliğinin bir göstergesidir âdeta. Beş farzın içinde, en son farz kılınan bir ibadettir Hac. Hicri 9. asırda farz kılınmıştır. İslâm’ın ve inananlarının bu dünyadaki en son gayelerini de temsil eder. Her kul, Hac’da hem bedeni hem de ruhu ile kendini Rabb’ine arz eder. O’nun (cc) bin bir çeşit nimetlerini dünyada tadıp yediği gibi, bu defa da çok özel ruhî ve kalbî nimetlerini ve feyizlerini işte bu ibâdetin ifası esnasında tadar.

Dillerden düşmeyen “Lebbeyk” kelimesi, kulun Rabbine karşı “Emrine hazırım.” demesidir.

Birbirlerini hiç görmemiş ama aynı dünya toprağının üstünde yaşayan insanlar ilk defa Hac ibâdeti sırasında bir araya gelirler ve âdeta yıllık kongrelerini yapmış olurlar.

Hac, hayatımızı mahallî boyuttan evrensele taşımakla insanı melekî bir konuma yükseltir ve Arafat’tan dönüşte Allah’ın (cc) en büyük mükâfatı bütün kullarının üzerine erişir.

O mükafat da şudur:

“Hac sırasında Arafat’tan dönerken ‘Şimdi size en büyük günahın ne olduğunu bildireyim mi?’ diye soran Peygamberimiz (asm), sözünü şöyle tamamlar:

‘Şimdi sizin için en büyük günah, Allah (cc) günahlarınızı affettiği halde kulun tereddüte düşüp bu aftan şüphe etmesidir.’”

Nasip oldu, Rabb’im kabul etti biz de bu yıl bu Hac kervana katıldık. Üzerimize farz olmuş ibadeti yerine getirirken, sizlere dua etmek adına, sizler adına da düştük yollara. Bütün kardeşlerimiz, okuyucularımız ve Zafer ailesine...

Hepinizi temsilen inşaallah eda edeceğiz bu mübarek görevimizi. Hepiniz bizlere dua ediniz, her biriniz hakkınızı helâl ediniz. Her birinizin ismi O’nun (cc) indinde mahfuz olan Rabb’ime dualarınızı ve o şefkatli, sevgili Peygamberimiz’e selamlarınızı arz edeceğiz nasip olursa. Rabb’im hepimize en kısa zamanda bu görevi tamamlamayı nasip etsin ve helâl yoldan, bunu hepimize kolaylaştırsın inşaallah.

Dualarımla... Allah’a ısmarladık...

Son sözümüz Allah’ın (cc) Kitap’ından olsun:

“İnsanlara da Hacc’ı duyur ki, yaya olarak yahut her türlü binek üzerinde dünyanın dört bucağından sana gelsinler. Böylece Hacc’ın kendilerine sağlayacağı yararları görsünler…” (Hacc Suresi, 27-28)

 

Elleriyle ördüğü atkısını boynuma doladığım gibi, dualarını da ruhumda hissettiğim kadim Zafer dostu Hikmet Anne’ciğimize, değerli âlim Sadrettin Yüksel Hoca’mıza ve M. Said Çekmegil Ağabeyimize Allah’tan sonsuz rahmet niyaz ederim. Her birinin kabri, Cennet bahçelerinden bir bahçe olsun inşaallah.