TR EN

Dil Seçin

Ara

Andy Lipkis ve Ağaç Halkı

Yıl, 1970. Andy Lipkis, henüz 15 yaşındaydı. Tatilini iyi değerlendirmek için San Bernardino Dağlarında bir yaz kampına katılmıştı. Oldukça güzel vakit geçiriyordu; geziler düzenleniyor, yarışmalar yapılıyordu.

Andy birden buralarda bir şeylerin ters gittiğini fark etti. Şehir hayatından uzak bu ormanlarda derin bir nefes aldığında, kendini çok daha sağlıklı hissetmesi gerekiyor, ama hissedemiyordu. Ciğerleri, o özlediği taze havayı bir türlü bulamıyordu. Kuşlar eskisi kadar neşeli şakımıyor, sincaplar o kadar sık görülmüyordu buradaki ormanda.

Evet, bir şeyler ters gidiyordu. Los Angeles’tan gelen duman, buradaki ağaçları yavaş yavaş zehirliyor, hem onların, hem de oradaki canlı hayatın ölümüne sebep oluyordu. Sadece bu dağlarda, senede 40.000 ağaç kaybolup gidiyordu.

Andy 15 yaşındaydı. Araştırdı, soruşturdu, havanın temizlenmesinde ağaçların rolü hakkında bilgi edindi. Vardığı sonuç: Dumana dayanıklı ağaçlar bulup dikmeliydi bu dağlara!

Andy Lipkis’in, kamp arkadaşlarını ikna etmesi zor olmadı. Hep birlikte, belki de hayallerinde yaşattıkları gelecek dünyalarını kurtarmak için çalışmaya başladılar. Orada bulundukları üç hafta boyunca bütün zamanlarını ağaç dikmek için ayırmaya karar verdiler. Eski bir araç parkındaki asfaltı kırıp yerine ağaç dikmek istediler. Ancak yetkililer buna izin vermedi. Andy, burada, ilk çevreci dersini aldı: “Israrcı ol!”

Andy ve arkadaşları, girişimlerine devam ettiler ve en sonunda yetkilileri ikna etmeyi başardılar. Asfaltı kırıp, toprağı, o çok özlediği güneşle buluşturdular. Ama ne toprağa, ne de onlara yeterdi bu kadarı. Hayat fışkırmalıydı topraktan. Hep birlikte bu alana, dumana dayanıklı olan kızılağaç, sedir ve çam ağaçları diktiler. Andy şimdi o günlerini anlatırken “Daha sonra orada sincapları ve kuşları oynuyorken gördük. Bir şeyleri iyileştirdiğimizi hissettik.” diyor.

Andy, bundan sonra da ağaç dikmeye devam etti. Doğaya duyduğu sevgi, onun üniversitede bölüm seçimini de etkiledi. Ekoloji okumaya karar verdi. İkinci sınıfa geldiğinde, çevre uzmanları gelecek bir felâketi ilân ediyorlardı. Şayet hiçbir şey yapılmazsa, belli bir bölgedeki ağaçlar, yirmi yıl içinde yok olacaktı. “Şayet bir şeyler yapılmazsa...”

Peki bu bir şeyleri kim yapacaktı? Duyduğuna göre, California Orman idaresinin elinde 20.000 fidan vardı ve hepsi dumana yenilmeyen cinstendi, hava kirliliğine dayanabilirdi. Ama tamamı kısa bir süre sonra imha edilecekti; çünkü yeni fidanların yetiştirilmesi için onlara yer açmak gerekiyordu. Andy hemen Orman idaresine gidip “Onları imha edeceğinize bize verin, bu bölgeye dikelim.” dedi ve trajikomik bir cevap aldı. Yeşil bir çevre için fidan yetiştiren kurumun yetkilileri, bürokrasinin buna engel olduğunu, kurallara aykırı hareket edemeyeceklerini söylüyorlardı. Tabii parasını getirirse, durum değişecekti.

Andy 20.000 fidanın hepsini almak istiyordu; o kadar parası yoktu, ama iyi kullanabildiği bir zekâsı vardı. Büyük firmalara gidip onlardan yardım istedi. Çok olmasa da bir miktar para bulmuştu. Ardından kamuoyunu harekete geçirmeye karar verdi. Konuyu gazetecilere ve politikacılara ulaştırdı. O an her ne olduysa, Orman İdaresi yetkilileri birden fikir değiştirdi ve fidanları bağışladı. Andy’nin ikinci dersi buydu: “Kamuoyuna açıl!”

Bu fidanları dikmek için Andy’nin bir haftası vardı. Bir yandan da fidanları muhafaza etmesi gerekiyordu, ama nasıl? Üçüncü ders, burada devreye girdi: “Üretken ol!” Aklına bir süt firmasından boş süt kartonları istemek geldi. 8000 karton alacak, 8000 fidanı bu kartonların içine ekecekti. Görüştüğü süt firması, 8000 kartonu Andy’ye verdi. Andy, 60 dolar harcayarak toprak aldı; daha sonra para bulmasına çevresindekilerin de katkısı oldu. Geriye, fidanları, San Bernardino Dağlarına dikmek kalmıştı. Bunun için de ciddi bir iş gücü lâzımdı. Andy, okul arkadaşlarını ve izci gruplarını organize etti ve San Bernardino nihayet 8000 fidanla buluştu.

Andy bu kadarla kalmadı, yeni hedefler peşine düştü. Tohum, toprağa düşmüş, bireysel olarak doğan bu hareket, filizlenmeye başlamıştı. Yeni bir organizasyon doğdu ve bunun adı, “California’yı Kurtarma Projesi” oldu.

Organizasyonun faaliyetlerini yürütebileceği bir yere ihtiyacı vardı. Bunun için 1976’da Los Angeles Belediyesiyle anlaşıldı ve boş duran itfaiye binasını kullanma izni alındı. Bu arada gönüllü sayısı da, dikilen ağaç sayısı da artmaya devam ediyordu. 1977’ye kadar yaklaşık 50.000 ağaç dikilmiş, bir o kadar çocuk da çevre eğitim programından geçirilmişti. Kendini ağaca adamış insanların aynı çatı altında buluştuğu organizasyonun adı, daha sıcak bir adla değiştirildi. Artık, onlar TreePeople (Ağaç Halkı) idi.

TreePeople adını geniş kitlelere duyuran şey, 1 milyon ağaç kampanyasını üstlenmesi oldu. 1981 yılında Los Angeles Belediyesi, şehrin havasını temizlemeyi hedef alan bir plan kapsamında 1 milyon ağaç dikeceğini duyurdu. Ancak belediyenin yaptığı hesaba göre 1 milyon ağacın dikilmesi en az 20 yıl alacak ve projenin tamamı 200 milyon dolara mal olacaktı. TreePeople, bu kampanyayı yürütebileceğini belirtti. Belediyeden görevi aldığında üye sayısı 1500’dü.

TreePeople, halkın kampanyaya desteğini artırmak için bir reklam ajansıyla anlaştı. Ajans, gönüllü olarak bu işe el atınca Los Angeles’ta TreePeople adını duymayan kalmadı. Medya da bu girişime ilgi gösterdi; gazete, radyo ve televizyonlarda konuyla ilgili haberler yayınlandı. Bütün bu tanıtımlar kısa zamanda sonuç verdi ve katılım çığ gibi büyüdü. Politikacılar, tüzel kişiler, hükümet görevlileri, toplum liderleri, dinî organizasyonlar, 200 binden fazla kişi ve yaklaşık 200 grup bu kampanyaya katıldı. Ve bir milyonuncu ağaç dikildiğinde takvim, 1984’ü gösteriyordu. 20 yıllık ve 200 milyon dolarlık proje sadece 3 yılda ve sıfır maliyetle gerçekleştirilmişti. Gönüllülerin gönüllerinde yanan ateş, bir milyonuncu ağaç dikildikten 4 gün sonra yakılacak olan Los Angeles Olimpiyat Oyunları ateşinden daha güçlü çıkmıştı.

Bu sıralarda TreePeople gözlerini Afrika’ya çevirdi. Çok uzaklarda bir yerlerde, milyonlarca insan açlıkla karşı karşıyaydı. Onlar için de birşeyler yapmalıydı. Eğer fakir köylülere meyve ağacı verilirse hem toprak yeşille buluşacak, hem de halk yiyecek bir şeyler bulacaktı. Yetkililer beş Afrika ülkesine yardım etmeye karar verdiler: Kenya, Etiyopya, Tanzanya, Senegal ve Kamerun. 1986’da bir grup TreePeople gönüllüsü, 6000 meyve fidanıyla birlikte bu ülkelerdeki fakir köylere gitti. Bir yıl süren bir araştırma sonucunda buraların iklimlerini, kültürlerini, toprak türlerini ayrıntılarıyla öğrendiler. Sonraki üç yıl içerisinde de çeşitli resmî kuruluşlar aracılığıyla 1200 meyve fidanı daha götürdüler.

TreePeople, Tanzanya’da farklı bir uygulama başlattı. 1989’da fidan verdikleri köyler için ev  ekonomisi ve bahçıvanlık kursları açtı. Bu kursta, her köy için iki kişilik kontenjan ayırdı. Her sene ikişer defa tekrarlanan eğitim işe yaramıştı. Köylere verilen fidanların yüzde 80-90’ı toprağa uyum sağlayabilmişti. Artık köylüler sadece yiyecek ihtiyaçlarını karşılamakla kalmıyor; geçimlerini, ellerindeki fazla meyveleri satarak sağlayabiliyorlardı.

Amerika’daki eğitimler de devam etmekteydi. 300’den fazla gönüllü, Citizen Forester Training programı çerçevesinde eğitim görmüştü. Eğitimde gönüllü gruplarının kurulması ve idare edilmesi, uygun ağaç türü seçme, ağaç dikimi, bakım ve koruma teknikleri üzerinde duruldu. TreePeople yöneticiler için ayrıca, ağaç dikme teknikleri ve dağ ile kentlerde ağaç diken gönüllüleri denetlemede etkili yollar konulu eğitim programları da düzenledi. 1989’da toplam 2.000 gönüllünün katıldığı 70 ayrı etkinlikte dağlara 13.000 ağaç dikildi. Daha büyük 6000 ağaç ise, şehrin betondan arta kalan kısımlarına dikildi.

Çocuklara da ulaşmak gerekiyordu. Andy, yaz kampında hissettiği duyguyu onlar da tatsın; kendi ektikleri bir ağacın hayat bulup büyüdüğünü görmek ne hissettiriyormuş, onlar da öğrensin istiyordu. Bu amaçla TreePeople, 1989’da çocuklara yönelik eğitim programları düzenledi. Eğitimlere katılan öğrenci sayısı 60.000’di. Ertesi yıl bu sayı, 107.000’e ulaştı. Anlatılan, geri dönüşümün önemiydi. Çocuklar konuyu o kadar benimsediler ki, veliler okullara çocuklarının “her şeyi geri dönüştürdüklerini” şikâyet ederek geldiler.

Çevre bir bütündü—havasıyla, suyuyla, yeşiliyle, mavisiyle. Hepsi, zincirin birer halkasıydı. Herhangi birine bir zarar geldi mi, zincir, zincir olmaktan çıkıyordu. 1980’deki sel baskınında 3000 gönüllü bir araya geldi ve 1200 kişiyi kurtardı. 1986’daki bir başka sel baskınında 1500 TreePeople gönüllüsünün yardımıyla Los Angeles Merkez Kütüphanesindeki binlerce kitap yok olmaktan kurtuldu. Ve bu yardım, TreePeople’ın adını, tarihe, “en fazla kitap kurtaranlar” olarak yazdırdı.

1 milyon ağaç kampanyasına nispeten küçük de olsa yeni kampanyalar birbirini izlemeye devam ediyordu. Meselâ 13 Ocak 1990 tarihinde 20. kez kutlanan Dünya Günü’nde 3000 gönüllü, Martin Luther King Bulvarına bir gün içinde yaklaşık 400 ağaç dikti.

Sonraki yıllarda Andy Lipkis ve TreePeople, başarısını daha da pekiştirdi. Halkın güvenini öyle bir kazandı ki, Amerika Birleşik Devletleri Orman İdaresi Kent Yeşillendirme Girişimi için 2,5 milyon dolar toplamayı başardı. Üstelik, 1992’deki sivil huzursuzluk sırasında! Toplanan para, çevre güzelleştirme ve yeni iş imkânları için kullanıldı.

Şimdi bu koca ağacın, TreePeople’ın çeşitli projeleri var. Toplumda çevre bilincini uyandırmak için hazırlanan bu projelerin hayata geçirilmesiyle Los Angeles’ta yaşayanlar daha yeşil, daha temiz, daha sağlıklı bir çevrede yaşayacaklar. Bunların kimi 50 bin kişiye iş imkânı açmayı amaçlıyor, kimi koca kentleri susuzluktan ve sıcaktan kurtarmayı, kimi yüz binlerce öğrenciyi birer çevre gönüllüsü olarak eğitmeyi.

TreePeople, bugün Amerika’nın önde gelen çevre koruma kuruluşlarından biri. Dünyanın çeşitli yerlerinde düzenlenen ağaç dikme kampanyalarına ilham kaynağı oldu: Avustralya’da 200 milyon ağaç kampanyası, İrlanda, Londra, Atlanta, Chicago ve Houston’daki kampanyalar... Bazı kampanyalara da yardımda bulundu: Los Angeles’a 5 milyon ağaç, California’ya 20 milyon, American Forestry Association’ın 100 milyon ağaç kampanyaları...

TreePeople’ın ofisinde şimdi 28 kişi çalışıyor. 1100’den fazla gönüllüsü, 20.000’den fazla da üyesi var. Yıllık bütçesi 1,6 milyon dolar. Son 20 yıl içinde diktiği ağaç sayısı ise 2 milyona yaklaşıyor.

Andy ise, 15 yaşın enerjisinden fazla bir şey yitirmeden ofiste çalışanlardan biri. Bazen telefonlara bakıyor, bazen kuruluş adına törenlere katılıp konuşmalar yapıyor, bazen tuvalet temizliyor.

 

“İnsanlara “şehir ormancılığını” öğretiyoruz. Yetkili mercilerden gerekli izinlerin nasıl alınacağı, komşuların nasıl bir araya getirilerek onlara bir bakış açısı kazandırılacağı ve mahallenin görünüşünü ve işlevlerini nasıl değiştirecekleri konusunda onları eğitiyoruz.

İlk yaptığımız iş, beton kırmak. Bir kısmı sokak çetelerinde heba olup giden öfkeli çocukların eline balyozları verip de onlara bir değişimi kendi elleriyle gerçekleştirme gücünü hissettirmekten daha tatmin edici bir şey olamaz. Betonları kırıyorlar, parçalıyorlar, kaldırıp atıyorlar; onun yerine, yaşayan bir şey yerleştiriyorlar ve onun büyüdüğünü gözleriyle görüyorlar. Böylelikle kendilerinde, bir şeyleri değiştirebilme gücü olduğunun farkına varıyorlar.”

“Çocuklarımızı morötesi ışınlardan ağaçların nasıl koruyacağını bir düşünün. Okul bahçelerinde ve otoparklarda ağaç dikmek için pek çok yer var. Fakat pek çok yere ağaç dikmemize izin verilmiyor. Los Angeles’ta Dodger Stadının çok büyük bir otoparkı var. Burasını ağaçlarla gölgelendirebilsek, hem hava kirliliğini önleyecek, hem de aşırı sıcaklığı. Gelin, görün ki, sigorta şirketi buna müsaade etmiyor. Birisinin ayağı bir ağaç köküne takılıp düşebilirmiş!

On beş yıl kadar önce, Ventura otoyolunun iki tarafında, kilometreler boyunca güzelim ağaçlar yer alırdı. Bir gün park etmiş bir arabanın üzerine ağaçların birinden bir dal düşmüş. Bunun üzerine, her biri en az yirmi metre boyundaki 1500 ağaç kökten biçildi!”