Saad adında bir genç vardı. Siyahî ve çirkince yüzlüydü. Görünüşündeki çirkinliğin tersine, içi apaydınlık ve gönlü pırıl pırıldı. Allah ve Resulü’ne gönülden sevdalı bir mü’mindi.
Peygamber Aleyhisselam’a bir gün, şöyle bir soru sordu:
“Yâ Resulallah, siyahlığım ve çirkinliğim Cennete girmeme engel midir?”
Peygamber Aleyhisselam:
“Allah’ın emirlerine uyup, Resulünün tavsiyelerine riayet ettikten sonra, neden Cennete giremeyesin?” dedi.
Saad sözlerine şöyle devam etti:
“Ben şurada, Allah’a ve O’nun Son Peygamber’ine iman ettiğim halde, evlenmek üzere kime müracaat ettimse reddedildim. Derimin siyahlığı benim suçum mu?”
Peygamber Aleyhisselam ona:
“Amir bin Veheb’e git ve ‘Resulullah beni damat yapmanı istedi.’ de.” buyurdu.
Saad, sevinç içinde oradan ayrılarak, Amir bin Veheb’in kapısına koştu ve Resulullah’ın emrini kendisine iletti. Ancak reddedildi. Babası ile Saad arasındaki konuşmaları duyan Amir’in kızı ise:
“Baba sen ne yapıyorsun. Onu gönderen Allah’ın Resulüdür. Senin bu yaptığın üzerine vahiy gelir rezil olursun. Hemen git ve özür dile!” dedi.
Amir, kızının sözleri üzerine pişman oldu ve Resulullah’ın yanına koşarak:
“Yâ Resulallah, bize gelen siyah renkli gencin, Senin tarafından gönderildiğine inanmamıştım. Onu yüz geri etmekle günah işlemişsem, tövbe ediyorum. Kızımı da Saad’a veriyorum.” dedi.
Bu özür üzerine Peygamber Aleyhisselam, Saad’a evini hazırlamasını emretti. Ancak Saad hüzünle başını öne eğdi ve:
“Yâ Resulallah, bende ne ev hazırlayacak ne de mehir verecek durum yok ki!”
“Öyleyse git, iki yüz Ali’den, iki yüz Osman’dan, iki yüz de Abdurrahman’dan iste, masrafını karşılasınlar.” emretti Resulullah.
Saad gitti ve isimleri zikredilen sahabelerden dileğini diledi. Onlar ona daha da fazlasını verdiler. Sevinç içinde çarşıya koştu. Tam alış verişe başlayacaktı ki, bir habercinin sesi duyuldu. Resulullah, cihada çıkabilecek gençleri çağırıyordu.
Saad, bir an düşündü ve kararını verdi.
“Bu parayla bir at ve bir kılıç alabilirim!”
Medine’nin kenarında cihada gitmek üzere toplanan İslâm ordusundakiler baktılar ki, atlı, başı sarıklı, siyahî bir genç geliyor. Bu gelen Saad’dan başkası değildi.
İslâm ordusu, düşmanı şehrin ötesinde karşıladı. Şiddetli bir harp oldu. Her iki taraf da kayıp verdi, ama sonunda düşman çekilip gitmek zorunda kaldı. Şehitler arasında, Saad da vardı. Peygamber Aleyhisselam, onun yanında eğildi. Başını kucağına alıp, yüzündeki tozları mübarek elleriyle temizledi. Resulullah, Saad için bir süre ağladı, sonra onun siyahî yüzüne bakıp tebessüm etti, sonra da yüzünü onun yüzünden başka bir tarafa çevirdi.
Resulullah’ın bu halleri Ebu Lübabe’nin dikkatini çekmişti hikmetini sordu. Resulullah ona şöyle cevap verdi:
“Saad’a olan sevgimden dolayı önce ağladım. Onu Cennet’te Kevser Havuzu’na doğru uçarken gördüm ve güldüm. Hurilerin etrafını sarıp sarmaladığını görünce de, yüzümü öte tarafa çevirdim. Şimdi gidip Amir’e söyleyin ki, Allah Saad’ı, kendi kızından daha hayırlıları ile evlendirdi.”