TR EN

Dil Seçin

Ara

1989 - Darwin’in İşi Şansa Kaldı

Bilim ve teknik sahada yükselişlere en çok sahne olan devir, belki de yirminci yüzyıl oldu. Gün geçmiyor ki, yeni bir gelişme kaydedilmemiş olsun. Bu değişikliklerden tabii, bizim evrim teorisi de nasibini alıyor. Bazen evrimin, evrimleşme hızına yetişmek bile mümkün olmuyor! Geçtiğimiz günlerde yapılan (1989) milletler arası 16. Genetik Kongresinde alınan bir kararla, evrimin yönü ve macerası yine değiştirildi. Gerçi Darwin’den beri bu teoriye, zaman zaman yeni ilâveler yapılmıştı. Ancak, hiç birisi şimdiki kadar esasa yönelik değildi. Darwin, “Çevreye en uygun olanlar yaşar.” diyordu. Fakat, bu vadide yolun sonuna gelince, Genetik Kongresinde Japon ilim adamlarından evrimci Motoo Kimura’nın “EN ŞANSLI OLANLAR YAŞAR.” teorisi kabul edildi. Artık bundan sonra şansı olan yaşadı! Her şeyi şans idare edecek. 

 

HA HASAN ALİ , HA ALİ HASAN

Darwin teorisini eleştirenlere göre, ortada yeni bir şey yoktur. Darwin’in “Çevreye en uygun olanlar yaşar.” tezi ile, Kimura’nın “En şanslı olanlar yaşar.” tezi, “Hasan Ali”nin, “Ali Hasan” olması şeklinde yorumlanmaktadır. Zira, her iki görüşte de tesadüf esastır.

 

EN İYİ CEVAP

Kâinattaki her varlıkta, çok basit bir şekilde, sonsuz ilim, irade, kuvvet ve kudretin eseri görüldüğü halde, bunları tesadüf ve şansla izah eden ilim adamlarına verilecek en iyi cevabın ‘susmak’ olduğunu düşünebilirsiniz. Fakat onlar, susmayı ikrar kabul edecekleri için, bunlara karşı bilim adamlarından bazıları seslerinin çıktığı kadar bağırmaktadırlar. Bunlardan size, sadece iki misal arz edeceğim. Birisi dünyanın doğu, diğeri de batı ucundan. 

 

DARWİNCİLİK BİR DOGMADIR

İşte konuşanlardan biri, ünlü Fransız Biyolog Prof. Remy Chauvin. Bu zat, yeni neşrettiği, Dieu des Fourmis, Dieu des E’toiles (Karıncaların Allah’ı, Yıldızların Allah’ı) adlı kitabında bakın ne diyor:

“Darwin ve taraftarlarının savunduğu fikirlerin çok bayağı ve ucuz düşünceler olduğu anlaşılmıştır, ilimdeki gelişmeler, evrimcileri utandırmıştır... Bugün pek çok ilim adamı, ‘tabii seleksiyon’ görüşünün diyalektik bir dalavere, diyalektik bir hokkabazlık olduğunu anlamıştır. Darwincilik, bir dogma olarak ortaya çıkmış ve hâlen de dogma olarak devam etmektedir.

Fosillerle ilgili olarak da şunları söylemektedir:

“Bugüne kadar bulunmuş olan fosillerde, günümüzdeki canlıların ortak çıkış noktalarını ve müşterek atalarını gösteren, hiç bir delil ortaya konamamıştır. Şu andaki canlıların, geçmiştekilerden türemiş olduklarını ispatlayacak hiç bir iz yoktur.”

Profesör Remy, kâinatın tesadüfün eseri olamayacağını şu sözleri ile ortaya koyuyor:

“Uzun araştırmalardan sonra, kâinatı bir yaratanın ve yönlendirenin bulunduğuna inanmanız gerektiği kanaatine vardım. Bizler, kör bir evrimin tesadüfi sonucu olamayız.”

 

BUNALIM İÇİNDEKİ TEORİ

Bir de size, dünyanın doğu ucundan, Avusturalyalı Biyolog, Michael Denton’dan kısaca söz edeceğim. Bu zat şu sıralarda bilim dünyasında büyük yankılar uyandıran Evolution Theory in Crisis (Bunalım İçindeki Teori) adlı bir kitap neşretti. Bu kitabında Denton, evrim teorisini yerden yere vuruyor.

Evrimcilerin delilleri arasında, benzerlik önemli yer tutar. Darwincilere göre, insan eli domuz balığının ön yüzgeci ve yarasa kanadının evrimleşmesi ile hasıl olmuştur.

Denton bu görüşe karşı çıkıyor ve şöyle diyor:

“Önceden yaratılmış organlardaki benzerliğin, daha sonrakilerde de görülmesi, yani embriyolojik gelişme ile kemik teşekkülünün aynı olması gerekirdi. Halbuki bugüne kadar hiçbir kimse, sonrakilerin öncekilerden türediğini veya aynı menşeyden geldiğini ispatlayamamıştır. Dolayısıyla benzerliğin evrime delil olabilmesi için, zincirin bütün halkalarında geçerlilik taşıması gerekir. Tek tük benzerlikler delil olamaz.”

Fosillerin de evrimcilerin istediği sonucu vermediğine işaret eden Denton, geçiş formlarıyla alâkalı olarak şu değerlendirmeyi yapıyor:

“Bilinen 329 omurgalı hayvan türünden 261’inin, yani %80’ninin fosili bulundu. Eğer iddia edildiği gibi geçit formları olsaydı, mutlaka bulunmaları gerekirdi.”

Moleküler Biyolojinin de evrim teorisini desteklemediğine dikkat çekilmekte ve:

“Moleküler Biyolojiyle alınan sonuçlar, anatomik incelemeye dayanan morfolojik sınıflandırma sisteminin doğru olmadığını ortaya koymaktadır.” denilmekte ve şöyle devam edilmektedir:

“Harikulade bir yapı olan insan beyninin dahi ‘tesadüfen’ ortaya çıktığını iddia etmenin ilimle bir alâkası yoktur... Neresinden bakarsanız bakınız. Darwin teorisi, günümüze kadar kendi içindeki çelişkileri yenememiş, hiç ilerlemediği gibi, bilhassa moleküler biyoloji karşısında hep gerilemiştir. Biz, şimdi Batlamyus’un Jeosantrik teorisi karşısında şaşkına dönen, Ortaçağ astronomlarına benziyoruz.”

Onların şaşkınlıkları, kısa sürede geçmişti. Bizimki ise, bütün ilmî oluş ve gelişmelere rağmen, ‘dediğim dedik’ inadı ve bâtıl bir inançla, 150 yıldır devam ediyor.