TR EN

Dil Seçin

Ara

“Allah’ım, Dünyan Ne Güzel!”

Hani insan, binlerce hayal kurar da, bir gün o hayallerinden bir tekinin gerçekleştiğini gördüğünde gördüğüne inanamaz ya.. ben de aynen bu duygularla doluyum bu sabah. Rüya mı görüyorum acaba?” diye gözlerimin önündeki gerçeğe, güzelliğe bir türlü inanamıyorum. Ve bu güzelliği kaçırmamak için erkenden kalkıp, pencereye koşuyorum. Bu güzellik uykumu kaçırıyor. Allah’ım” diyorum dünyan ne güzel.”

Kelebekler ilkbaharın habercisidir. Nisan başında bekliyordum onları ama Mart’ın ortasında çıkageldiler. Çimenlerin üstünde uçuşan bir çift beyaz kanat görünce, çocuklar gibi çığlık atasım geldi. Bu yeşile, bu canlılık ne kadar da yakışıyordu. Hele uçuşlarındaki zerafet...

İnsanın eliyle yakaladığı güzellik çok sınırlı, gözüyle okşadığı ise, sayısızdır.

Evimizin bahçesinde, diz boyu çimen ve çiçekler arasında ters-yüz edilmiş ceketlerle kelebek avına çıktığımız, çocukluğumun o tatlı serin nisan sabahlarının anısı dimağımda saklı hala. Kalplerimiz sıcacık ümitlerle, neşelerle doluydu. İşte bugün, sanki o günlerden biri geri gelmiş gibi..

İkinci kattaki arka pencereme, çok değil iki metre uzaklıkta bir çınar yavrusu var. Gözlerimin tam hizasına yaklaşması için, bir karış mesafe kalmış. Bu çınar yavrusu, her daim bir değişim içerisinde, santim santim yükseliyor meselâ. Bu güzellikler gözümün önünde, resmî geçit yapıyorlar. Serçeler, camdan serptiğim ekmek kırıntılarını, o kuş beyinleriyle(!), nasıl buluyorlar, şaşırıyorum. Her zaman tam vaktinde geliyorlar. Üstelik sayıları da çoğalmış, sanki bütün aile çoluk çocuk rızık peşindeler. Kışın yorgunluğunu henüz üzerinden atamamış, birkaç çam ağacından başka her şey taze ve diri gözüküyor. Dallar, eller gibi göğe uzanmış rahmeti alkışlıyor. Şu küçücük göz bebeğim ise, dünyayı yutuyor. Hani sorarlar ya, “İğne deliğinden deve geçer mi?” diye. Zorluk mu var Yüce Yaratan’ın kudretine? Şu küçücük göz bebeğimden mevsimleri geçiriyor, hem de vızır vızır. İğne deliği, devede kulak kalır. Göz bebeğimle kâinatı içiyorum ve coşuyorum çünkü yeniden yaratılışa, bahara uzun yıllardan sonra ilk defa bu kadar yakından tanık oluyorum.

Her şeyin bir bedeli var. Zahmetsiz rahmet olmuyor. Her şey pür neşe.. Kışa dayananlar, sabredip bahara erişiyorlar. Yol kenarındaki papatyalar, bizi de görmeden geçme” diyorlar. Sarı sarı çiçekler açmış küçük fidanlar, pembe beyaz renklerle bezenmiş meyve ağaçları, yarının bayramına hazırlanıyor. İlk defa yürüyen, ilk defa konuşan bir çocuk gibi adım adım, hece hece kendilerine sunulan güzellikleri, binler gözlerle görüyor ve gösteriyorlar. Güzellikler kalbimi titretiyor, sevinçten ağlamaklıyım. Allah’ım ne güzel dünyan var. Ömründe bir kez olsun bu güzelliklerin binden birini görmeyen, duymayan bir insanın, ya gözleri kör olmalı ya da kulakları sağır. Allah’ım korkarım böylesine bir cinayetten. Seni anan, seni haykıran bu sonsuz dillerin dualarıyla gelmek isterim senin huzuruna. İnsana bu hayat, bu fırsat, bir defa veriliyor. Bir daha ele geçmeyecek bu anlar. Her gün, son gün olabilir.

Bazı sabahlar; sanki ölmüşüm de zarar ve ziyanımı telafi edeyim diye bir günlüğüne tekrar bu dünyaya gönderilmişim gibi düşünüyorum kendimi. İnanın ne yapmam gerektiğini şaşırıyorum. Hayatı sil baştan, yeniden yaşamak da çok zor. Galiba tek çıkar yol, tövbeye yapışmak. Şu an dilimde, sevgili Leventin dua olarak mırıldandığı bir kelimesi var; Cennette...” Bu duayı, bütün hücrelerimle ben de söylemek istiyorum. Çünkü şu sıralar derdimin, tam da dermanı bu söz. Peygamberimiz de öyle buyurmuyor mu; Cennet, onu isteyene verilecektir.” Ben istemeden bana her şeyi veren Allah, ben istedikten sonra cenneti neden vermesin? Bu güzellikleri, kaynağında, cennette, bütün sevdiklerimle beraber yaşamak, tek dileğim. Allah’ım bu güzelliğin devamını, bütün kalbimle istiyorum senden. Bunu söylerken bile, kalbime huzur doluyor. Allah’ım dünyan ne güzel.” Hele bu dünyanın cennette özel bir yeri olacağını bilmek, bütün sevdiklerimizle beraber, dünyada yaşadığımız tüm maceraları tekrar tekrar orada seyredeceğimizi düşünmek, ne ölümden ne de ötesinden bir korku bırakıyor ruhumda. Söyleten de Sensin, isteten de Sensin, veren de Sensin Allah’ım. Çaldığım kapının ardında birinin olmadığını bilsem boşuna tıklatıp durur muyum o kapıyı. Senin kapının, Senin rahmetinin önündeyim. Dualarımla çalıyorum kapını, dileklerimle tıkırdatıyorum. Kalbim ve vicdanım yanıltmıyor beni, bu kapının ardı asla boş değil. Dün, bugün, yarın her ihtiyacıma cevap veren yalnız Sen oldun. Dualarımın yükseldiği yerde, Sen varsın. Sana sunuyorum niyazlarımı. Allah’ım, kalbin sana ulaştığı yol, ne kadar da kısaymış. Yıllar sonra anlıyorum bunu.

Büyüleyici bir güzellik ve derin bir sessizlik var şimdi kâinatta. Çünkü “Anne toprak hamile.” Kızılderililer, bu mevsim için böyle bir tabir kullanıyorlar. Hassasiyete bakın ki, baharda atlarının ayaklarına bezler bağlarlarmış; çimenler ve tohumlar ezilmesin diye. Bir şefkat ve incelik örneği sergilenmiş asırlar önce, anne toprak hamile diye. Şimdi bir çimene, bir yeşilliğe hoyratça basıp geçene; ”Ne olur yapma! Yolu uzatmamak için binlerce canlının hayatını kısaltma.” diye seslenmeden edemiyorum. Kızılderili inceliğini onlardan da bekliyorum. Çimenin de, yeşilliğin de canı var. Her bir otun da ameli var, zikri var. Kıymayalım; hoyrat ayaklarla basıp geçmeyelim, ibadetlerine mâni olmayalım. Çok güzellikleri çiğnedik, hiç olmazsa bunlara dokunmayalım. Çünkü burası, Allah’ın dünyası. Allah’ım dünyan ne güzel ve Sen ne güzelsin.” Bütün bu güzellikleri Yaratan, güzellerin güzeli kim bilir Sen nasıl bir güzelsin. Senin cemâline ve kemâline hayranım, hem zaten ben bunun için varım.

Bediüzzaman, badem ağaçlarının çiçek açtığı böyle bir mevsimde, kırlara doğru uzanırken, yol kenarındaki bir bahçeden dışarıya sarkmış bir güle ilgisiz kalmamıştı. Zarif bir hareketle, gülü en narin yerinden tutup, ona bir buse kondurmuştu. Bir buse de benden, bütün güllerine, güzelliklerine.

Allah’ım, Seni andıkça, güzelliklerini gördükçe, şair Abdülhak Hamidin o tek beyti yetiyor, kalbime tercüman olmaya; Andıkça seni, büyür hayalim.”

Ömrümüzün belki de bu son ilkbaharını kaçırmamak için siz de kırlara çıkmak istemez misiniz? Kim bilir bizleri bekleyen ne sürprizler var orada.