TR EN

Dil Seçin

Ara

Zor Değil!

Zor Değil!

Bir adam, yanındaki ağaçtan bir elma kopardı ve “bunu ben kopardım” dedi. Arkadaşı “onu eğer sen kopardıysan, haydi şimdi eski yerine onu tak” diye cevap verdi. Tabii ki yapamadı ve sustu.

Bir şeyi yapabilen kudret, o fiilin zıddını da yapabilmelidir. Elmayı dalda tutan minik el kimin emriyle onu tutmuşsa, yine onun emriyle ve izniyle bırakmıştır. Elmayı ben kopardım diyorsan, tekrar o minik ele tutturabilmen lazım. Atomik ölçekte o “minik eli” tefekkür edebilmek belki de en zoru...

Yaptığın fiil izne ve emre tabi ise onu yapan aslında sen değilsindir. “Ben yaptım” iddiası, işverenin ona giydirdiği elbise ile, hizmetinde kullanması için verdiği araba ile hava atan haddini bilmez bir görevlinin hezeyanlarına benzer. Görevlinin çarşıda pazarda yaptığı harcamaya bakıp, “ne çok parası varmış” denilmez. Biliriz ve bilmeliyiz ki harcadığı para ona ait değil işverenine aittir.

Bu sebeple büyükler, yağmur için “yağıyor” demekten bile haya etmişler ve “yağdırılıyor” demişler. Yazdıkları kitaplar için “ben yazdım, yazarı benim” dememiş, “yazdırıldı” demeyi âdaba daha uygun bulmuşlar. Ne büyük bir incelik!

“Ben” yanılgısı kuşatmıştır hayatlarımızı. Gözün gördüğü her şeye “ben” eklenince yoldan sapar kaybolur insan.

Bu bazen “Benim zamanım!” olur; namaza ayrılan zaman, cimrice aceleyle (hâşâ) dilenci önüne atılan kuruşlar gibi atılır seccadenin üzerine. Muhtaç olan bizizdir oysa, O değil. 

Bazen “Benim evim!” olur; hijyen ve düzen saplantısıyla eşyalarla bir başına kalınmış, misafirsiz ve bereketsiz evler olarak çöker insanın üzerine ve söner gönül hanesinin kandilleri. 

Bazen de “Benim param!” olur; muhtaç hayatlardan kaçırırcasına her kuruşunu kendi şımarıklığına harcar, bir azap olur bekler insanı mahşerde...

Hal böyleyken yavaşla, dur ve bir bak haline istersen! Kendine buladığın, boyadığın ve sahiplendiğin ne varsa O’nun boyasıyla yeniden boya! 

Zor değil!