TR EN

Dil Seçin

Ara

Ölüm mü, Doğum mu?

Ölüm mü, Doğum mu?

Anne rahmini bırakıp, dünyaya doğarız; bir sınıfı geride bırakıp yeni bir sınıfa başlarız; bir okuldan ayrılıp yeni bir okula merhaba deriz; hastalıktan kurtulup sağlığa kavuşuruz; askerliği bitirip terhis oluruz… 

Bir kitabın sayfalarında ilerler gibi, yaşadığımız her hâlin bir öncesi, sonrakine nazaran ölüm gibi görünürken aslında yeni bir hal, yeni bir sayfa ve doğum gibi oluyor. Bunların her biri adeta ölümün ardından yeni bir hayat, yeni bir başlangıç ve yeni bir doğuştur.

Olaylar biraz da bizim bakış açımıza göre anlam kazanıyor. Aynı şeye bakarak birbirine zıt hükümler bile verilebiliyor farklı bakıldığında… Birisi olumlu yönde bakıp yarısı su dolu bardak diyor; diğeri olumsuz açıdan bakıp yarısı boş bardak diyor. Aslında birisi suyu, diğeri ise boşluğu görüyor ve ona göre hüküm veriyor.

Bunun için öncelikle olumlu bakmayı, yapıcı düşünmeyi alışkanlık haline getirmek gerek. Çünkü insanın bakışı ve sözü git gide karakteri haline geliyor.

Olumlu baktıktan sonra, şer gibi görünen pek çok şeyin güzel yönlerini görebilir ve moral kazanabiliriz. Zaten Rabbimiz, bir şeyin göründüğü gibi olmayabileceğini bize bu ayetiyle hatırlatıyor: “…Bir şeyden hoşlanmadığınız halde o sizin iyiliğinize olabilir. Bir şeyi de sevdiğiniz halde o sizin için kötü olabilir. Allah bilir, siz bilemezsiniz.” (Bakara Suresi, 216) 

İşte, iman bize her şeyin hak ve gerçek yüzünü gösterdiği için, imanın ferasetiyle bakanlar, hadiseler karşısında daha gerçekçi, daha metanetli, daha sakin ve huzurlu olabiliyorlar. 

Kitaba bakıp yalnızca kelimeleri gören ile, kelimelerle birlikte onların anlamını da anlayan kimse bir olur mu? Kimisi sadece dünya olaylarını görür, kimisi ise o olayların anlamlarını da görür ve anlar… Her şeyin melekûtu elinde olan Allah’ın kelâmından ve Resulünden ders almak işte müminlere böyle bir avantaj sağlar. Yoksa kendi nefsimizle, acizliğimizle baş başa kalsaydık, dünyanın ve hadiselerin mahiyetini, gerçek anlamlarını, ahirete olan bağlamını anlayamazdık. 

Örnek verelim… Kış mevsimi dünyadan ayrılığı hatırlattığı gibi, her bahar da haşrin bir örneği olarak bizlere yeniden yaratılacağımızın müjdesini verir: “Allah’ın rahmetinin eserlerine bak! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor. Şüphe yok ki O, ölüleri de elbette diriltecektir. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (Rum Suresi, 50)

Her geceden sonra bir sabah, her kıştan sonra da bir bahar geliyor. Hayatımız da güneşimiz gibi doğuyor, yükseliyor ve batıyor. Ama ertesi sabah tekrar doğmak üzere… Hayatımız da güneşimiz gibi, gurubunun ardından doğmak için haşrin sabahını bekliyor…

Tohum da toprağa gömülüyor, zahiren çürüyor fakat terütaze bir yaratılışla, yepyeni bir güzellikle yaratılıyor. Demek toprağa girmekle her şey bitmiyor, benzersiz ve yeni bir süreç başlıyor…

Dünyada çok şeyler öğreniyoruz ama asıl bilmemiz gereken, ticaret ve memuriyet için mühim vazifelerle bu imtihan diyarına gönderilmiş olduğumuzdur. Ticaretlerimizi yapıp, vazife ve hizmetlerimizi gördükten sonra, yine bizi gönderen Rabbimize, Mevlâmıza dönüyoruz. Bu ticarette bize nimet olarak verilen her şey sermayemizdir; malımız, bilgimiz, bedenimiz vb hepsi sermayemiz. İşte bu ayet müminlerin bu alış verişini bir müjde olarak bildiriyor: 

“Allah, mü’minlerden, canlarını ve mallarını, karşılığında onlara Cenneti vermek üzere satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürür ve öldürülürler. Bu Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’ân’da Allah’ın hak olarak verdiği bir sözdür. Sözüne Allah’tan daha vefalı kim var? Onunla yapmış olduğunuz bu alışveriş size kutlu olsun. Asıl büyük bahtiyarlık işte budur.” (Tevbe Suresi, 111) 

Ümit Şimşek’in mealinde bu ayete yaptığı açıklama rahmetin yüceliğini ne güzel açıklıyor:

“Allah lütuf ve kereminin sınırsızlığını burada da gösteriyor. Onun verdiği mal ve can, zaten başlı başına birer nimettir ki, hiçbir kul bunların şükrünü tam olarak yerine getirmeye muvaffak olamaz. Allah, bu nimetleri kendi çizdiği sınırlar içinde kullananlara, bir de buna karşılık Cenneti vaad ediyor ve bunu da, sanki kul kendisine ait bir malı Allah’a satmış da hakkı olan fiyatı ondan almış gibi, rahmet ve kereminin kat kat iltifatları içine sararak kuluna sunuyor. Yaratan O, bağışlayan O, bağışladığını bir daha satın alan O, satın aldığı malı kulunun elinde bırakarak kullanımına sunan O, bu kullanım karşılığında Cennet gibi bir fiyat ödeyen yine O! Bakara Suresi 245. ayet ve Müzzemmil Suresi 20. ayette de bu alışverişi Yüce Allah, kulunun kendisine verdiği güzel bir borç olarak nitelemekte ve bu borcu katlayarak ödeyeceğini vaad buyurmaktadır.” 

Allah Resulünden öğrenmesek bunları nereden bilecektik, hayatımız heba olacaktı…

Gözlerimizi, kulaklarımızı açıp, bir de şu müjdeye bakalım: “…Cennet’e çağrılıyorsunuz. Öyle ise, kabir kapısına ağlayarak değil, gülerek giriniz.”

Yunus Emre’nin dirilerden daha diri şu sözüyle bitirelim:

“Ölümden ne korkarsın,

Korkma ebedî varsın!”