Müminlerin kıyametin kopmasından sonra sonsuz mutluluk içinde yaşayacakları yer olan Cennet, Allah’ın kısa bir dünya hayatından sonra kendisine iman edenlere vaat ettiği ebedî bir hayattaki mükâfattır. Cennet inanan insanlar için gerçek başarı ve kurtuluşun ta kendisidir. Bununla birlikte hadis kaynaklarında Hz. Peygamber’in (sav) ashabından bazılarını dünyadayken cennetle müjdelediğine dair bilgiler yer almaktadır.
Arapça bir kavram olan “Aşere-i Mübeşşere” müjdelenen on kişi anlamına gelmektedir. Aşere-i mübeşşere, daha hayatta iken Hz. Peygamber tarafından cennetle müjdelenmiş, dört halifenin de içinde bulunduğu on isimden oluşan bir sahâbe topluluğudur. Bu isimler şöyledir: Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Talha b. Ubeydullah, Zübeyr b. Avvâm, Abdurrahman b. Avf, Sa’d b. Ebî Vakkas, Said b. Zeyd, Ebû Ubeyde b. Cerrâh.
Aşere-i mübeşşereyi oluşturan bu isimlerin ortak bazı özellikleri bulunmaktadır. Bunlardan birincisi bu on sahâbînin tamamının ilk Müslümanlar arasında yer almış olmalarıdır. Bu sahâbîler, Hz. Peygamber’in davetinde ona büyük yardımlarda bulunmuşlardır. Peygamberin dostunu dost, düşmanını düşman bilmişlerdir. Yine bu on sahâbînin tamamı Kureyş kabilesine mensupturlar. Bu yönleriyle nesepleri Hz. Peygamber’in nesebiyle birleşmektedir. Bu sahâbîlerin tamamı Bedir Savaşı’na katılmışlardır. Bu on sahâbînin Allah ve Peygamberine olan sevgileri bizzat Hz. Peygamber tarafından dile getirilmiştir ve Allah yolunda yakınları ile mücadele etmekten vazgeçmemişlerdir.
…
Edebî geleneğimizde eserlerde aşere-i mübeşşere için ayrı bir pencere açılmıştır. Osmanlı âlimi, mutasavvıf ve devlet adamı, Türk nesir üslûbunun kurucusu Sinan Paşa’nın Tazarrunâme’sinden örneklerle edebiyatımızda aşere-i mübeşşerenin izini sürelim. Metin şöyledir:
“Husûsâ ol aşere-i mübeşşere ve ervâh-ı mutahhere; deh-şem’-i eyvân-ı Ahmedî ve deh-fetîle-i çırâğı Muhammedî; deh-serv-i revân-ı safâ ve deh-andelîb-i bûsitân-ı vefâ; deh-tûtî-yi gülistân-ı risâlet ve deh-tûbâ-yi âsümân-ı celâlet; deh-murğ-ı murğızâr-ı gülzâr-ı me’ânî ve deh-bülbül-i sebze-zâr-ı seb’-i mesânî.” (Özellikle, o aşere-i mübeşşere ve tertemiz ruhlar [ki onlar], Hz. Peygamber’in makamının on mumu, Muhammedî ışığın on fitili, Mutluluk bahçesinin salınan on servisi, vefakârlık bahçesinin on bülbülü, risâlet gül bahçesinin dile gelen on bülbülü, yücelik semasının on Tûbâsı, meânî bahçesinin ağlayan on kuşu, seb’u’l-mesânî bahçesinin ağlayan on bülbülüdürler.)
Yukarıdaki mensur girişten sonra şu beyit gelir:
“Her çehâr âfitâb-ı çarh-ı ümem
Bahr-i sıdk u hayâ vü adl ü kerem”
(O dördün her biri ümmetin güneşi, doğruluk, hayâ, adalet ve cömertlik denizidirler.)
Şöyle bir manzum naatla övgüye devam edilir:
“Milk-i adlün mîr ü sultânı Ömer
Dîn-i Hakk’un seyf ü bürhânı Ömer
Fazl ü dâniş çeşmesinün menba’ı
Lutf u cûdun ma’den ü kânı Ömer
Geldi gerçi mü’minîne çok emîr
İçlerinden anlarun kanı Ömer”
(Hz. Ömer adalet mülkünün emir ve sultanıdır. Hak dininin kılıcı ve burhanıdır. Fazilet ve ilim pınarının kaynağı, lütuf ve cömertliğin madenidir. Müminlerin başına birçok idareci gelmiştir ama hiçbiri Ömer gibi olamamıştır.)
…
Aşere-i mübeşşerede yer alan isimler yaşadıkları dönemde dinî, siyasî, içtimaî pek çok konuda öne çıkmışlardır. Bu minvalde başta dört halife olmak üzere aşere-i mübeşşere sözlü ve yazılı, manzum ve mensur edebî kültürümüzün tamamında kendilerine ait yerlerini almışlardır. Dileğimiz onlarla beraber haşr olma, cennette onlara komşu ve arkadaş olmadır. Rabbim dualarımızı kabul buyursun.
resim 1: Mehmet Şâkir’in aşere-i mübeşşere hilyesinin son varağı
…
resim 2: Güftî el-Edirnevî’nin aşere-i mübeşşere hilyesi girişinden bir varak