TR EN

Dil Seçin

Ara

Neyden Önce?

Neyden Önce?

Elinize bir düğme veriliyor. Eğer düğmeye basarsanız bu dünyada ne isterseniz verilecek. Borcunuz mu var? Bitti… İyi bir iş? Güzel bir eş? Geniş bir ev? Sınırsız servet? Ne isterseniz, hepsi sizin. Tüm bunların tek bir karşılığı olacak. Çin’de, uzak bir köyde, hiç bilinmeyen, tanınmayan bir kişi, düğmeye bastığınız anda düşüp ölecek. Fakat kimse nedenini bilmeyecek. Şimdi bir düşünelim… Sizi bu düğmeye basmaktan alıkoyan ne olabilir?

 

Bu basit varsayım ve sonundaki kısa soru, dünyanın en önemli ahlaki problemlerinden pek çoğunun özeti. Doğru cevabı ise şifası... Dünyada gerçekten bazı insanlara böyle bir düğme verilse, bunun sonuçlarını ve dünyaya getireceği karanlığı hiçbir okul, bilim, laboratuvar, para ile çözemezsiniz. Âlemlere rahmet olan Efendimiz’in (asm) getirdiği nurdan başka hiçbir şey böyle bir karanlığı aydınlatamaz ve o insanlara dur diyemez.

 

Allah bizden her işimize besmele ile başlamamızı istiyor. Bir işi hayata geçirmede, yemeğe başlamada söylememiz istenen isim Hayy, Kayyum, Kadir, Rezzak da olabilirdi. Fakat Allah, Rahman ve Rahim isimlerini nazara veriyor ve merhamet her şeyin önüne geçiyor.

 

Ülkemizin dört bir tarafından, farklı kesimlerden 100 kişi seçelim. Bu 100 kişiden kaç tanesi sizce düğmeye basar? Şimdi şartları biraz değiştirelim: Ölecek insan Çinli bir köylü olmasın da bir vatandaşımız olsun. Sayı azalır mı? Peki düğmeye basan kişiyle aynı mahallede yaşasa? Herkes ne olduğunu bilse, düğmeye basan kişiye manevi baskı uygulasa, dışlasa? Peki ya ölecek kişi aileden biri olsa? Kendi evladı, annesi, babası olsa?

 

İnsanların insaniyetinin silindiği ve “diğer” olarak görülenlerin “kendi” olarak görünenler kadar değerli olmadığının açık açık söylenebildiği bir dönemde yaşıyoruz. Kalpler katılaşıyor, gözler görmez, kulaklar duymaz oluyor. Güvenle evlerinde, sıcak kahvelerini yudumlayan insanlar rahatlıkla uzak bir ülkede yüzlerce kişinin ölümüne ve yaralanmasına sebep olacak bombalara onay veriyor, finansal destek sağlıyorlar. Bir hastanenin bombalanması ile yüzlerce masum insanın ölmesi karşısında gözler yaşarmıyor. Ve 2023 yılında Benî İsrail, bir Kuran ayetinin doğrulayıcısı olarak, yine tarihe geçiyor: 

“Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı; artık kalpleriniz taş gibi, hatta daha da katıdır. Taşın öylesi var ki ondan ırmaklar kaynar; öylesi de var ki çatlayıp bağrından su fışkırır; bazı taşlar da var ki Allah korkusuyla yuvarlanıp düşer. Allah, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir.”(1)

 

Bediüzzaman Hazretleri ayetin manevi tefsirini yaparken 20. Söz’de “Ey Benî İsrail, ve ey Benî Adem, sizlere ne olmuş ki, kalpleriniz taştan daha camid ve daha ziyade katılaşmıştır” der. Taşlar o sert ve katı halleri ile Allah’ın emrine öyle itaatkârdır ki, nazenin filizlerin zayıf köklerine karşılık göstermeyerek onlara yol açar. Hatta parçalanır, toprak olur. Bir süt anne gibi, bitkiyi o incecik damarlarından beslemek için su ve minerallere hazinedarlık eder. Bazen dağ olur, dünyaya muhafızlık eder. Dağın tepesinde tek parça, yükseklerde hep saltanat sürmez, doğaya tepeden bakmaz da, mütevaziliği ile yere iner. Ufalanıp toprağa dönüşüp hayata kaynak olur. Küçülür derelere ovalara dağılır, doğada canlılara yuva, insanlara ev olur. Hazret-i Musa’nın tek bir mucizesi için, sevincinden ağlar. Asasını vurması ile 12 gözünden 12 çeşme akıtır.(2)

 

Küçücük yavruları aç, susuz, evsiz bırakan, kendi yurdunda hapis, çileli dedeleri, nineleri bariyerlerle sınırlayıp bir saatliğine kardeşini görmek için diğer tarafa geçirmeyen, gencecik bir kızı, öbür taraftan diye, üniversiteye gitmekten alıkoyan, bir mabedin içinde bile insanları itip kakanların, kalplerini nasıl bir kasavet kaplamıştır ki, bu taşlardan bile daha katıdır. Bu kadar çocuğun ölümü bile gözlerinden bir damla yaş akıtmaz.

Olayların başlamasından bir süre sonra Amerika’daki Müslümanlar Beyaz Sarayın önündeki büyük alanda cuma namazı için toplandı. Ve hükümetten ateşkes talep ettiler. Ünlü imam Omar Suleiman cuma hutbesini verdi ve namazı kıldırdı. Beni en çok duygulandıran, Allah’ın kelamının hoparlörlerle, Amerika’nın merkezinde, binlerce kişi eşliğinde okunmasıydı. Amerika’nın başka şehirlerinde, ve dünyanın pek çok farklı yerinde benzer toplanmalar oldu. Müslümanlar tek yürek olup duada birleşti. Hayatında elini sürmemiş insanlar Kuran okumaya başladı. “Kuran’da astronomi varmış”, “Filistin insanlarının imandan gelen gücü beni çok etkiledi, Kuran’ı çok merak ettim, okumaya başladım,” diye X mesajları attılar. 

Resim 1-2: Beyaz Saray’ın karşısında Filistin için toplanan Müslümanlar.

Batıda, “kendini nasıl tanımlıyorsan öyle kabul edilmelisin” tavrı yaygın. Örneğin, bir erkek ben kadınım diyorsa hepimiz onu öyle kabul edip, ona istediği şekilde hitap etmemiz gerekiyormuş(!). Siz kendinizi ‘dünyanın en zeki horozu’ olarak tanımlasanız, bu sizin kendi psikolojik rahatsızlığınız. Eğer tedavi olmak istemiyorsanız sizin seçiminiz. Fakat sizin bu deliliğinize biz neden katılalım ki? Şimdi İsrail, medyada kendini terörist saldırısına uğramış kurban gibi, Amerika ise şımarık çocuğu İsrail’in arkasında, kendini adaletli, medeni bir toplum olarak tanımlıyor. 

 

Bediüzzaman Hazretlerinin: “Bu zamanda i'lâ-yı Kelimetullah, maddeten terakkiye mütevakkıf(tır)”(3) demesi boşuna değil. Yani bu zamanda Allah’ın adını yüceltmek, onun rızası için dinine hizmet etmek için teknoloji, bilim, sanat, diplomasi ve pek çok alanda başarılı olmamız gerek. Yaptığımız her işi iyi yapmalı, sıdk ile çok çalışmalıyız. Öyleyse biz Müslümanlar olarak Filistin ve olabilecek benzer facialar için, duaya artı olarak, şimdi yapacak başka işlerimiz de var. Ancak o zaman, kuvvetli olanın haklı olması durumunu ortadan kaldırabilir, kuvvetin hakka geçmesini sağlayabiliriz. Neyin ne olduğunu, kendi değerlerimize göre biz tanımlarız. 

 

Batının ikiyüzlülüğüne alıştık artık. Amerika’nın Birleşmiş Milletlerde ateşkes için veto vermesi bile beni şaşırtmadı. Ama bizim kendi insanımızın, %70’i 25 yaş altı ve yarısı çocuk olan, hem de Müslüman ve dindar bir toplum için söylediği bazı sözler, kalbimin ta içine battı. “Önce onlar saldırdı,” diyorlar. “Neyden önce?” diyorum. Toprakları işgal edilmeden mi, Nakba’dan mı, Dalet Belgesinden mi?..

 

Arada mesafeler ve sınırlar olunca, kişilerin isimlerini, cisimlerini bilmedikçe, görmedikçe bir matrix algısı içerisine mi sarılıyorlar? Bu birkaç sayfada yılların acılarını anlatmak için kelimeler yeterli değil. Ama gelin en azından birkaç tanesiyle tanışalım. Toplu mezarlardan, çocuk katliamlarından, şehitlerden de değil hayatta kalanlardan bahsedelim. Savaş zamanında değil, barış(!) varken nasıl yaşıyorlarmış bir bakalım. Onların ayakkabılarını giyelim (varsa tabi), yürüdükleri yollarda hayalen yürüyelim, hissettiklerini hissetmeye çalışalım. Hikayeler yeni değil, fakat hepsi gerçek. Birleşmiş Milletlerin insan hakları raporlarından alındılar. 

 

ABEER AN NEMNEM, 2014

“Eşim sağlığı nedeni ile işsiz. Ben anaokulu öğretmeniyim. 10 tane çocuğumuz var. En küçüğü hariç hepsi okula gidiyorlar. Her geçen gün ihtiyaçlarını karşılamakta ve önlerine yemek koymakta daha çok zorlanıyoruz. Sürekli elektrik ve su kesiliyor. Yemek pişirmek için kullandığınız tüpün bitmesi, her annenin kabusu. Yedek tüp almamız mümkün değil. Eğer tüp biterse yeniden doldurmak 3 haftayı geçiyor. Küçük bir elektrikli ocak var, ama elektrik kesintileri ve yere çok yakın olması nedeni ile güvenli değil. Üzerinde basit şeyler pişirebiliyorum ama dar alanda ya çocuklardan biri devirir de kendini yakarsa diye çok korkuyorum. Gece kalksalar elektrik olmadığı için bir süt bile ısıtamıyorum. Bazen hiçbir şey yemeden, içmeden okula gidiyorlar. Geldiklerinde de yine yiyecek bir şey olmuyor.”

 

AMAL AS SAMOUNI, 2012

Amal 11 yaşında. 3 yıl önceki saldırıda İsrail askerleri ailesinden 100 kişiyi bir eve zorla girmelerini sağlarlar. 1 gün bu şekilde kaldıktan sonra eve hem ateş açılır, hem de topçu mermileri ile vurulur. 11’i çocuk, 27 kişi ölür, 35 kişi yaralanır. 

“Babamın ve abimin nasıl öldüklerini an be an hatırlıyorum. Biz mutlu bir aile idik. Artık mutlu hissetmiyorum. Önceden okulda başarılı idim, artık sınav sonuçlarım pek iyi değil. Başım, gözlerim ve kulaklarımda sürekli bir ağrı var. Üç yıldır burun kanamalarım oluyor. Beynimin içindeki şarapneli her an hissediyorum. Ağrımın dinmesi için bir doktor görmek istiyorum.”

 

YUSEF ALI KADOS, 2011

Kados ailesi nesiller boyu Burin şehrinde yaşamış. 10 çocuk babası, Yusef Kados 30 yıl ilkokul öğretmenliği yapmış. 77 yaşındaki Kados, 1952 yılında kendi arazilerine zeytin ağaçları diker. Ağaçları o kadar sever ki, okul bitince hemen onların yanına koşar. Zeytinler aynı zamanda aile için bir geçim kaynağıdır. 

2000 ve 2010 arası, işgalciler 3 kere zeytin ağaçlarını ateşe verir. Sadece evin önündeki 45-50 ağaç kalır. Zeytinleri toplayacakları zaman da yine işgalciler tarafından saldırıya uğrarlar. Geçim kaynakları çok azalmıştır. Ordu ise, ne yaptıklarını bildikleri halde, bu işgalcileri her türlü desteklemektedir.

“Eğer onlardan biri bize vursa, hiçbir şey olmaz. Biz vursak hemen tutuklanırız. Kendinizi korumak için hep sessiz kalmanız gerekiyor. Ağaçların büyümesi 20 yıl sürmüştü. Şimdi yenilerini ekmek istesek, ürün alacak kadar olgunlaşmaları için en az 10-15 yıl beklemek gerek. Ama zaten ekmemize izin vermezler, çünkü arazi işgalcilerin özel oturum alanına çok yakın. Ağaçlarımın tahrip olmasına çok üzülüyorum. Toprak bir çiftçinin hayatıdır. Arazimin yanması kanımı kızıştırıyor, ama hiçbir şey yapamıyorum.”

 

FUAD JABO, 2013 

Kirbe Kamis, İsrail tarafından işgal altına alınmış Filistin topraklarından. İsrail bölgede yaşayanlara Darusselam yerine, Batı Şeria kimlik kartları düzenlemiş. Bu ne anlama geliyor? Fuad Jabo gibi orada kendi evlerinde yaşayan insanların bir anda kaçak, izinsiz ikamet eden durumuna düşmesi, insanların hiç suçları olmadığı halde bir açık hapishanede yaşaması anlamına geliyor. Fuad Jabo 55 yaşında ve 5 çocuk babası.

“Çok baskı altında yaşıyoruz. Darusselam’dan koptuk. İsrail’de çalışmamıza izin yok. Çocuklarımız okula gitmek için her gün kontrol noktalarından geçmek zorundalar. Burada alışveriş etmek için dükkânlar yok. Fakat kontrol noktalarından geçerken, getirdiğimiz yiyeceklere sınır konuluyor. Eğer askerler, geçirmeye çalıştığımız yiyeceklerin, bir günlük ihtiyacımızdan fazla olduğunu düşünürse, döküyorlar. Bazen de kontrol noktalarında izin alıp geçmenin zorluğundan dolayı kendimiz dökmek zorunda kalıyoruz.” 

 

FATMA MARDİ SAUDİ, 2015

Fatma Saudi 56 yaşında, 8 çocuk annesi, dul bir hanım. 2014’teki olaylardan sonra evi yıkılır ve prefabrik, küçük bir yerde yaşamaya başlarlar. Fakat şartlar o kadar kötüdür ki, kışın ortasında soğuk havada vakitlerinin çoğunu dışarıda geçirirler. Fatma Hanım’ın şiddetli bel ağrıları vardır, ve ameliyat olması gerekmektedir.

“Hem korunma, hem de mahremiyet için karavanın etrafını saracak malzemeye ihtiyacımız var.” 

Fakat ablukadan dolayı Filistinliler ihtiyaçları olan maddeleri çoğu zaman bulamazlar. Nadir olarak bulabilseler de almak için paraları olmuyor. Fatma Hanım 15 yaşındaki Down Sendromlu oğlu için endişeleniyor. Çocuk aylardan beri evlerinin yıkıntısında kaybettiği bilgisayarını arıyor. Annesi ise patlayıcı maddelerin kalıntılarına maruz kalmasından korkuyor. 

 

MASA'AD ABU GADDAIEEN, 2015

46 yaşındaki Gaddaieen, uzun süre tarımla uğraşmış, fakat şu anda işsiz.

“Gaza’da evinizde güvende değilsinizdir. İki yılda iki kere evsiz kaldık. 2012’de İsrail’in ilk kara saldırıları başladığında, evimizden çıkıp, bir okula sığındık. Şartlar çok zordu. 25 günlük ateşkes sırasında evimize gittiğimizde bizim ev ve beraberindeki 95 evin, İsrail tarafından buldozerler ile harap edildiğini gördük. Ömrüm boyunca çalışıp biriktirdiğim her şey İsrail askerleri tarafından birkaç saniyede yerle bir edilmişti. Sığınağa tekrar döndük ama o şartlarda uzun süre yaşamak ailemi çok yıprattı. Ekonomik durum çok kötü. O yüzden bir yer de kiralayamadık. Yıkılan evimizin kenarına plastik ve kumaştan bir baraka yapıp orada yaşamaya başladık.” 

 

MUFEED SHARABATI, 2013

5 çocuk babası Sharabati, Şüheda Caddesinde, yine beş çocuğu olan abisi, ve annesi ile beraber eski bir evde yaşıyor. Bulundukları şehir, eskiden ticaret merkezi, kalabalık ve hareketli bir şehir olan El-Halil. 1994 yılında bir İsrailli 29 kişiyi öldürünce, İsrail yetkililer trafiği Filistinlilere kapatır. 2000’deki olaylardan sonra ise, Filistinliler’in yaya olarak bile caddede gezmelerine izin verilmez. Yüzlerce dükkân kapattırılır. Caddeye inerlerse hemen kontrol noktalarında aranmak zorundadırlar.

“Çocuklarımız, çocukluklarını yaşayamıyorlar. Aşağı inip bisiklete biner, top oynarlarsa işgalciler tarafından eziyete maruz kalıyorlar. İsrail güçleri ne zaman isterlerse evimize giriyorlar. Eve yakın bir olay olsa, çocuklarımız sorumlu tutulup sorguya çekiliyorlar. Akrabalarımız bizi ziyaret edemiyor. Acil bir sağlık durumu olsa, ambulansın gelmesi için önceden ayarlanması gerek. Burada hiçbir şey normal değil. Burası benim vatanım, benim için çok önemli. Ben burada doğdum, hayatım, hatıralarım burada. Ölmeden burayı terk etmeyeceğim.” 

 

 

 

Ellerinde olumlu mahkeme kararı olmasına rağmen, hiç uyarı verilmeden, evleri buldozerlerle yıkılan Salem. 2017.

 

 

Mahallelerinde 22 ev yıkıldıktan sonra sokakta kalan 2 küçük kız: Sabrin ve Farah Nasasra kardeşler. 2017.

 

Kim Bu İnsanlar?

Benim, sizsiniz, annelerimiz, babalarımız, çocuklarımız. Şu anki halleri anlatılanlardan, medyaya yansıyanlardan kat kat fena. Yaptıklarımız belki Hz. İbrahim’in yardımına koşan karınca misali. Ama tarafımız belli… Kalbimiz ve duamız ise bir.

 

Kaynaklar:

1. Bakara Suresi, 74. 

2. 20. Söz, 1. Makam, 3. Nükte.

3. Hutbe-i Şamiye.

4. https://www.ochaopt.org/sites/default/files/ocha_opt_the_humanitarian_monitor_2014_05_21_english.pdf

5. https://www.ochaopt.org/sites/default/files/ocha_opt_the_humanitarian_monitor_2012_02_16_english.pdf

6. https://www.ochaopt.org/sites/default/files/ocha_opt_the_humanitarian_monitor_2011_08_19_english.pdf

7. https://www.ochaopt.org/content/dislocated-communities-case-khirbet-khamis-november-2013

8. https://www.ochaopt.org/content/gaza-lack-comprehensive-registration-and-profiling-idps-continues-undermine-response

9. https://www.ochaopt.org/content/reconstruction-homes-destroyed-during-hostilities-yet-begin

10. https://www.ochaopt.org/sites/default/files/ocha_opt_the_humanitarian_monitor_2013_03_25_english.pdf

11. https://www.ochaopt.org/content/tightening-coercive-environment-bedouin-communities-around-ma-ale-adumim-settlement