TR EN

Dil Seçin

Ara

Bıçaksız Ameliyat Oruç / Sünnet-i Seniyyeye İttibanın Beden ve Ruh Sağlığımız Üzerindeki Etkileri

Bıçaksız Ameliyat Oruç / Sünnet-i Seniyyeye İttibanın Beden ve Ruh Sağlığımız Üzerindeki Etkileri

Kaynaklarda geçen, Hz. Peygamberimizin (sav) bizzat kendisi tutup aynı zamanda ümmetini teşvik ettiği, farz olan Ramazan orucunun yanı sıra bir yılda tuttuğu oruçları saydığımızda 150’yi aşkın olduğunu görüyoruz. Zira her pazartesi ve perşembenin yanı sıra eyyam-ı biyd oruçlarını tutması, Receb, Şaban, Şevval ve Muharrem ayındaki kıymetli günleri değerlendirmesi neticesinde bu sayı asgari sınırı gösteriyor. Evet Rasulullah’ın bu konuya verdiği ehemmiyet, orucun insan fizyolojisine olan uyumundan, aynı zamanda maddi ve manevi hayatımızın koruyucu hekimi olmasından kaynaklanıyor.

Bilimin ve tıbbın ilerlemesi ile bugün iyice anlaşılmıştır ki, insan vücudunu rektefe eden, hastalıklardan koruyan ve hasıl olmuş hastalıkları izale eden en tesirli ilaçlardan biri oruçtur. Sürekli gıda alımıyla yorulan, hatta kirlenen vücudun bakım, onarım ve tatil zamanı olan oruç, bağışıklık sisteminin kuvvetlenmesine de fayda sağlıyor. Oruç mütehassısı olarak bilinen Dr. Hellmut Lützner’e göre “oruç; vücudun senelerce depo ettiği zehirleri ve pislikleri dışarıya atmanın en tabi yoludur.”

Bu konuda merhum Abdülaziz İsmail şunları söylemektedir: “Orucun tıbben birçok hallerde faydalı olduğu ve çeşitli durumlarda yegâne tedavi yolu olduğu meydana çıkmıştır. Tedavi için müzmin ve ekşimeden mütevellit bağırsak ızdıraplarına karşı kullanılır. Dünyanın bazı yerlerinde oruçla tedavi yapan hastahaneler bile kurulmuştur. Bunlardan biri de; Dr. Henri Lahman’ın Dresden şehrindeki hastahanesidir.”

Zayıf bünyeli insanların oruçla daha da güçsüzleşeceğine, hastalıklara yenik düşeceğine dair olan düşüncenin aksine, oruç kişiye vücudundaki zehirlerden kurtulma imkânı sağlamaktadır. Bu esnada vücutta görülmeye başlayan bazı reaksiyonlar da aslında tamamen şifa krizleridir.

Hastalık sindirimin bir veya daha fazla evresinde besinlerin tam olarak özümsenememesinden ileri gelir. Oruç sırasında sindirim sürecindeki işlemler azalmış ve böylece bedenin toksik maddeleri atması sağlanarak uzun süreli diyet alımlarına bağlı hasarın tamiri gerçekleşmiş olur.

“Buna beden çeşitli yollarla cevap verir. Bedenin verdiği ilk cevap değişik bir ısı artışıdır. Bu özel ısı çeşidi, aşırı maddelerin hızla işlenmesine yol açar. Maddeler bedenden kolayca atılabilecekleri bir biçim haline getirilir. Bu arıtma şifa krizinin beş formu olarak isimlendirilen yollardan biri ile meydana gelir ki bunlar; burun kanaması, ishal, kusma, terleme, normalden fazla miktarda idrara çıkmadır. Bu arıtımın iyileşme krizi halinde meydana geldiğini söylerken, bedenin yetersiz sindirim sonucu oluşan çoğunlukla zararlı ve toksik ürünleri atmasını kastediyorum. Ne yazık ki bu şifa krizlerini batı tıbbı hastalık olarak isimlendirir. Sonuç olarak bu normal arıtım işlemlerinin sona erdirilmesi ve bloke edilmesi için bedenin sahip olduğu en etkin sağaltım mekanizmalarını çalışmaz hale getirir.

“Bu şifa krizlerinden bahsetmemizin nedeni özellikle daha önce hiç oruç tutmayan kişilerde oruca başladıktan 3 ya da 4 gün sonra hatta birkaç gün içinde bu süreçlerin meydana gelme olasılığının yüksek olmasıdır.

Bir zonklayıcı baş ağrısı, olasılıkla hafif bir ateş veya hararet yükselmesi, terleme ve benzeri bulgular bedenin doğru yolda hareket etiğini gösterir. İshal ve kusma başladığında orucun fayda ve etkilerini bilmeyen bir kişi oruç nedeniyle zayıf düştüğünden dolayı gribal veya gastrointestinal (mide bağırsak sistemi) bir problemi olduğunu zannedebilir.

Çoğu insan, her ne sebeple olursa olsun rahatsızlık ve hastalık çekmeyi istemediğinden bedenin bu şifa eylemlerini hemen durdurarak çeşitli kimyasal ilaçlara başvurur. Bu o kişinin işine geri dönmesi veya önemli bir girişime başlamak üzere ayağa kalkması için yetebilir. Ancak yıllar sonra arıtım fonksiyonlarının baskılanmasından dolayı bedende biriken toksik materyaller en radikal girişimler dışında hiçbir tedavi imkânı olmayan organ hasarları meydana getirebilir.”

Evet hastalıkların en birinci sebebi olan taam taam üstüne yemek yani biri sindirilmeden evvel yeni bir gıdayı mideye göndermenin önüne oruçla geçilebilir olması hasebiyle, oruç maddi ve manevi sağlığımız açısından en önemli bir tedavi yöntemidir.

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri de Ramazan risalesi isimli eserinde orucun bedene olan faydalarını şu şekilde ifade eder;

“İnsana, en mühim bir ilaç nevinden maddi ve manevi bir perhizdir ve tıbben bir hımyedir ki; insanın nefsi yemek içmek hususunda keyfemâyeşa hareket ettikçe hem şahsın maddi hayatına tıbben zarar verdiği gibi, hem helal haram demeyip rast gelen şeye saldırmak adeta manevi hayatını da zehirler. Daha kalbe ve ruha itaat etmek o nefse güç gelir. Serkeşâne dizginini eline alır. Daha insan ona binemez. O insana biner. Ramazan-ı şerifte oruç vasıtasıyla bir nevi perhize alışır. Riyazete çalışır ve emir dinlemeyi öğrenir. Biçare zayıf mideye de hazımdan evvel yemek yemek üzerine doldurmakla hastalıkları celb etmez.”

Sürekli işleyen bir makinenin maruz kalacağı yoğun temponun, onun verimini ve ömrünü azaltması misali, insan da kesintisiz gıda alımı neticesinde, metabolizmanın sürekli faaliyeti sonucu yıpranmakta, adeta yaşam kalitesi azalmaktadır. Orucun İslam’ın beş şartında yer alan, her Müslümanın üzerine farz olan bir ibadet olarak emredilmesi şüphesiz ki hikmetsiz değildir. Hayat rehberimiz Resul-i Ekrem’in sünnet-i seniyyesi ise, bize bu konuya ne derece özen göstermemiz gerektiğini aşikâr kılar.

Oruç, uhrevi manada çok büyük kıymetleri, en başta rıza-i ilahiyi kazandırmasının yanı sıra, dünyevi açıdan, yani fizyolojik, psikolojik manada ihtiyacımız olan bir perhiz, sıhhate destek ve adeta terapi olarak beşere hediye edilmiştir. Ne mutlu bu hediyenin kıymetini bilenlere ve içinde bulunduğumuz bu kıymetli zamanları oruçla ihya ederek hakkını verenlere…

 

Kaynaklar:

1. Zafer Araştırma Grubu, Gerçeğe Doğru Serisi 1. cilt, sy 6/10.

2. H. Mehmet Soysaldı, Yunus Akça, Kuran ve Sünnet Işığında Koruyucu Hekimlik, sy. 8 (İSAM MAKALELER)

3. Muinüddin Çiştî, Sûfî Tıbbı, sy. 119.

4. Bediüzzaman Said Nursi Mektubat 29. Mektub, ikinci risale olan ikinci kısım, sekizinci nükte, sy, 403.